Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Akıl, tavsiye, öğüt verME(k)

Akıl, tavsiye, öğüt verME(k)

Hükmetme, kontrol etme ve malik olma güdülerinin, şeytani vesveseler olduğuna inanırım. Hele ki bu güdüler, insan aracılığıyla, yine bir insana karşı açığa çıkıyorlarken… Lakin kılıflarımız var. Neyse ki onlar var… Sunduğu bir bombayı, cicili bicili bir paketin içine iliştirebilmesi yeteneği var, insanın. Ah, şeytana pabucunu ters giydirenler! Başta bahsedilen, o lanetli güdülerin üzerine biçilen nurani kostümler! Onların biçimsiz siluetlerini, yalandan rötuşlayan yalancı korseler! Daha ne diyeyim… Akıl/öğüt/tavsiye verme adı altında; bu kostümlerin ve korselerin kandırıcı kılıflığı sayesinde, insana uygulanan her türlü kontrol, baskı; insan enerjisine malik olup, onu istenilen şekilde yönlendirme arzusundan –vesvesesinden- bahsediyorum. Bunların ismini, bir nevi şehvet olarak da niteleyebiliriz, gerçi.

Kulağa ne kadar da hoş gelip, yapanın vicdanına yalancı bir rahatlama sağlıyor oysa tüm bunlar. “Öyle ya, akıl/öğüt/tavsiye verme’nin neresinde bir kötülük olabilir ki? Yok hükmetmeymiş, kontrol etmeymiş, vesaireymiş! Bu iyi niyetlere takılan bu çirkin isimler, ne kadar da kötücül ve zalim bir aklın eseri böyle!” Yapılan, bir ‘BENCE’ şehvetiyle ve aslında ben’lik hevesiyle, karşı tarafı iyiye, güzele ve doğruya sevk etme isteğinden başka bir şey değildir, oysa ki(!) Öyle ya, akıllar pazara çıkarılsaydı, hiç kimse kendi aklını beğenip satın almazdı çünkü (!) “O yüzden, yerli yersiz, zamanlı zamansız, karşı tarafa akıl verip, o zavallıcığa biraz olsun yol göstermeli. Eh… Karşısında, kendisinden akıl alınacak böyle akıllı birisini bulduğu için, ne kadar şanslı olduğunun farkındadır inşallah bu gafil! Hoş, farkında değilse bile, sırf yüce gönüllülüğüm sayesinde, engin hayat bilgilerimi, tecrübelerimi, yüksek zekamı ve yüce aklımı esirgemeyeceğim yine de ondan!” “Aa şuna bak, teşekkür edeceği yerde, bir de şikayet ediyor öğüt vermemden. Nankör!”

Pardon…

Yazının içine aniden dalan bu -kirli- tırnak içi cümleler için, üzgünüm. Böyle bir konuyu seçince, yani, hazır, akıl veren dış seslerden bahsedince, onların, yazıya bile damlayan cinslerini susturabilmek, ne mümkün!  Malum… O cümleler, artık her yerdeler ve düstursuz, selamsız-sabahsız yer açabiliyorlar kendilerine, her mecrada. Ego’nun ve benliğin tavan yaptığı bir dönemde olduğumuz içindir bu, belki de… Hal böyleyken, bir sayfaya mı damlamayacaklardı, sanki? Evet, akıl vermek, egoya hizmet eden bir iştir aslında. Ve… İstenmeden verilen akıllar, insanın, yalnızca ama yalnızca, başta bahsedilen o hükmedip kontrol etme, insan enerjisine sahip olup onu kendi istediği şekilde yönlendirme arzusuna, şehvetine, ya da, vesvesesine hizmet ediyor. Bu gerçeği, akıl verenlerdeki o can sıkıcı ısrarla, aynı kararlılık ve ısrarla dillendirmekten de çekinmeyeceğim, o halde! ‘İstenmeden verilen akıllar’ tamlamasına da özellikle dikkat ediniz bu arada, ki zaten, konumuz da işin bu istenmeyen, talep edilmeyen tarafıyla ilgiliydi, baştan beri. Eylemsel olarak, eli taşın altına koyup da yardımcı olmak yerine, oturduğu yerden, bir ‘bence’ konforu ve şehvetiyle ahkam kesip, karşı tarafın üzerinde sağladığı bu sözüm ona hükümranlık sayesinde, aslında sadece ve sadece karşıyı küçük görüp yermek suretiyle, egosuna hizmet edenlerin, durup, başlarını iki ellerinin arasına alıp düşünmeleri gerektiğiydi, konumuz. Evet, öyle bir gerekliliğin var olduğunu da belli belirsiz bir şekilde, satır aralarına sıkıştırmaya çalıştım lakin bu satır aralarını dikkatinize şayan bir şekilde yazmaktan çok uzağa düşüp, hedefi ıskalamış da olabilirim, buraya değin. Zarar yok... Ben de şimdi, tekrar ve açık açık söylerim o zaman! Akıl verenlerin, akıllarını kendilerine saklamalarının gerekliliği var, güzel ahlakın ve insanlığın kitabında. (öyle ya, belki bir gün kullanırlar onu) Lütfen açıp okuyunuz bir. Aksi halde, yerli yersiz kesilen ahkamların, aradaki tüm sempati ve sevgi bağlarını, adeta elektrikli bir testereyle kesip attığı durumlar, var.

Bir de, akıllar pazara çıkarılsaydı, elbette herkes, KENDİ aklını beğenip satın alırdı. Sizinkini değil… Emin olun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi