Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

6.His

6.His

Eski ismiyle hissi kablel vuku, şimdiki bilinen adıyla da 6.his ya da önsezi ile, vehim ve vesvese arasındaki benzerlik hiç dikkatinizi çekti mi? Geldikleri kaynaklar her ne kadar birbirlerinden apayrı olsa da, görünüşleri bakımından neredeyse ayırt edilemeyecek derecede aynılardır, bunlar. İşte bu yanıltıcı benzerlik sebebiyle, ne kadar çok arada kalıyor, yoruluyor ve hataya düşüyorum, bilemezsiniz!

O an içime doğan bir sezgi midir, yoksa evham mı? Ben bir kahin miyim, yoksa sadece takıntılı bir kişi mi?

Öncelikle söylemeliyim ki, sadece 5 duyuyla algılıyoruz diye, dünyanın o kadar(cık)tan ibaret olduğunu hiç sanmayanlardanım. Duyu dışı algılayış ile, maddeden ve bilinen duyu organlarından münezzeh ve beri olarak, hissedebilmesi ve sezinleyebilmesi kabiliyeti ve hüneri vardır insanın. Her ne kadar, kullanılmaya kullanılmaya körelmiş ve körleşmiş olsa da bu potansiyel her zaman, her bir kişide mevcuttur. Kimileri bu enerjiyi harekete geçirir ve 6. Hissi, ya da, sezgisi güçlü olan kişiler olarak bilinirler. Oysa istisnasız hepimizde, aktive edilmeyi bekleyen, bir nevi uyuyan devdir, bu yetenek. O devin uykusunun hafiflediği ve neredeyse uyanacak gibi olduğu sıralarda da, göklerden uzatılan göksel bir hediyedir diyorum ben, o içe doğma ve ön seziş anı için. Hepinizin az ya da çok deneyimlemiş olduğuna eminim bunu.

Meskeni kalp olan ön sezi, mantığı devre dışı bırakıp, akıl ve mantık penceresinden bakılınca saçma bile denilebilecek ama aslında her zaman doğru olan bilgiler verir bize. Hatta bazen o gizemli biliş hali bünyeye hakim olunca, onun tam tersini ilham eden beynimizi rehber ediniriz ve bu 6. Hisse kulak tıkayıp, akla ve mantığa kulak veriş, sürekli tekrarlandığı zaman, artık o sırlı kaynaktan daha fazla bir göksel hediye alamaz oluruz. Küstürüp keseriz yani, bize armağan uzatan o eli. Körelme de böylece başlar. Değil midir ki, mantığı ve aklı öve öve göklere çıkartanlar, bizler değilizdir? Yok, bilime ve akılcılığa karşı şapka çıkartılıp alkış tutulur elbet ama bu yüceltme işinde kantarın topuzunu bir hayli fazla kaçırdık bizler, bence. Öyle ki, beyniyle anlayamadığını yok saymak gibi son derece bağnaz ve cahilce bir inata büründük. Duyusu, bilişi ve algılayışı, yalnızca 5 sayısı ile sınırlayışımız da, bundan dolayıdır…

Peki ya vehim, ya da, vesvese? Son derece kötücül bir kaynaktan doğup, sol kulağın içine doğru üflenen lanetli bir nefestir, bu. İnsanı takıntıya ve tekinsiz bir yerlere kadar götürüp sürükleyen, aslında belini büküp süründüren, yine mantıksız ve saçma sapan, ipe sapa gelmez düşünceler arasında elini kolunu bağlayan bir şeydir. Öyle ki, bunun şerrinden Allah’a sığınırız, bilhassa da Felak ve Nas surelerinde. Kötücül kaynak, şeytan falan demiştim ya… Hakikaten de insanı daha dünyadayken bile mutsuz etmeye ve diken üzerinde bırakmaya yeminli, uğursuz bir şeyler vardır vehmin, vesvesenin, takıntının, ya da, evhamın içinde. İsmine hangisini derseniz artık…

Ulvi ve celil olan o hissi kablel vuku ile zelil olan vesvesenin -ben bu adı kullanmayı tercih ediyorum daha çok- benzerlikleri arasında böylece kalırım ben de işte çoğu kez… O an içime doğanın bir ön sezi mi, yoksa, lanetli bir şey mi olduğunu anlayamadan, bazen yol veriyor, bazen de yolunu kesiyorum bunun. Yani ya yukarıdan uzatılan ve kalbe yerleştirilmeye çalışılan mükemmel bir armağana, ya da, gerçekten de geçit verilmemesi gereken bir şeye sırt çeviriyorum. Bilemiyorum.

At izini it izinden ayırt edebilecek bir basiret ve feraset diliyorum bu yüzden de, kendim ve benim gibiler için!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi