Bu kin ve nefret ne?
Kutlu mevsim üç ayların başlangıcı ile başlayıp mübarek kandil gecelerinde hızlanan Ramazan ayının bereketli günlerinde imsak ile iftar saatlerine, teravih ve Kur’an-ı Kerim hatimlerine saran bir aldatılmış zihniyet gördük.
Daha sonra Zilhicce Ayı içerisindeki Hac ibadeti dolayısıyla Allah’ın (cc) misafirlerinin Kabei Müşerrefe yi tavaf etmeleri, Safa ile Merve tepeleri arasındaki say ları ve Mescidi Nebevide Hz. Rasulullah’ın (sav) ziyaret edilmesi ile devam eden bir zaman diliminde Müslümanları şirk ile suçlayan bir güruh ile devam etti bu kin ve nefret.
İşin garibi Müslümanlara yaptıkları bu haksız suçlamanın yine Müslümanlık adına yapılmasıydı.
Bu tür savrulmaları Müslümanlar değişik coğrafyalarda değişik şekillerde yaşadılar tarih boyunca.
Mesela ölenin de öldürenin de birbirlerine karşı Kelimei Tevhid söyledikleri savaşlar yaşadık.
Ya da karşılıklı savaştıkları her iki cephedeki Müslümanın da birbirinin canını ve malını kendine helal gördüğü günleri gördük.
Şimdi çok rahatlıkla birileri çıkıp bu yaşananlar ne idüğü belirsiz tariflerle tanımlanan Kur’an Müslümanlığı olmadığı için yaşanıyor diyebilir.
Veya Müslümanların bu günkü halleri Mezheplerin Müslümanları bölük pörçük etmesinin sonucudur martavalını yeniden dillendirebilir.
En kötü olanı da bu sonuçların Hz. Peygamberimize (sav) isnad edilen Hadisler ve sünnetlerin getirdiği sonuçlardır herzesini yiyebilir.
Müslümanların Sahabe Neslinden (ra) bu yana pek çok sıkıntı ile karşılaştığı doğrudur.
Ama hiçbir zaman diliminde bu günkü kadar birbirlerinden bu kadar nefret ettikleri ve düşmanlık besledikleri görülmüş müdür acaba?
Daha garibi Hz. Rasulullah’ın (sav) sahih Sünnet ve Hadislerine bu kadar düşmanlık beslenmiş midir acaba?
Müslümanların İslam esaslarını ve ibadet şekillerini Hz. Rasulullah (sav) ile dinin kurucu nesli olan Sahabe Efendilerimiz (ra) yerine batılı müsteşriklerden öğrenmeye başladıkları zamanlardan beridir bu tür savrulmaların görülmeye başlandığı bilinmektedir.
Müslümanları suçlamak için zaten dinin itikat ve ibadetlerine israiliyat başta olmak üzere pek çok din dışı husus karışmıştır demek kolaycılığı bu sebepledir.
Daha açıkçası Kur’an-ı Kerim’in ayetleri üzerinden kendi hevalarına uygun bir din tesis etmek isteyenlerin sahih sünnet ve hadisleri red ederek kendileri ikrardan kaçınsalar da yaptıkları işlerle peygamberliğe soyunmaları da bu sebeptendir.
Veya Kur’an ayetlerinin bu günkü akılla ve zamanın gerekleri ile uyuşmadığını ve değiştirilmesi gerektiğini söylemeleri de bu nedenledir.
Bütün bu fitneleri hayata geçirebilmek için Müslümanların sımsıkıya sarıldıkları Hz. Rasulullah’ın (sav) Sahih Sünnet ve Hadislerinin tedvin edildiği zaman dilimine insanlığın karanlık dönemidir diyecek kadar alçalan Goldziher’e nispet edercesine sünnet ve hadis düşmanlığı yapmaları hiçbir dönemde görülmedik ölçüde arttığını görüyoruz.
Kur’an-ı Kerim’i nazil olduğu dil üzerinden okuyamayan güruhun ayeti kerimeleri tahrif ederek hocalığa, müftülüğe, fakihliğe ve hatta peygamberliğe soyunmaları sonucunda etkiledikleri cahil insanları insana bitli baklanın kör alıcısı olur deyimini hatırlatsa da Müslümanlara düşen uyarıya devam ederek savrulmaların önüne geçmek olmalıdır.
Bunun için de cami hocalarından, Kur’an Kursu öğreticilerinden, İmam Hatip ve İlahiyat hocalarından bir şeyler beklemek yerine her Müslüman üzerine düşen uyarı görevini yerine getirmek için sahih bilgi ile donanarak ortaya çıkmalıdır.
Bu öyle bir ortaya çıkma olmalıdır ki Müslümanlar geçmiş yıllarda yapılanlardan ibret alarak öncelikle aldatılmışlara karşı kullanacağı tebliğ dilini iyi tespit etmelidir.
Öncelikle muhatabının tekfir etme tavrına karşı tebliğ halini devam ettirmelidir.
Sonra kullandığı her ifadenin karşılığı olan dini vecibeyi öncelikle kendisi bilfiil yaşayarak örnek olmalıdır.
Çünkü İslam anlatma değil yaşama dinidir.
Çünkü İslam Bizatihi İslam’ın yaşanmış halidir.
İslam Peygamberinin (sav) Sahih Sünnet ve Hadislerine karşı yaklaşık yüzyıldır ortaya atılan gayri İslami ve gayrı ahlaki düşmanlık ve nefretin sona erdirilememesi halinde terk edilecek hatta red edilecek şey Kur’an-ı Kerim’in bizzat kendisi olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.