Pandemi cidden geççek mi?
Ümitsizlik, tıpkı bir kara delik gibi içine çeker insanı.
Son 2 senedir devam eden pandeminin de istisnasız her birimize gerek fiziksel, gerek psikolojik olarak dokunduğunu -vurduğunu- hiç birimiz inkar edemeyiz. Yüzümüze artık zift gibi yapışmış olan maskeleri mi dersiniz; limon, lavanta, ya da, güzel kokan ve ferahlatıcı olan her ne varsa onun esansıyla imal edilmiş kolonyaların şimdi yakın geçmişin iç sıkan pis kokusunu taşıyor oluşunu mu? Sokakta yanından yürüyüp geçtiğimiz yabancının, eğer o sırada maskesiz olacak kadar gafilsek -hele ki bir de hapşurmuşsak mesela, maazallah!- cüzzamlıymışız gibi köşe bucak uzaklara kaçması eyleminin artık ayıp değil de haklı ve son derece yerinde bir işe dönüşüne kadar uzanan bu süreçte pek çok şey değişti, evet. Değer yargıları, tüketici alışkanlıkları, internetin hayatlarımızda kapladığı yerin aslan payına ulaşması, falan filan işte… Fakat tüm bunlardan değil, başka bir şeyden bahsedeceğim bu yazıda.
Ümitsizlik demiştim ya, en başta. Bu duyguyu iliklerime kadar hissetmem için birçok yönden sağlama yaptı bana da, son yıllarda yaşadıklarım. Tabi kişisel serzenişlerimle kirletmeyeceğim, bana ayrılan ve kalbiniz kadar temiz olan bu sayfayı şimdi. Daha çok, bir şarkının, bahsettiğim bu yaraya nota, melodi ve sözleriyle nasıl da adeta merhem olduğundan söz edeceğim bir yazı bu.
Geççek… Her şeyden önce… Yazım hataları ve imla kuralları mı diyorsunuz, bu sözcüğün karşısında? Geçecek denmeliydi, öyle değil mi? Fakat şarkının güzelliği, bunun tolere edilebilmesi için büyük bir krediye sahip. Bu yüzden buna hiç takılmadım. (Ki bu konudaki hassasiyetim, üst düzeydedir.)
Daha yayınlanalı 1 gün dolmadan milyonlarca kez oynatılmış olan bu videoyu ilk açtığımda “İşşte bu!” dedim. Büyük bir Tarkan hayranı değilimdir aslında ama kendisine karşı beslediğim ortalama düzeydeki sevgi ve sempati, şu ümitsiz günlerde verdiği moral ve umut sayesinde katlanarak arttı diyebilirim. Bıçak darbeleri ve kamçı izleri taşıyan sırtlarımızı ve yorgunluktan çökmüş omuzlarımızı, çok gün görmüş ve bilgece bir edayla sıvazlıyor ve bunu yaparken de yakışıklı suratındaki güzel gülüşünü ve içi parlayan gözlerini buna ekleyip, ardı ardına dinlettiriyordu kendisini.
Sonradan sonradan, şarkının politik imalar içerdiği ve siyasi mesajlar verdiğini düşünenlerin sayısının çok ve bunların bir kısmının konumunun da hatırı sayılır mertebede olduğunu haberlerden öğrendim. Pardon, şimdi kendimi övmek gibi olmasın da, zeka seviyem ortalamayla kıyaslandığında hiç de fena sayılmaz ama bendenizin aklının ucundan dahi ilkin hiç geçmemişti, sözlerin siyasi arenada yankı uyandıracağı. Öğrendim ki, uyandırmış. Olabilir. Gerçekten, olabilir. Hem, bir şeyi algılarken niyetin, zekadan daha baskın bir etken olduğu söylenebilir zaten. Nitekim şarkı hangi niyetle dinlenirse, sözler de hedeflenen o noktayı işaret ediyormuş gibi görünür. –Ben dinlerken, tamamen pandemiden söz edildiğini düşündüm mesela- Bir şarkıyı, ya da, herhangi bir eseri isteyen istediği gibi alıp yorumlamakta da son derece özgürdür elbet. Soyut bir resimde örneğin, kimisi yalnızlık temasını, kimisi de bir gün batımını görebilir. Aynı resimde. Normaldir. İşin esprisi budur hatta belki. Ne var ki, bireysel ve sübjektif yorumunu mutlak doğru olarak görüp de bir sanatçıyı bununla yargılamak kadar ilkel ve cahilce bir şey olamaz! Kaldı ki, Tarkan’ın kendisi, “Ben bu şarkıyı pandemi döneminde insanlara umut ve moral olsun diye yaptım” şeklinde bir açıklama yapmış. Bu kısım içime çok dokundu işte. Bir sanatçıyı, eseri hakkında böyle günah çıkartırcasına açıklama yapmak zorunda bırakmak bizim ayıbımız ve utancımızdır, inanın. Hatta illa siyasi bir yorum yapılacaksa, şarkının iktidar partisi için “geççek, gitçek” dediğini iddia etmekle, yine aynı şarkının malum partilerin oy oranlarının düştüğünü gösteren anketler için söylendiğini iddia etmek, aynı olasılık ve hak payına sahip. İşte bu da, tıpkı diğeri gibi zorlama ama aynı geçerliliğe sahip bir yorumdur. Ee o zaman?! Gerçekten, sorun nedir? Umutsuzluk gibi sinsi bir hastalıkla zehirlenmiş bünyelere böyle bir panzehir veriliyorsa bunun nesi yanlıştır? Birini, ya da, bir şeyi günah keçisine çevirmekten çok fazla zevk alıyoruz, öyle değil mi? “Vurun kahpeye!” Hele de bunu toplu bir halde yapıyorsak… Bir de, baş tacı edilmiş olan birini yerle yeksan etmenin; o başı bozukluğun ve bozgunculuğun şeytani zevki? Bırakın, Allah aşkına!...
Her şey bir yana, zilleri takıp oynayacağımız günlerin çok yakında olduğunu müjdeleyen şey bir şiirse, onu okurum. Eğer bu bir resimse, onu çerçeveleyip baş ucuma asarım. Dolayısıyla bu şarkıyı da dinler, dijital gelişmelere bol bol atıf yapılan ve böylece gündemi yakalayan klibini de izlerim! Bir de Tarkan, sana çok teşekkür ederim! En başta bahsettiğim o kara deliğin en büyük düşmanının ümit olduğunu bilirdim de, tek bir şarkının o güce sahip olabileceğini bilmezdim. Dinlerken, şarkı sadece benim için yapılmış hissine bile kapıldım. Biliyorum biliyorum, geççek! Sanatın yargılanıp sorgulandığı günler de geççek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.