28 Şubat Ekonomi Politiği
28 Şubat sürecinin başbakanı ve aynı zamanda en büyük mağduru olan merhum Necmeddin Erbakan Hocamızı(rha) rahmet ile anarak başlamak istiyorum.
Türkiye’de son otuz yılda ne olup bittiğini öğrenmek ve anlamak isteyenler, 28 Şubat post modern darbenin ekonomi politiğini gündeme getirmiyorlarsa hata etmiş olurlar.
Çünkü Merhum Erbakan Hoca(rha) hakkındaki dava öne çıkarılarak, 28 Şubat’ın bu ülkede neden olduğu tahribatın maliyeti ve mahiyeti örtülmeye çalışılmıştır.
28 Şubatın ekonomisini anlamak için birinci adım hükümetlerin kuruluş ve yıkılışları olmalıdır.
28 Şubat öncesi ve sonrası dönemde nerede ise her yıl yeni bir hükümetin kurulduğu bir süreç yaşanmış ve Ekim 1991 seçimleri ile Kasım 2002 seçimleri arasında tam 9 tane hükümet kurulmuş ve yıkılmıştır.
Cumhuriyet tarihinin hiç bir dönemine benzemeyen bu dönem, diğer tüm dönemlerin aksine bir durumu göstermektedir.
28 Şubattan önce de sonrada birçok hükümet kurulmuş ve yıkılmıştır diyeceklere, bu dönemde hükümetlerin kurulması ve yıkılmasının önceki dönemlerden farklı olarak çeşitli kesimlerin girişimleri ile olduğu gerçeğini hatırlatırız.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren tek parti hükümetinin uygulamaya koyduğu birilerini kapsayıcı, birilerini ise dışlayıcı olan tedbirlerin, bu dönemde hiç görülmediği kadar ayyuka çıktığını hatırlayanlar, bu davranışın temelinde devletin varlığını diledikleri gibi kullanma eğiliminin öne çıktığını da görmüşlerdir.
Türkiye’deki hâkim siyasal ve ekonomik yapının analiz edilmesiyle devletin tepeden inme, buyurgan kurumsal yapısının toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı olmaktan daha çok aşağılayıcı, dışlayıcı veya sömürücü olduğu gerçeğinin ortaya çıktığı görülebilecektir.
Bunun nedeni başta anayasa ve kanunlarda her vatandaşın eşit olduğu bilgisi olmasına rağmen, esas itibariyle devletin vatandaşlarının devletin tüm kurumlarının karşısında eşit olmamasıdır.
Bu gerçek, toplumun bütün kesimlerine eşit fırsatlar sunacak bir kurumsal yapıya sahip olmak yerine, devlete yerleştirilen seçkin bir tabakanın önceliklerini esas alacak, diğerlerini ise dışlayacak ve eşit fırsatlar elde etmelerine izin vermeyecek yapıya sahip olacak şekilde kurgulanmış olmasının sonucudur.
Vatandaşların eşit bireyler olarak görülmediği, kurumların sadece savaştan çıkmış olmanın getirdiği yıkım sonucu oluşturulan yeni ekonomik kurumlar değil, anayasal olarak kurulduğu bildirilen bütün kurumlar ve kanunla kurulmuş olan bütün bürokratik, ekonomik ve sosyal kurumların toplumda, birilerini önceleyip, birilerini dışarıda tutacak bir nitelikte dizayn edilmiş ve bunların Anadolu karşıtı bir ekonomik yapılanma olarak İstanbul ve Marmara bölgesinde oluşturulmasıdır.
Üstelik bu yapı sadece ekonomi ve sanayi alanında değil, basın yayın alanında da oluşturulmuş ve böylece vatandaşın haksızlıklar karşısında yükselme ihtimali bulunan sesi daha doğmadan bastırılmıştır.
İşin ilginç ve garip olan tarafı ise, çağdaş medeniyetler seviyesine çıkma hedefiyle oluşturulan bu bürokratik zalim yapıyı oluşturan kesim, Türkiye’nin nüfusunun çok küçük bir nispetine denk gelmekte olan ve Cumhuriyet elitleri denilen çoğunluğu, Selanik kökenli dönme, yahudi, ermeni, rus ve alman kökenli gayri milli kesimdir.
Tekrar etmek gerekirse 28 Şubat darbesi, Cumhuriyetin ilk yıllarında tek parti hükümeti eliyle yapılan ve çoğunlukla zulüm derecesine varan siyasi ve ekonomik yönden adına devrim denen uygulamalarla toplumu dönüştürmeye çalışan ve kendi ideolojik öncelikleri çerçevesinde kendi burjuvazisini oluşturan kesimin elde ettiklerinin elinden alınacağı korkusuyla yapılan bir harekettir.
FARKINDA MIYIZ?
28 Şubat sürecinin ne olduğunu, kimin tarafından kimler eliyle gerçekleştirildiğini gerçekten anlamak isteyenler 28 Şubat’ın öncesini ve yaşandığı dönem iyice anlamak zorundadır.
Kendilerini Cumhuriyeti korumakla görevli gören kişi ve kurumların sakıncalı gördükleri kesimlere karşı takındıkları teyakkuz hali ve devletten dışlayıcı tutumlarının temelinde, İslam’ı ret eden bir yapı ile tek parti döneminde elde ettikleri statü ve varlıkları koruma derdinden başka bir şey değildir.
Maddi kurumlarına ve imkânlarına dokunulmadığında ise, 20 yılı aşkın bir süredir sessiz kalmış olmaları da bunun ispatıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.