Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

PROPAGANDANIN GÜCÜ

PROPAGANDANIN GÜCÜ

İçinde yaşadığımız yüzyıl için uzay çağı, bilim çağı, teknoloji çağı, iletişim çağı gibi çok çeşitli tanımlamalar yapıldığını hep duyduk daha da duyacağız.

Şimdi son bir yılda bir musibet gibi üzerimize çöken corona virüsü nedeniyle yaşadıklarımızı bir kez daha düşününce iletişim çağı tanımlaması gibi duran ama aslında çok daha fazla şeyler ifade eden olayları düşündükten sonra içinde yaşadığımız 21. Yüzyıla “Propaganda Çağı” demek daha doğru olacak.

Çünkü iletişim bir bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından ortak kullanıldığı bir ortamda bilgi ya da materyalin göndericiden alıcıya aktarılma süreci olarak tarif edilirken,  propaganda yapılan açıklamalarla hedef kitlenin gerçekler saklanarak hatta yalanlar söyleyerek manipüle edilmesi yoluyla insanların davranışlarının etkilenmesi hatta değiştirilmesi olarak tarif edilir.

Çünkü genel olarak iletişimde hedef kitle bazen bir kişi bile olabilirken propaganda da, çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış bir mesaj bütünlüğü vardır.

Propaganda da diğer taraftan iletişimden farklı olarak tarafsız bilgi sağlama yerine, temel amaç hedef olarak seçilen kitlenin etkilemesini ve davranışlarını değiştirmesi amacıyla ortaya konan ve bilgi adı verilen mesajın ısrarlı bir bombardımanı vardır.

Daha açıkçası propaganda onu en iyi uygulayanlardan olan Hitler ve Goebbels’in diliyle “Propagandanın görevi doğruyu değil de, ortaya konulan yeni düşünceyi anlatmak ve benimsetmektir. Propagandanın amacı ise, tek tek ve bilimsel olarak fert ve kişileri bilgilendirmek değil tam tersine kitlelerin dikkatini var olan olaylardan yeniden belirlenmiş olaylar, ihtiyaçlar ve gerekçeler üzerine çekmektir”

İletişimde karşı tarafta yer alan bireylere ulaştırılan bilgiler ve mesajlar doğru ve çift yönlü olurken propaganda da sürekli olarak tek yönlü olur ve yazılı ve yazılı olmayan, çok fazla çeşitlilik gösteren formatlardaki televizyon, video, sinema, reklâmlar, internet ile verilen bilgilerin kişiler tarafından asla gerçeğine ulaşma, mesajları çözümleme, değerlendirme yeteneğinin ortadan kaldırılması olarak uygulanmaktadır.

Bu tanımın en can alıcı örneklerinden birisi politikacıların "seçim propagandası" ya da günümüz ifadesiyle "seçim kampanyası" şeklindeki uygulamalarıdır.

Bu tür propaganda bilgilerinin(!) benzer manipülasyonları artık reklamda da kullanılır ama buna hiçbir zaman propaganda denilmez. 

Çünkü daha çok mal satmak ya da müşteri bağımlılığı oluşturmak isteyen özellikle gıda üreticisi şirketler için propaganda kelimesi reklam kelimesinin aksine hedef kitle üzerinde olumsuz bir anlam oluşturur.

Uygulamacılara bakarak bakmayın sen propaganda ve halkla ilişkilerin her ikisinin de insanları ikna etmeye yönelik çalışmalar olduğunu, her ikisinin de kitle iletişim araçlarını kullanması nedeniyle benzeştiklerini, amaç ve ilkeler yönünden ayrılsalar bile halkla ilişkiler ve reklamların da gerçeği abartarak farklılaştırdığını ve etki bırakmak için kullanıldığını ve iletişim ve reklamın beyaz propaganda olduğunu söylemelerine.

 

Yine halkla ilişkiler ile reklamın kaynağının belli olduğunu ve dost bir kaynaktan geldiğini, propagandanın ise gri ve kara propaganda olarak bu açıdan farklı olduğunu ifade etmelerine de itibar etmeyin.

Çünkü propaganda gibi hatta ondan daha fazla bir şekilde iletişim ve reklamların propagandadan çok sinsi yollarla uygulandığı bir dönemi yaşıyoruz.

Bu uygulamalar sonucunda adına ister iletişim, ister reklam, isterse de propaganda deyin, maruz kaldığımız enformasyon insanlarda evde, okulda ve işte öğrendikleri bilgileri hayatlarında tekrar karşılaştıklarında yeniden kontrol etme ihtiyacı duymayacak hale getirdiğinden oluşturduğu olumsuzluk çok daha fazla olabilmektedir.

Bu açıdan bakıldığında okullarda okutulan ve vatandaşları belli bir yöne kanalize etmeye yarayan resmi bilgiler de propaganda olarak kabul edilebilir.

Bütün bu uzun uzun yazılan tanımlardan sonra son günlerde maruz kaldığımız aşılama uygulamalarında gerek devlet yetkilileri gerekse de kendilerini bu konuda gönüllü sayarak topluma hakaret etmeyi bile göze alanları düşünerek C.S. Lewis’e ait olan- ′′ Berlicche Mektuplarındaki hikâyeyi okuyunuz.

′′ Genç şeytan ihtiyar şeytana:

Bu kadar çok insanı cehenneme nasıl gönderdin diye sorunca “Korkuyla” cevabını alır.

“Neden korkuyorlarmış?” sorusuna ise aldığı cevap “Hastalık” olur.

“Hasta değiller miydi, tedavisi yok muydu?” sorusunun cevabı ise “Hastalandılar, tedavi vardı ve öldüler. Yanlışlıkla ne pahasına olursa olsun tutacakları tek şeyin HAYAT olduğuna inandılar!” olur.

Ve ilave olarak şunları duyar: 

“Birbirlerine güvenip sarılmadırlar, birbirlerinden uzaklaştılar ve dolayısıyla tüm insani dokunuşlarından vazgeçtiler! Sonuçta biriktirdikleri paraları bitti, işlerini kaybettiler ama sadece hayatları için endişelenmeyi seçtiler. Duydukları her şeye inandılar, gazete okudular ve okuduklarına körü körüne inandılar. Özgürlüklerinden vazgeçtiler, evden hiç ayrılmadılar, hiçbir yere gitmediler. Aileleri ve arkadaşları ziyaret etmediler ve şehirlerini gönüllü mahkûmlarla dolu büyük bir toplama kampı haline getirdiler.”

“ Bu durumda kabul ettikleri tek şey sadece bir gün daha hayatta kalmaktı, dolayısıyla aslında her gün öldüler!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi