Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Ayak(kabı) hikâyeleri

Ayak(kabı) hikâyeleri

Hikâyenin hoşu:

Rus bilgini Pavlov, dalgınlığıyla ünlüydü.

Zaman zaman Pavlov’un gündelik sorunlara ilgisizliği duygusal bir yön tutardı. Nişanlandığı zaman elindeki paranın hemen hemen tümünü nişanlısına lüks eşyalar almak için harcamıştı –şekerlemeler, çiçekler, tiyatro biletleri, vb. Ona aldığı biricik işe yarar armağan, kızın tasarladığı bir gezi için ciddi olarak gereksindiği bir çift yeni ayakkabıydı. Nişanlısı gideceği yere ulaşıp sandığını açtığı zaman ayakkabıların ancak tekini buldu.

İşin gizi konusunda Pavlov’a yazdığı zaman şu yanıtı aldı:

-Ayakkabını boşuna arama. Senden bir anı olarak aldım ve masanın üzerine koydum.” (Dücane Cündioğlu, Göz İzi)

***

Masalı: Külkedisi

Masalı sağa sola çekiştirirsek mesela, bütün kadınların ayak uydurmaya çalıştığı pabuç.

Tepelerden, üst perdeden, kadına-erkeğe bir kalıba girmek teklifi; her çeşit uyum(a) problemleri. Egemenle, muktedirle evlenmek söz gelişi.

Sinderella’nın camdan ayakkabısı, yol kesici, saraya mahsus kelepçelerdir sanki.

***

Bir başka acıklı dünya masalı:

İmelde Marcos’un Filipinler’den kaçtıktan sonra, Sarayda yapılan aramalarda görülen ve Manila’da bir müzede sergilenen 2700 çift ayakkabısı” (İbrahim Okur, Hem Kundakçı, Hem İtfaiyeci)

***

Öyküsü: Hüzeyme Yeşim Koçak, “Dik Durma”

Secdelerin sonu gelmezdi; ademlere, esasında bomboş kişilere karşı serilip kalırdınız. Azametli kırmızı halı olsanız da, tozlanır, çiğnenir, fırlatılırdınız.

Neticede ayaklara takılır, ayak topu gibi tepilir yamulurdunuz.

Gözünü daima uyumlu; yer(altı) mahlûklarına dikmekten, mütemadiyen onları gözlemekten; başı önünde, sırtı kambur, çökmeye hazır, âdeta bir yaşam tarzı olarak.. renkten renge giren, rütbeli pabuçların vaziyetini izlemekten fena halde bıkmıştı.

Üstelik ayak(kabı) seçmesi de güçtü. Hele envaiçeşit çizmeler.. öp öp dur. Gerekirse yala; ikbal, istikbal, balbal bul.

İtalyan, Fransız, Amerikan, Telaviv(teller, allar pullar) bırakmaz yaya… Vazgeçme hiç sen, hep bak ayağa. Ba(ş)kanım/Müdürüm/ Azizim sen çok yaşa.. ya ya ya! şa şa şa!

Sırtını dayayacağın dayılar, emmiler, kol(tuk)lar; çıkacağın sahneler, üstündeki altındaki bukalemun kisvesi…” (Şeyda’nın Örgü Keyfi’nden)

***

Ruhumuzdaki ayak izleri… Sevgiyi, kutsîyi, güzeli çiğneyenler?

Egosunu hiç durmadan tavaf edenler.

Ayak takımını da unutmayalım elbette. Ne diyelim grup, kütle, yığın; oldukça kalabalık…

***

Ayak(kabı)lar hangi yollara, nerelere gider.

Diğer taraftan seyyah olup, şu âlem(ler)i gezenler. Gökyüzü gezginleri…

Sadreddin Konevî Hz. anlatıyor: “Rüyamda cesetler dirildi. Beni de izzet (sahibi) Rabb’in şerefli katlarına aldılar.

Hak güzelliğini, mekânında seyrediyordum. Semavî, güçlendirilmiş bir akıl sanki bana eşlik ediyor, hayranlık ve saadetten can vermeme mani oluyordu.

Aklın kavrayamadığı, hayalin tasavvurun donduğu kaldığı, dilin kesilip haber veremediği, sırrına eremediği nice eşsiz güzellikler; türlü türlü köşkler, çeşit çeşit meyveler, tarife sığmaz neşveler, haddi bilinmemiş demler sefalar, O’nun cömertliğinin nefhalarını gördüm.

İnsan, eşya, mevcudat güzelleri. Alnında secde izleri, Cennet halkı.

Bir gördüğüme, başka bir yerde rastlamıyor; bir sonrakini öncekine benzetemiyordum. Nimetlerin hepsi böyleydi.

Bir yandan da düşündüklerim, bir vakitler hayalimden geçmiş olanlar gerçekleşiyor, “şimdi” her an değişiyor, zaman derinleşiyordu.

Her an yenilenen bir yaratılış, yeni bir mutluluk tecrübesi demekti.

Cennet ehlinin mülklerine her bakışlarında daha önce görmedikleri varlıkları, oluşumları görürler, böylece saadetleri ve memnuniyetleri artardı. İşte şahittim.” (Hüzeyme Yeşim Koçak, NEFHA Şeyh Sadreddin Konevî Esintileri)

***

Ellerin olduğu gibi, ayak parmaklarının da işaretleri, mesajları vardır belki.

Sevgili bir hastamız, seneler evvel, kalp krizi geçirip, komadan çıktığında, yoğun bakımda uzaktan onu izlerken, ilk dikkatimizi çeken ayak parmaklarını oynatmasıydı.

Yaşıyordu, çok şükür. O oyuncu parmaklar ne kadar sevimliydi. “Hele bir ayaklanayım da siz beni görün” der gibiydi.

***

Ayaklar konuşur, konuşturur, hatta peşinden koşturur.

Ayak işlerine akıl sır ermez. Ayak h(altları), tabanları. Çiğnenenler, çamura girenler.

Markalar, terörist ayakkabısı Mekap; ayak “Sahipleri”… Ne ayak!

********

Ve herhalde hikâyelerin en hazinlerinden:

Peygamber Efendimiz ’in(S. A. V.) ‘ayağının tozu’ olmaktan bahsedenlerin, geldiği, durduğu nokta.

2023 seçimlerinde verilecek oyun hesabının; namaz kılmamaktan, oruç tutmamaktan, gidilmeyen hactan daha önemli olduğu” iddiasında bulunan vekilin yine (Liderin) “ayakkabısını elimizle yalamamız lazım” şeklindeki akıl almaz ifadesi.

Bu nasıl bir kıyaslamadır, manevî hayat parçalanışıdır… Namaz, oruç, hac Kimin emridir, asıl kulluk Kim’edir. Siyasî buyruklarla, politik kimliklerle bir tutulabilir mi?

Rehberler de değişmiş herhalde. Nasıl olsa Kutsal Elçiler, nebiler ahirette kaldı. Bize dünya(lık) lâzım.

Başka partilerin, bazı şahısların, kurum ve dönemlerin din anlayışı konusunda fevkalâde eleştirel, pek hassas davrananlar; kendi içlerindeki karanlık yükselişe neden sessiz, bigâne kalırlar bilinmez. Öyle ya bir değil, iki değil.

***

Fakat isteyen yalar da, yalanır da. Memlekette Özgürlük var.

Kendine yakıştırıyorsa, variyeti buna bağlıysa kim ne karışır?

Yeter ki ayak(kabı)lar karışmasın, aman ha dillere bir zarar olmasın.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi