Sosyal Hayatın Kahramanı
Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam günlük yaşantısıyla, aile hayâtıyla, çevresiyle olan tüm münâsebetlerinde altın ölçütler ortaya koymuş ender bir şahsiyettir. Elbette ki bir peygamber olarak bütün insanlığa mükemmel bir yaşam tarzı sunması doğaldır. İnsanlığın O pak ve nezih peygamberden öğreneceği çok şey vardır. Topyekün insanlığın muhtaç olduğu değerlerin hepsinin o yüce şahsiyette odaklandığını akıl sâhibi herkes idrak edebilir. Peygamberlerin sonuncusu olan Hz.Muhammed aleyhissalâtu vesselâm’ı yazmaya sırf ona tahsisli olan Şaban ayında devam edecez inşallah.
O yüce şahsiyet Allâhu Azümüşşân’ın tüm insanlığa lütf-u ilâhi ve ikrâmı ilâhi olarak gönderdiği örnek ahlâkıyla herkesin hayrânı olduğu bir dünya pırlantası idi. O’nun eksiksiz, kusursuz ve seçkin hal ve davranışları Hak vergisiydi. Ademoğullarındaki ‘taklit’ özelliği en ‘kâmil’ boyutta ancak peygamberî ahlâkı taklit ile kemal bulabilir. Çünkü O üstün şahsiyeti Rab Teâla eğitmiş ve edeplendirmişti. Cenâb-ı Hakk, O’nu en güzel vasıflarıyla süsleyip donatarak insanlığa sunmuştur. Böyle bir güzellik şâhikasını örnek almak hiç şüphesiz hayâtın en doğru ve en akıllıca kararıdır.
Onda öyle muhteşem ahlak özellikleri vardı ki, insan O’ndan hangi özelliğini hangi ölçüde aldıysa o nispette nurlanır ve feyzlenirdi. O’ndan çok istifâde eden hayâta hep müspet hareketleriyle olumlu katkısı olurken; az istifade eden veya hiç nasiplenemeyenler de bir o kadar çevresine menfî yönleriyle olumsuzluk katardı.
O sallallâhu aleyhisselam insanların hep istediği ama bir türlü ulaşamadığı en üstün ve en olgun davranışları hayâtı boyunca en muhteşem mânâda pratik yaşantısında uygulayarak ümmetine örnek olmuştur.
Peygamber aleyhisselam, İslam gibi mükemmel bir dinin bütün dünyâya yayılması ve insanlığın yanlışlıklardan kurtulup îmanlı yolu bulması için hep kafa yormuş, gayret sarfetmiş bu uğurda çok meşakket çekmiş, zulumler ve işkenceler görmüştür. Neticede güzel dinimiz Arap yarımadasının hemen her tarafında kabul görecek hâle gelmişti. O’nun irtihâlinden (vefâtından) bu güne dek bu şanlı mücâdele sürmektedir ve inşallah sürmeye devam edecektir.
Tüm insanlığın kurtuluşu gibi çok ağır görev ve sorumluluğu olan peygamberimiz aleyhisasalâtu vesselam kendini Rabb’inin huzûrundan hiç ayırmamış günün büyük bölümünü ibâdete vermiştir. O’nun gönlü, yüreği her dâim Hak ile berâberdi. Her işinde sâdece Allah(c.c.)’nun rızâsını gözetmesine rağmen dünya işlerini de ihmal etmezdi. Çevresindekileri yoksul-fakir, köle-efendi diye ayırt etmeden herkese eşit muâmele eder; sevgi gösteriminde kimseyi ihmal etmezdi. Kendisini öldürmek üzere tuzak kuranları dahi ve yine kendisine kötülük yapanları hep affedici olmuş, onlardan intikam alma peşinde olmamıştı. Münafıklara bile doğru yolu göstermiş onlara cehennemi hatırlatmıştı.
Savaşlarda en cesur komutan olmuş ama yeri geldiğinde en yumuşak kalpli, merhametli bir mümin olarak en âdil ve en kâmil davranışları sergilemiştir. Müslümanlar güneyde Yemen’e kuzeyde İran ve Suriye sınırlarına kadar islam topraklarını genişleterek bütün Arabistan’a hâkim olmuşken bile O, insanlığın öncüsü Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam en mütevâzi bir şekilde hayâtını devam ettirerek zerre kadar dünya malında gözü olmamıştı. İstese önüne kâinatın en güzel sofraları inebilecek olmasına rağmen O, açlıktan karnına taş bağlayacak durumlara sabretmişti. O haldeyken dahi “Allah bize yeter” diyordu. Onun yaratılmasındaki bu güzellikler ve özellikler etrâfına âdeta bir güneş gibi ışıklar saçıyordu. Güneş ışığını söndürecek hiçbir olumsuzluk O’nun yüksek şahsiyetinde bulunmuyordu.
Muhtaçları dâima koruyup gözeten, zayıfları himâye eden, tatlı çehreli, güler yüzlü olmasının yanında vakar ve şerefini muhafaza eden, sabır ve hoşgörüde sınır tanımayan böylesi bir peygamberi bizlere lütfedip gönderen Hak Teâlâ’ya ne kadar şükretsek azdır.
Bu mübârek Şaban ayında kıymet bilenlerden olmak istek ve arzusuyla hayırla kalın efendim.
O yüce şahsiyet Allâhu Azümüşşân’ın tüm insanlığa lütf-u ilâhi ve ikrâmı ilâhi olarak gönderdiği örnek ahlâkıyla herkesin hayrânı olduğu bir dünya pırlantası idi. O’nun eksiksiz, kusursuz ve seçkin hal ve davranışları Hak vergisiydi. Ademoğullarındaki ‘taklit’ özelliği en ‘kâmil’ boyutta ancak peygamberî ahlâkı taklit ile kemal bulabilir. Çünkü O üstün şahsiyeti Rab Teâla eğitmiş ve edeplendirmişti. Cenâb-ı Hakk, O’nu en güzel vasıflarıyla süsleyip donatarak insanlığa sunmuştur. Böyle bir güzellik şâhikasını örnek almak hiç şüphesiz hayâtın en doğru ve en akıllıca kararıdır.
Onda öyle muhteşem ahlak özellikleri vardı ki, insan O’ndan hangi özelliğini hangi ölçüde aldıysa o nispette nurlanır ve feyzlenirdi. O’ndan çok istifâde eden hayâta hep müspet hareketleriyle olumlu katkısı olurken; az istifade eden veya hiç nasiplenemeyenler de bir o kadar çevresine menfî yönleriyle olumsuzluk katardı.
O sallallâhu aleyhisselam insanların hep istediği ama bir türlü ulaşamadığı en üstün ve en olgun davranışları hayâtı boyunca en muhteşem mânâda pratik yaşantısında uygulayarak ümmetine örnek olmuştur.
Peygamber aleyhisselam, İslam gibi mükemmel bir dinin bütün dünyâya yayılması ve insanlığın yanlışlıklardan kurtulup îmanlı yolu bulması için hep kafa yormuş, gayret sarfetmiş bu uğurda çok meşakket çekmiş, zulumler ve işkenceler görmüştür. Neticede güzel dinimiz Arap yarımadasının hemen her tarafında kabul görecek hâle gelmişti. O’nun irtihâlinden (vefâtından) bu güne dek bu şanlı mücâdele sürmektedir ve inşallah sürmeye devam edecektir.
Tüm insanlığın kurtuluşu gibi çok ağır görev ve sorumluluğu olan peygamberimiz aleyhisasalâtu vesselam kendini Rabb’inin huzûrundan hiç ayırmamış günün büyük bölümünü ibâdete vermiştir. O’nun gönlü, yüreği her dâim Hak ile berâberdi. Her işinde sâdece Allah(c.c.)’nun rızâsını gözetmesine rağmen dünya işlerini de ihmal etmezdi. Çevresindekileri yoksul-fakir, köle-efendi diye ayırt etmeden herkese eşit muâmele eder; sevgi gösteriminde kimseyi ihmal etmezdi. Kendisini öldürmek üzere tuzak kuranları dahi ve yine kendisine kötülük yapanları hep affedici olmuş, onlardan intikam alma peşinde olmamıştı. Münafıklara bile doğru yolu göstermiş onlara cehennemi hatırlatmıştı.
Savaşlarda en cesur komutan olmuş ama yeri geldiğinde en yumuşak kalpli, merhametli bir mümin olarak en âdil ve en kâmil davranışları sergilemiştir. Müslümanlar güneyde Yemen’e kuzeyde İran ve Suriye sınırlarına kadar islam topraklarını genişleterek bütün Arabistan’a hâkim olmuşken bile O, insanlığın öncüsü Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam en mütevâzi bir şekilde hayâtını devam ettirerek zerre kadar dünya malında gözü olmamıştı. İstese önüne kâinatın en güzel sofraları inebilecek olmasına rağmen O, açlıktan karnına taş bağlayacak durumlara sabretmişti. O haldeyken dahi “Allah bize yeter” diyordu. Onun yaratılmasındaki bu güzellikler ve özellikler etrâfına âdeta bir güneş gibi ışıklar saçıyordu. Güneş ışığını söndürecek hiçbir olumsuzluk O’nun yüksek şahsiyetinde bulunmuyordu.
Muhtaçları dâima koruyup gözeten, zayıfları himâye eden, tatlı çehreli, güler yüzlü olmasının yanında vakar ve şerefini muhafaza eden, sabır ve hoşgörüde sınır tanımayan böylesi bir peygamberi bizlere lütfedip gönderen Hak Teâlâ’ya ne kadar şükretsek azdır.
Bu mübârek Şaban ayında kıymet bilenlerden olmak istek ve arzusuyla hayırla kalın efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.