Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Türk Tipi Siyasal Kültür

Türk Tipi Siyasal Kültür

Seçimlere 3 aya yakın bir zaman olmasına rağmen siyasi partilerin adaylık konusundaki açıklamaları siyaset hareketlendirmiş görünüyor.

Türkiye Cumhuriyeti her fırsatta Osmanlı Devletinin bir devamı olmadığını ısrarla vurgulamaya çalışsa da Türkiye’deki siyasal kültür, Osmanlı Devletinden devralınan siyasal, kültürel, toplumsal birikimlerden ibarettir.

Belki bu anlamda İttihat ve Terakkiden kalmadır demek daha doğru olacaktır.

CHP tek parti yönetiminin neredeyse tamamının bir zamanlar ittihat ve terakkide yer almış olması veya ittihat ve terakkinin CHP’li leşmiş olması da denilebilir.

Hal böyle olunca bugün Türkiye'de siyasetin sınırlarını neyin belirlediğini veya siyasetin hangi sınırlar içerisinde gerçekleştiğini bilmek için öncelikle İttihat ve terakkinin siyasetini bilmek gerekecektir.

Osmanlıda siyaset bu günkü anlamda olmasa da bir siyasal kültür vardı ve bu kültür devlete bağlılık denilen tebaa olmaktan kaynaklanan biat kültürüydü.

Gerçi bu günlerde iktidarı ve siyasetiyle birbirini suçlamak için kullanılan biat kültürü ile yakından uzaktan alakası olmasa da özellikle ittihat ve terakki ile cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek parti iktidarında tam anlamı ile tebaa kültürünün varlığı açıktır.

Devlette ihtilal yapmak için kurulmuş bir siyasi oluşum olan ittihat ve terakki ile devleti askeri güç olarak kuran tek parti iktidarında bir yere kadar siyasetin sınırının nasıl çizileceğinin ve siyasal sistemde kimlerin yer alacağının merkez komiteleri tarafından belirlenmesi normal görülebilir.

Tek parti döneminde tebaa olmaktan seçmen olma statüsüne yükseltildiği söylenen millet, dini ve kültürel hayatı yok sayan baskıcı ve zulme varan uygulamalar sonucunda kendisini siyaset yapmaktan çok sistemin zulmüne uğramamak için siyasetten uzak durmuş ve bu durum devlet millet arasında kopukluğu yol açmıştır.

Uzun yıllar devam eden baskı ve zulümler soncunda merkezi yönetim ile taşra ilişkileri emir veren ve emir alan yeni tebaa yapısından farklı olmamıştır.

Osmanlıdan bu kadar nefret eden bir yapının oluşturduğu siyasal sistem ondan daha şedit bir biçimde siyasetin sınırlarını belirlemiş, kamu ve özel yaşamın alanını tayin etmiş, siyasal sistemde kimlerin yer alacağını, hangi konu ve tartışma alanlarının siyaset içinde kalacağını ve siyasetin nasıl yapılacağını belirlemiştir.

Osmanlının tepeden aşağıya bir yönetim olduğundan şikâyet edenlerin siyaset konusunda Osmanlıdan daha baskıcı olmaları sonucunda merkezi yönetimin taşra yönetimine güvenmemesi nedeniyle yetkilerin Ankara’da toplanması sonucunu doğurmuştur.

Cumhuriyetin 2. Yüzyılı olarak tanımlanan bu günlerde Türkiye'de siyasetin hangi sınırlar içerisinde gerçekleşeceğini, siyasal aktörlerin kimler olacağını ve siyasetin işleyiş sürecinde ne tür görevleri niçin üstleneceklerini yine Ankara tek merkez ve tek komite olarak belirlemektedir.

Osmanlı siyasal siteminde yer alan siyasi partilerin karşılığı olan bu günkü siyasi hayattaki partilerin tabelaları ve yönetim kademelerinin adı değişse de biat kültürü tipolojisindeki vakıa hiç değişmemiştir.

Padişahın tebaası olmaktan kurtarıldığı söylenen cumhuriyet vatandaşları siyasal katılım adı altında partilere üye olmaları istenilirken aslında onlara düşen görev geçmişten çok farklı olmadan siyasal sistemden haberdar olmakla birlikte, siyasal sisteme ilişkin istekleri genel merkez yönetimlerinin yetkileriyle engellenmiş ve siyasal katılımları her zaman oldukça sınırlı düzeylerde kalmıştır.

Bunda Osmanlı ittihat ve terakki siyaset fikrinin halen sadece CHP ile sınırlı kalmayıp diğer partilere de sirayet etmesiyle, parti otoritesinin almış olduğu kararlara sorgusuz sualsiz uymaktan ileri gidemeyen bir rolü gönüllü olarak üstlenen taşra teşkilatlarının yerel siyasi istekleri Ankara’ya iletecek bir ara sınıfı oluşturamaması etkili olmaktadır.

FARKINDA MIYIZ?

Osmanlıdan tevarüs eden bir başka hastalık adına sivil toplum denilen yapılanmaların gerçekten sivil olarak kurulamaması ve hayatını devletten bağımsız olarak devam ettirememesidir.

Osmanlı devletinde başta yerel esnaf kuruluşları olmak üzere tekkeler ve tarikat dergâhlarının sivil toplum olarak devletten bağımsız olamadıkları gibi şimdilerde adı sivil toplum örgütleri olarak bilinen dernek ve vakıflar da devletten yardım ve destek almadan ayakta duramamaktadırlar.

21 yıllık tek parti iktidarı Türk tipi siyasal kültürün tebaasını oluşturan sivil toplum kuruluşlarını Ankara’da alınacak siyasal kararlara daha bağımlı birer oluşum haline getirdiğinden siyasi sürecin dışında kalmaları ve iktidara yerel talepleri ve sorunların iletilemeyişini daha da derinleştirmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Süleyman Küçük Arşivi