Bu nasıl bir cinnet halidir?
“Fenerbahçe'yi sevmem, diğer İstanbul takımlarını da” boşboğazlığı ile girmeyeceğim lafa...
Bu başka bir şey...
Fenerbahçe kafilesine yapılan saldırıdan sözediyorum...
Tüyleri diken diken eden yavşakça sıkılan kurşundan...
Şimdi bu eylemi gerçekleştiren, bu eylemi gerçekleştireni yönlendiren kişi ya da kişilerin çocuk katilleri ile arasındaki fark ne?
Bu nasıl bir ruh hali?
Bu ülkede “cumhur”un “reis”i varsa, ki var iyi bir reis, bu ülkede başbakan varsa, ki var bakan, gören, derde deva olan, bu futbol terörüne bir şekilde son versinler...
Çünkü, bu ligde oynamanın da, bu ligi sürdürmenin tek bir mantıklı sebebi kalmadı!
Ben böyle futbolun da, böyle sporun da içine tüküreyim...
Fenerbahçe kafilesine yapılan saldırı, sadece futbola, spora değil, insanlığa yapılmış bir saldırıdır, kabül edilemez, bir terör eylemidir ve bu saldırı direk şoförü hedef alarak tüm sporcuları yok etmek isteyen vicdansızca, kalleşçe, dahası kahbece bir saldırır...
Kimse kusura bakmasın...
Şiddet kimden ve nasıl gelirse gelsin tasvip edilemez, bıyık altından gülünemez, içten içe “oh olsun” denilemez...
O otobüsün içerisindeki oyuncuların tamamı bin ana kuzusu, ana kuzusundan öte bir baba ya da baba adayı...
Hangi “vicdan”sızlık ile basıldı o tetiğe?
Bu neyin düşmanlığı, amaç ne?
Ülkenin ve ülke futbolunun futbolun marka değerini yükselsin diye canını dişine takanlar bir tarafa, bunun önüne geçmeye, bunu sabote etmeye çalışanlar bir tarafa...
Yabancı bir oyuncu olsam bu şartlarda bu ülkede saniye durmam, ayağımın altına kırmızı halılar serseler, önüme milyon dolarlar koysalar, başımı çevirip bakmam...
Evet...
Bir futbolsever, geçtim futbolseveri, bir insan olarak iliklerime kadar etkilendim...
Yüce Allah bir katliamı önledi...
O şoför, o otobüs...
Neyse...
Verilmiş sadakaları varmış...
Allah onları çoluklarına çocuklarına bağışlamış...
Haa şu da var...
Olay bir futbol olayı da olmayabilir...
Ülkeyi karıştırmak isteyen hainlerin bir tezgahı da, bir tertibi de olabilir...
Ama ne olursa olsun, bu kahbelikten başka bir şey değil...
Nokta.
xxx
Aslında yazımın girişinde iyi şeyler yazacaktım...
Tribündeki İbrahim Apalı ile yol arkadaşlarının Konya'ya, Türkiye'ye, Dünya'ya malettikleri tribün şenliği ile görsel şovlarını “Anadolu'nun Hükümdarı” kareografi'yle desteklemelerini yazacaktım...
Sahadaki Rangelov ile takım arkadaşlarının onurlu, gururlu, mücadelelerini zafere taşımalarını yazacaktım...
Ali Turan-Vukoviç ikilisinin savunmanın göbeğine ipotek koymalarını...
Ömer Ali'nin oyunu iki yönlü oynamasını, takıma katkısını da yazacaktım...
Fenerbahçe kafilesine yapılan saldırı bütün bu önceliklerimin önüne geçti...
Yukarıda da altını çizdiğim gibi, Torku Konyasporlular hem tribünlerde hem de sahada verilen bir emeğin karşılığının nasıl alındığının dersini verdiler...
Tabi ki bu emeği gözardı etmeye çalışan ya da görmezden gelmeye odaklı hakem Hüseyin Göçek...
Gördüm de, böylesini görmedim...
Hala etkisindeyim...
Trabzonlu Salih, Ali Çamdalı'nın burnunu kırıyor, Hüseyin Göçek'ten tık yok...
Üstelik, arkadaşının burnunun kırılmasına isyan eden Ali Turan'ı sarı kartla cezalandırıyor...
Ali Turan, takımın en iyisi ve savunmanın en hassas bölgesinde görev yapıyor...
Aksi bir pozisyonda ikinci sarıdan yallah...
Bunun adı bir takımı ince ince doğramadır...
Bu nasıl bir hakemdir, kim göndermiştir, kim görevlendirmiştir?
Daha maç başlar başlamaz hakem kendini de tarafını da belli etti...
Torku Konyaspor kazandı ama sadece Trabzonspor’u yenmedi yani…
Maçı katletmesi için özellikle seçip gönderildiği anlaşılan maçın orta hakemini de ezdi geçti…
Yani top ayağına gelse, fırsatını bulsa vurup Torku Konyaspor’a gol dahi atabilirdi…
Allah'tan fırsat bulamadı!
Öyle yanlış kararlar verdi, öyle hatalı düdükler çaldı ki…
Hem tribüne gelen taraftarlar, hem de futbolcular da isyan etti...
Yusuf Namoğlu seni ne yapsın emi!