Mış Gibi Yapmak
Kadim başkent Konya…
Turizm, kültür, sanat, gastronomi ve diğer birçok alanda Türkiye’nin önde gelen şehirlerinden.
“Bir başkent her zaman başkenttir.” anlayışını en iyi temsil eden kent.
Tabi bu özelliği devam ettirmek o kadar kolay değil.
Doğru planlama ve anlayış ile çok çalışmak gerekir.
Yapılacak en ufak bir hata, bu coğrafyaya çok ciddi zararlar verebilir.
Örnek mi istiyorsunuz?
Buyurun.
Kapalı bir havza olan yani yağmur suyu ve onu depolanmış halinden başka bir su kaynağı olmayan Konya için, 2010’lu yıllarda bir tarım politikası belirlendi.
Konya’daki üniversiteler, kelli felli akademisyenler, odalar, vekiller ve konuyla ilgisi olsun veya olmasın farketmez, bilimum bütün omzu kalabalıklar bu politikaya destek verdi. Hatta bakanlık nezdinde konuyla ilgili teşvikler çıkarıldı.
Ne yapıldı peki?
Kapalı havza olan ve önümüzdeki 20 yıl içerisinde büyük su sıkıntısı çekecek olan Konya’da ayçiçeği ve mısır ekimi teşviklendi.
Tarıma ilgim vardır ama tekniğine pek hakim değilimdir.
Ama bildiğim bir gerçek var ki, mısır ve ayçiçeği en çok su isteyen bitkilerden.
Hal böyle olunca, zaten kıt kanaat geçinen çiftçimiz -doğal olarak- bu ürünlere yöneldi. Ve Türkiye’de çöl ikliminin hakim olduğu tek yer olan Karapınar dahil olmak üzere, hemen her yerde bu ürünler yetişmeye başladı.
Sonra ne mi oldu?
Konya’da her yıl 5000’den fazla kuyu açılır hale geldi.
Her yıl 50’den fazla obruk oluşmaya başladı.
Ev, araba değil köyler haczedilmeye başlandı.
O zaman için verilen bu teşvik (!) herkes için cankurtaran gibi görülüyordu. Şimdi bakıldığında ise Konya’nın geleceğine kurşun sıkılmış.
Konya’da halen bu noktada değerlendirilebilecek ve ciddi manada çalışmayı gerektiren onlarca konu var.
Otopark sorunundan tutun başıboş ve sürü halinde dolaşan köpeklere. Kiralık evden tutun da trafik sorununa, hava kirliliğine.
Neden bu konuya bir daha girdim? Onu da anlatayım.
Bir vesile ile bu aralar sıkça Beyşehir’e gidiyorum.
Hititler döneminden beri medeniyetlerin gözdesi olmuş ve hak ettiği değeri bulamayan, benim de en sevdiğim ilçelerden birisi olan Beyşehir’de maalesef büyük bir başıboşluk var.
Eflatun Pınarı’na gittiğiniz zaman, herhangi bir bahçeli evin sahibinin dahş yapmayacağı bir demir örgü ile karşılaşıyorsunuz.
Yaka Manastır’a gidemiyorsunuz zaten. Çünkü yaklaşık 1,5 yıldır tadilatta imiş.
Şehrin simgesi olan Beyşehir gölüne zaten giremiyorsunuz. Belediyenin plaj olarak belirlediği yerde dahi adam boyu sazlıklar mevcut. Mesire alanlarının tamamı pislik içerisinde.
Kubadabad sarayına zaten gidemiyorsunuz.
Yeni açılan Nilüfer Bahçesi belki kurtarır ama teknelere binecek yakandan bir iskele dahi yapılmamış.
Türkiye’de eşi sadece 3 tane olan Eşrefoğlu cami belki de en iyi korunan yer. Sohbet esnasında öğrendik ki buranın da öyle olmasının temel sebebi esnaflardan ötürüymüş. Sağolsunlar caminin her şeyiyle ilgileniyorlarmış.
Aklıma gelen ve bit çırpıda yazıverdiklerim yalnızca bunlar.
Turizm ile ilgili yapılan çağrıların samimiyetine inananlardanım. Zira hemen hemen bütün havalimanlarında, turistlerin yoğun oldukları bölgelerde bununla ilgili çalışmaları görüyoruz.
Ama burada elimizdeki hazineyi daha da değerli kılabilmek için çalışmalar yapılmalı kanaatindeyim.
Son olarak şunu da eklemiş olayım Beyşehirli değilim :)
Ama Konya’da en sevdiğim 3 ilçeden birisidir Beyşehir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.