Bağış
Görünürde beşer aracılığı, eli öne çıkmıştır âlemde.
Muhtemelen “Aslî İsmi” zor yakalarız dünya dağdağasından. Oysa toprak, her gün kaymaktadır ayaklarımızın altından.
Bir anda yağmaya başlar bazen. Sizi şaşırtıp ıslatır, göğ(s)üne alır.
Gök gürültüsünü işitmek; ürkütücü olduğu kadar sevindiricidir de. Tufanların belâlı işaretiyse de kiminde; Rahmanî müjdelerin estiricisidir de.
Yağmur; âsûmanî bir bağış duygusu uyandıran. Doğrudan Rab’le bağlantılı, kaderimize yazgılı.
Vasıtaları, kesreti duymazsınız; sizi, ikonlarınızı yıkarken.
İnsan gölgesinden âzâde. Gök Tanrı’dan gelen bâde. “İnen” ama yükselişlere âmâde.
Kim bilir belki de anbean rahmet yağar üstümüze.
Hazırlıksız, başı bağrı kolları açık yakalanmak isteriz “gönüllüce”, deryaların getiricisine. Bâtının, sırrın, gaybın temsilcisine.
Yağmur, belki de bize tutulmamız gereken, rahmet gibi olan semavî kahramanları hatırlatan. Biçareliğimizi, kulluğumuzu anımsatan.
Ayaklarımızın daldığı çamuru, basıp durduğumuz mezarı, unuttuğumuz ahret lisanını…
“Zahirde takılıp kalmayın; başınızı göğe çevirin” der yeryüzü sakinlerine. Ki toprağın altında da ölüler neler fısıldar, anlatır bize.
Yağmur, yücelerden gelen haberci; sema katlarını, Cennet’i, Cehennem’i ihsas ettiren. İlahî Gazabı, rahmet esintilerini hissettiren.
Öfkelenir yalancı şairlere; yüreklerdeki boşluk tazelenmesine; sayıların, yoz kalab(alıkların) cenderesine ve kupkuru dünyevîliğin kof işvesine.
Şükürler olsun Rabbim, Taş da yağabilirdi tepemize.
Gözün bakmaya, ayakların koşmaya, zihnin anlamaya güç yetiremediğine; kaynağa açılışa çağrıdır hepimize.
Bir “İlâhi Davet” gibidir tenimize; mâsivâlarda boğuşan, uçuşan yorgun bedenimize.
Damlalarla sürüklenir, saflaşır, arınırken, esrarını hep korur. Mutlak ruh yolculuğunun uyarısıdır kalbimize.
İçinde biraz ay ışığı, yıldız tozu, melek gülüşü ve ezan sarhoşluğu vardır. Bir “fazilet güneşidir” sarılır yüreğimize.
Gök nazlanırken,“Gel çıkalım Aşk Meclisine!”
Ötelerden şuh bir yağmur yağar, bulutsu gözlerle. Ilık, ıpıslak kalplere…
…
“Her şey yağmurla başladı.
Yağdıkça güzelleşti ev. Duvarları parladı. Pencereler eklendi. Pervazları çiçekle doldu. Kuşlar ziyaret etti pervazları. Işıkla doldu. Işığı etrafı da aydınlattı. Etrafın neşesi arttı. Ağaçlar keyifle sallandı. Rüzgâr gelip orada esti. Güneş orayı aydınlatmaktan haz aldı. Toprak orada coştu. Nesi varsa dışarı çıkardı. Nehir aradan geçerken hızlandı, denizine daha bir aktı. Gül tomurcukları dikenlerini orada sevdi. Kuşlar yumurtalarını oraya emanet etti. Deniz dalgalarını o yöne yönlendirdi. Oradan bir şeyler almak istedi içine. Oraya da vermek. Sabah kıyısına çağırdı onları. Halleşmek istedi. İçerisi ve dışarısı bir oldu. Herkes kendi dilinde ama birlikteyken başka bir dil. Çok kolay anlaştılar.
Her şey yağmurla başladı.” (Dr. Faik Özdengül, Herşey Yağmurla Başladı rûmî ve aşkın terapi II)
Muhtemelen “Aslî İsmi” zor yakalarız dünya dağdağasından. Oysa toprak, her gün kaymaktadır ayaklarımızın altından.
Bir anda yağmaya başlar bazen. Sizi şaşırtıp ıslatır, göğ(s)üne alır.
Gök gürültüsünü işitmek; ürkütücü olduğu kadar sevindiricidir de. Tufanların belâlı işaretiyse de kiminde; Rahmanî müjdelerin estiricisidir de.
Yağmur; âsûmanî bir bağış duygusu uyandıran. Doğrudan Rab’le bağlantılı, kaderimize yazgılı.
Vasıtaları, kesreti duymazsınız; sizi, ikonlarınızı yıkarken.
İnsan gölgesinden âzâde. Gök Tanrı’dan gelen bâde. “İnen” ama yükselişlere âmâde.
Kim bilir belki de anbean rahmet yağar üstümüze.
Hazırlıksız, başı bağrı kolları açık yakalanmak isteriz “gönüllüce”, deryaların getiricisine. Bâtının, sırrın, gaybın temsilcisine.
Yağmur, belki de bize tutulmamız gereken, rahmet gibi olan semavî kahramanları hatırlatan. Biçareliğimizi, kulluğumuzu anımsatan.
Ayaklarımızın daldığı çamuru, basıp durduğumuz mezarı, unuttuğumuz ahret lisanını…
“Zahirde takılıp kalmayın; başınızı göğe çevirin” der yeryüzü sakinlerine. Ki toprağın altında da ölüler neler fısıldar, anlatır bize.
Yağmur, yücelerden gelen haberci; sema katlarını, Cennet’i, Cehennem’i ihsas ettiren. İlahî Gazabı, rahmet esintilerini hissettiren.
Öfkelenir yalancı şairlere; yüreklerdeki boşluk tazelenmesine; sayıların, yoz kalab(alıkların) cenderesine ve kupkuru dünyevîliğin kof işvesine.
Şükürler olsun Rabbim, Taş da yağabilirdi tepemize.
Gözün bakmaya, ayakların koşmaya, zihnin anlamaya güç yetiremediğine; kaynağa açılışa çağrıdır hepimize.
Bir “İlâhi Davet” gibidir tenimize; mâsivâlarda boğuşan, uçuşan yorgun bedenimize.
Damlalarla sürüklenir, saflaşır, arınırken, esrarını hep korur. Mutlak ruh yolculuğunun uyarısıdır kalbimize.
İçinde biraz ay ışığı, yıldız tozu, melek gülüşü ve ezan sarhoşluğu vardır. Bir “fazilet güneşidir” sarılır yüreğimize.
Gök nazlanırken,“Gel çıkalım Aşk Meclisine!”
Ötelerden şuh bir yağmur yağar, bulutsu gözlerle. Ilık, ıpıslak kalplere…
…
“Her şey yağmurla başladı.
Yağdıkça güzelleşti ev. Duvarları parladı. Pencereler eklendi. Pervazları çiçekle doldu. Kuşlar ziyaret etti pervazları. Işıkla doldu. Işığı etrafı da aydınlattı. Etrafın neşesi arttı. Ağaçlar keyifle sallandı. Rüzgâr gelip orada esti. Güneş orayı aydınlatmaktan haz aldı. Toprak orada coştu. Nesi varsa dışarı çıkardı. Nehir aradan geçerken hızlandı, denizine daha bir aktı. Gül tomurcukları dikenlerini orada sevdi. Kuşlar yumurtalarını oraya emanet etti. Deniz dalgalarını o yöne yönlendirdi. Oradan bir şeyler almak istedi içine. Oraya da vermek. Sabah kıyısına çağırdı onları. Halleşmek istedi. İçerisi ve dışarısı bir oldu. Herkes kendi dilinde ama birlikteyken başka bir dil. Çok kolay anlaştılar.
Her şey yağmurla başladı.” (Dr. Faik Özdengül, Herşey Yağmurla Başladı rûmî ve aşkın terapi II)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.