Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Vahdet şart

Vahdet şart

Bugün Müslümanlar arasındaki ayrışmışlık, parçalanmışlık, bölünmüş halleri içler acısı ve hat safhada. Genel mânâda mezhebî farklılıklar da ayrı bir problem olarak karşımızda duruyor. Aslında daha kısa bir süre öncesine kadar böylesi ayrılıkların çok farkında değildik. Pek tabî bu işleri körükleyenler var, onlar için elde bol malzeme mevcut. Kendi içimizdeki ayrışmalar da cabası! Bu bölünmüşlükten kurtulmak gerekiyor. Yoksa son Müslüman kalıncaya kadar birbirimizi öldürmeye devam mı edeceğiz? Elbette doğru olan artık birbirimizi yemeyi bırakıp, tefrikayı terk edip vahdeti tesis etmektir. Ve bunun için elden ne gelirse esirgememek lâzım. Zaman birlik olma zamânıdır. Birbirimizin kuyusunu kazmayı mutlaka bırakmak şarttır zira atı alan Üsküdar’ı geçti.

Son senelerde Müslümanlar çok sayıda guruplara ayrılarak birbirlerinden uzaklaştılar. Herkes kendi gurubundakilerle haşır neşir, gerisi onları ilgilendirmiyor sanki. İş böyle kalsa iyi aralarına kin, nefret, zıtlaşma, kutuplaşmanın yerleşmesi yüzünden yanı sıra birbirlerini iteleme, öteleme sebebiyle bir türlü müminler bir araya gelemiyorlar. Halbuki Hz. Kur’an “Vahdet”i emrediyor: “Hep birlikte Allâh’ın ipine (İslâm’a, Kur’an’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın...” -1- “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allâh'a kalmıştır, sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir.” -2-  “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ihtilâf ederek ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap vardır.” -3-  Âyetler bu kadar açık ve netken Kur’an’da emredilen birlik ve berâberliği sağlayamıyorsak yüce Yaratıcıya karşı sorumlu olmaz mıyız? Eğer Müslüman’ım diyorsak, Hz. Kur’ân’a inanıyorsak aradaki tüm ihtilaflara rağmen mutlaka “vahdet”i sağlamalıyız. Artık durum o kadar vahim ki bu birlik ya sağlanacak ya sağlanacak. Başka çıkar yol yok.

İslam düşmanları Müslümanların birleşmesini, dayanışma içinde olmasını asla istemiyorlar. Niye istesinler ki? Bu olmasın diye de her türlü entrikayı çeviriyorlar. Kendi aramızdaki ayrışmaları, ihtilafları büyüterek, köpürterek aramızda fitne çıkması için olmadık numaralar çeviriyorlar. Yerli işbirlikçileriyle durumu daha da vahim hâle getiriyorlar. İşte bu günlerde sergilenen terör hâdiseleri de bu oyunun farklı kareleridir. Her çeşit numaraya karşı uyanık olmalıyız.

Ne olursa olsun birbirimizle geçinmeyi ve birbirimize tahammül etmeyi öğrenmeliyiz. Karşımızdakine hata yapma hakkını vermeliyiz çünkü beşeriz şaşabiliriz, bunca pisliğin içinde kayabiliriz. Affedeceğiz, bağışlamasını bileceğiz. Yanlışlara değil doğruları görmeye odaklanacağız. Birbirimizi hatâlarıyla da olsa sevmeye çalışacağız. Aramızdaki farklılıkları ihtilaf sebebi olarak değil birleşmeyi gerekli kılan asıl unsurlar olarak görmeliyiz. Şunu iyi bilelim ki, ayrılarak, ayrışarak aramızdaki problemleri çözemeyiz. Bilâkis oturarak, konuşarak tabi bunun için birbirimize tahammül ederek aramızdaki problemleri çözebiliriz. Öldürerek, yakarak, yıkarak değil. Bizim değerlerimizde yıkıcılık yerine yapıcılık esastır. Bu sebeple birbirimizin uyarıcı sözlerine kulak vermeli, aramızdaki güveni tesis etmeli, ihtilaf edilen noktaların asgarilerinde uzlaşı sağlanmalıyız.

Müslümanların her bir gurubu İslam ümmet bahçesinin farklı bir çiçeğidir. Dolayısıyla hem kendi aramızda anlaşma sağlanmalı hem de gönül birlikteliği içerisinde ‘ortak düşman’a karşı uzlaşı gerçekleştirmeliyiz. Bunun için birlik şart, “vahdet” şart. Müslümanlar olarak birbirimize üstünlük taslamadan, aramızdaki tefrikayı derinleştirmeden, yol yakınken artık ortak paydalarda buluşmamız gerekiyor.

Aramızdaki yanlış anlaşılmalar, birbirimizi iyi anlayamamaktan kaynaklanan ölçüsüz-seviyesiz ithamlar, sürtüşmeler-çatışmalar, mezhebî ve meşrebî farklılıklar tefrikayı, ihtilâfı ve “vahdet”i sağlamaz bilâkis daha da körükler. Kendi aramızda kavga etmeyi bırakıp ‘ümmet şuuru’ ile ‘ortak düşman’a doğru ‘ortak hedefler’ çizgisinde hep berâber birlikte dînin hakikati olan önce kendi hidâyetimize sonra da insanlığın hidâyetine doğru yürümeliyiz vesselam. Aksi takdirde ismi Müslüman ama kendi ve memleketi Müslüman olmayanlar safına dâhil oluruz Allah (c.c) korusun.

----------------

1- Âli İmran, 103

2- En’am, 159

3- Âli İmran, 105

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi