Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Yol

Yol

Bir saniye! Deminden beri sağ şeride geçmem için gündüz vakti dörtlülerini yakarak arkamdan beni sıkıştıran ve sonunda istediğini elde ederek hızla solumdan geçip giden arabanın sürücüsünü, az önce de görmemiş miydim ben? Az evvel oturduğum kafedeki genç ve şişman adam değil mi bu? Muhtemelen beni arabamın içindeyken fark etmedi, onu tanıdığım gibi o da beni tanımadı ve kasıtlı olarak yapmadı bu dörtlü yakma işini. Fakat, tesadüf işte… Yine denk geldik. Hem ne demişler, “Dünya küçük”. Hele ki bir şehir!

Bundan yaklaşık yarım saat önce yaşanan o sevimsiz kafe detayını birazdan anlatacağım. Ama şimdilik yaptığım, hırsların ne kadar gülünç olduğu çıkarımına gülmek. Gülünç, evet. Alaylı ve sahte bir gülümsemeyi hak eden. Böyle bir çıkarım yaptım da. Felsefe mi demeliydim buna ya da, neyse, neden böyle düşündüğümü söyleyeyim önce iyisimi. Az ilerideki kırmızı ışıkta, daha 1 dakika önce beni geçmeye çalışan ve geçen arabayla tam olarak yan yana geldik de… Yan yana. Sıfırlanmak ya da eşitlenmek gibi. Bir o kadar ‘yan yana’. “Dünyanın sonunda da…” dedim, “aynı şimdi olduğu gibi yine tüm çabalar ve hırslar boşa çıkacak ve biz yine eşitlenecek miyiz acaba? Bir kırmızı ışıkta?” 2. El ya da pahalı markaların giysilerini üzerimizden çıkartıp, ihrama mı gireceğiz? İhram kıyafeti zaten, kefenin sembolü değil miydi? Öyleydi. Tüm bunlar, yazarken uzun sürse de aslında birkaç saniye içinde geçip gitti kafamdan bu arada. İhramlı ve şişman adam!

Şimdi tüm okları tanımadığım bu kişiye yöneltmiş gibi olmak istemem ama o kafe detayını anlatabilmek için şu anda da yine ondan söz etmeliyim ne yazık ki. Ne yapayım, o olaydaki kahraman da o. Kahraman! Ah… Şöyle bir şey olmuştu yaklaşık yarım saat önce: sigaramı yakmak için bir çakmak ya da kibrit bulamamıştım ne kendi çantamda ne de arkadaşlarımınkinde. Garsonu da yakınlarda göremeyince, mecburen en yakındaki masada oturanlardan -birisi de bu adamdı- ateş istemiştim. Bizimkisi, öncelikle yüzüne halinden hoşnut ve yayık bir gülümseyişi yerleştirmiş ve ardından “biz sigara kullanmıyoruz” demişti. Bak şimdi! Sanki sigara kullanıp kullanmadığına dair bir anket sorusu yöneltilmiş gibi, evet, aynı bu şekilde cevap vermişti. Zevzekliğin iyi bir şey olup olmadığından daha sonra bahsederiz belki ama şimdilik bilmenizi istediğim şey, adamın cevap verirken seçtiği yolun benim için son derece dikenli ve engebeli olduğu. Rahatsız olmuştum. “Evet ama sağlığın en büyük düşmanı sigara değil, fazla kilodur” demeyi düşündüm o sırada onun o tombul göbeğine bakarken. Peki bunu dedim mi sizce? Açıkça söyledim mi? O kısmı bana kalsın, elbette bunu size söylemeyeceğim ama bakın bu doğru işte. Kilolu olup sırf sigara içmediği için kendiyle barışık olanlar, ne yazık ki beyhude bir iyimserlik hali içindeler. Neyse. Ardından kırmızı ışık yeşile dönünce bambaşka yönlere doğru saptık onunla.

Üzeri ne kadar da bilgelik dolu bir güzergahı takip ediyormuşum ki, döndüğüm ara sokakta bir anneyi gördüm sonra. Bir yanında, araları en fazla 2 yaş olan çocuklardan birisi yürüyordu, diğer yanında da ötekisi. Kadın, çocukların annesi olmayabilirdi pek ala. Hala, teyze ya da yalnızca bir yakınları olabilirdi. Ne var ki, üçünün de yüzünde aynı kemerli burun ve kalın dudaklar mevcuttu ve böylesi bir benzerlik için ancak sıkı sıkıya bir kan bağı gerekliydi; hala ya da teyzeninki gibi biraz karışımdan ve elekten geçmiş bir bağ değil. Rota için ‘bilgelik dolu’ dememin sebebine de yavaş yavaş geliyorum ki, bu iki çocuk birbiriyle tam olarak aynı tişörtleri ve pantolonları giyinmişlerdi. Eskiden olsa, bu aynılaştırma işinin, çocukların kişilik gelişimleri için ne kadar da yanlış olduğunu söylerdim. Fakat bizatihi yaşadığım tecrübeler, kimsenin ebeveynliğinin bir an bile olsa eleştirilmemesi gerektiğini öğretti. Dışarıdan bakarak, işin iç yüzünü bırakın görmek, sezmek dahi mümkün olamazdı. Nereden bilecektim, belki aynı giysiyi giyinmek için iki çocuk birbirleriyle kavga etmişti evde az önce ve anne de mecburen böyle bir çözüm yolu bulmuştu? İnsanlara karşı yargısız kalabilmek, kimseyi eleştirmemek, bilgi sahibi olunmayan konularda fikir ve söz sahibi de olmamak falan, mümkün müydü acaba böyle şeyler? Az önceki genç ve şişman adam gibi, en az onun kadar toy bir şekilde yapılan ‘gülünç’ işlerden değil miydi bunlar? En azından, eskiden olsa yapacağımı söylediğim şeyleri bugün yapmıyordum işte. İlla Çinli ve yaşlı olmak gerekmiyordu demek ki.

Ve benim bilgelik dolu yolum az sonra sonlandı. Evine gittiğim arkadaşımdan ateş istedim, o kahve yaparken. Midesi sırtına yapışacak kadar zayıftı ve yine tesadüf mü bilmem ama üzerimizdeki elbiseler birbiriyle aynıydı o gün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi