Zihinsel Astigmat
Göz hastanesi müdürü çok kıymetli ağabeylerimden biri ile sohbet ederken, bize son yıllarda göz bozukluklarının en sık rastlananlarından biri olan astigmatın neden kaynaklandığını anlattı. Aslında çok ufuk açıcı da bir sohbet oldu.
“Eski devirde insanların gözlerinde bulanıklık ile başlayan astigmatın olmamasının temel sebebi ufka bakabilmeleri olmuştur. Gözlerinin önünü tıkayan, kapayan herhangi bir engel yoktur o çağda. Her zaman uzaklara, dağlara, gökyüzüne bakabilmişler ve bundan kaynaklı da göz sağlıklarını koruyabilmişlerdi.
Şimdi ise kutulara hapsedilmiş vaziyetteyiz. Evimiz dört duvar arasında kutu, iş yerimiz hakeza öyle. ‘Yaşam Merkezi’ safsatası ile bize yutturdukları AVM’ler öyle. Yani sürekli bir sıkışmışlık, sıkıştırmışlık, ileriye bakamama, sınırlandırma var hayatımızda.”
Tabi orada mevzumuz göz hastalıklarından olan astigmat idi.
Aslında biraz geniş düşünüldüğü zaman “Zihinsel Astigmatlık” da çağın en büyük hastalıklarından. Zihin dünyamızı kapayan ve kaplayan bir sürü kutucuk ile uğraşıyoruz.
Okula henüz başlamamış olan çocuklarımızın hayal dünyası ile birkaç sene okul yüzü görmüş çocuklarımıza ve hayal dünyalarına bakın. Ne kadar köreldiklerini veya köreltildiklerini göreceksiniz. Dört yaşında bir çocuğun çizdiği resimdeki hayal dünyası hepimizi ürperten ve içimizi hoş eden bir muazzamlıkta. Ama çocuğumuz gelince sekiz dokuz yaşına, artık fabrikadan çıkan resimlerle karşılaşmaktayız.
Hatırlıyorum da kendi okul dönemimi, sevmediğim bir dersti resim. Ve tek tip resim çizerdim. Herkesler gibi.
Arka planda dağ, güneş doğuyor. Dağların arasından bir nehir aşağıya doğru kıvrıla kıvrıla akıyor ve zaten resmin ekseriyetini bu iki öge kaplıyor.
Üç beş yere ağaçlar. Zeminde tatlı bir çimen ve üzerinde çiçekler. Ekseriyetle papatyalar.
Sonra zevkinize, tercihinize göre nehrin sağına veya soluna bir ev. Bacasından kesinlikle duman çıkması gerek tabii. Ve evin kapısından nehrin üzerindeki köprüye kadar giden bir patika yol.
Sonra bulutlar, birkaç kuş.
Oldu bitti gitti.
Bizim yaşlarımızdaki hemen herkesin ortaokul çağındaki resmini tarif ettim, değil mi?
Zihnimizin sıkıştırıldığı o kutudan çıkan yegane resimdir bu malumaliniz.
Batı’da hayal gücüne dayalı iş kollarında çalışan büyük şirketlerin yeni çağda bir iş planlamaları vardır. Belli yaş aralığındaki çocukları, dört altı yaş misalen, istihdam etmek. Hem de öyle birkaç tane değil, birkaç yüz çocuğu.
Sebebi nedir?
Köhneleşmiş zihinlerden uzak duran bu taze dimağların hayal gücü ile şirketlerini geliştirebilmek. Piyasadaki oyunların, oyuncakların bir çoğu emin olun bu taze dimağlardan çıkmıştır.
Şimdi zihinsel astigmat olan bir dünyanın bu hastalığı en ücra noktalarına kadar hisseden bir coğrafyasında yaşamaktayız.
Meşhur yahudi bilim adamı Einstein’in da dediği gibi, “Zihinlerdeki fikirleri değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur!”
Eee ne yapmalıyız da bu çağın hastalığından kurtulmalıyız o zaman?
Bir kere zihinlerimizin sıkıştırıldığı kutucuklardan kurtulmamız gerek.
Bizlere dayatılan fikirlerden, eğitimlerden, eğilimlerden uzak durmalıyız.
Karakterimiz, mizacımız ne ise ona göre kendimizi yetiştirmeliyiz. Başkalarının ne dediğine bakmadan, içimizden geleni gönlümüzü hoş edeni uygulamamız, o noktalarımızı beslememiz gerekir. Ki uzakdoğu dinlerinin meşhur kıssası içimizdeki iyi köpeği besleyebilmiş olalım.
Akabinde size dikte edilenlerden uzak durmalı, her duyduğumuza inanmamalı, araştırmalı. Ziya günümüzde gerçek manasıyla siyaset yapılıyor olsa, eyvallah. Ama bu çağda yapılan şey siyaset değil politika.
Yani çok yüzlülük, iki yüzlülük.
Yani her kimin yalan söyleme becerisi yüksek seviyede ise o en üstün mertebededir, emin olun.
Çözümlere bir bakın, yine aslında ecdadın, dedelerimizin yaptıklarına ve hayat şekillerine döndük, değil mi? Hani o beğenmediğimiz, burun kıvırdığımız.
Hasılı, derdi olan insanların zihin astigmatından ve kutularından kurtulmaları umuduyla.
Nurullah ağabeyin dediği gibi,
“Ufka bir bak yiğidim
İnkılaba az kaldı…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.