O’nu Severken
Kıymetli okurlarımız, her başlangıcın bir bitişi oluyor. Daha dün gibi, birkaç hafta önce, sizlere büyük bir sevinçle, huzurla Kâinâtın Eşsiz Nebi’sinin doğduğu ay Rebiyülevvel ayının gelişini müjdelerken ki, kalbi sürurumuz târif edilemez derecede bizi duygulandırmıştı. Şimdi ise sona yaklaşırken bu son yazımızda ise hüzün doluyuz efendim. Şaban ayına kadar, O Kıymetine Paha Biçilemez İnsan Pırlantasını, bu şekilde bir yazı silsilesi hâlinde işleyemeyeceğimizin hüznü var içimizde. Evet, anladığınız üzere, bugünkü yazımız, bu ay O’nu anlatan son yazımız.
Ancak, seven sevdiğini anmaktan, anlatmaktan bıkmazmış. Biz yaşantımızın her karesine, O Kâinâtın En Kâmil İnsanı’nı aleyhisselam koyarsak, yine O’nu anmış oluruz. Dînimizin O, Şahsiyet Âbidesi Önderi’ni severiz, sevmeliyiz. Seveceğiz, sünnetlerini ihya edeceğiz, hayâtımızın her safhasında, O’nun tavırlarıyla ilerleyeceğiz. O’nu tartışmasız hayâtımızın rehberi kılacağız ki, sevdiğimiz anlaşılsın.
Hep deriz, bugün yaşadığımız çağa, O’nu getirmeliyiz. Çağlar O’nun izinde olsaydı bugünkü yaşanan acıklı dramlar, üzüntülü hayatlar, çılgınca icra edilen ahlaksızlıklar, kırılan kalpler, incinen yürekler olmayacaktı. O çağları kucaklayan, zulümleri bitiren, haksızlıkları Hakk’ın üstünlüğüyle gideren, rahmet ve merhametiyle tüm mazlumları bağrına basan bir eşsiz değerdi, aleyhissalâtu vesselam.
Bilindiği üzere sevgi akılla değil yürekle bilinir, yürekle sevilir. Kişiler sevdiklerini aklıyla tanır, sonra severler. Bugün maalesef nefsânî sevgiler kalpleri istilâ ettiğinden, insanlar hakiki sevgiyi tanıyamıyorlar. Nefsî sevgilerin esiri olanlar, kalplerinin başköşesine nefsi sevgileri koyanlar, elbette hakiki sevgiyi, Rasul sevgisini yüreklerine tam anlamıyla yerleştiremiyorlar, zira yürekler dolu. Halbuki kalplerin merkezinde Hak ve O’nun Rasûlünün sevgisi bulunmalı. Bu sevgiler diğer sevgilerin, fevkinde olmalı. Hak ve Resul sevgisi, sevgide başka rakip tanımamalı. Kalbin kenarında, köşesinde kalan bu temel sevgiler, kendisinden beklenen neticeyi veremiyor. Bu sebeple sünnetleri yaşama konusuna ehemmiyet verilmiyor, böyle olunca da, günümüzde yaşanan hayâtın değersiz, basit ve hoyrat kuralları, insanların uyguladığı yaşam tavrı oluyor, sonuçta oluşan bereketsiz hayatlar, insanları mutlu kılmıyor. Ne yazık ki, peygamberi sünnetleri hayatlarının dışına itenlerin bugünkü halleri bu merkezde. Sonrasında, sürekli şikâyetlenen davranış manzaraları… Ne diyelim efendim; ‘Kendi düşen ağlamaz.’ Değil mi?
Evet, bugün Hakk’ın Sevgili Rasûlü, aramızda yok ama O’nun aleyhissalâtu vesselâm’ın, bize bıraktığı bir ahlak mirâsı, bir insanlar arası iletişim mizânı, toplumlar arası hukuk nizâmı mevcuttur. Bu hükümler iddia ediyoruz, dünyadaki en mükemmel kâideler manzûmesidir. Çünkü bu hükümler, ilâhî kökenlidir. En hakşinas ölçülerdir bunlar. Dünya bunlara ancak, ‘evrensel değişmez kâideler’ diyebilir. İşte o evrensel kâideler Hak merkezli olduğu içindir, kimsecikler itiraz edemez. Böylesi şaşmaz ölçüleri arkasındakilere bırakan, Hakk’ın, Hak Rehberi Muhammed aleyhisselâm’a aslında, bütün insanlık çok şey borçludur.
Bizler ümmeti Muhammed olarak, O’nın bize takdim ettiği en güzel yaşama biçimi ölçüleri bizzat yaşayarak, O’nu hayâtımıza, evimize, mahallemize, caddemize, sokağımıza getirebiliriz. O’nun davranışlarını okuyun, öğrenin, öyle kucaklayıcı, kuşatıcı, sevdirici, öyle nezâket ve zerâfetli ki, denemeyen pişman olur. Peygamber aleyhisselâm’ın bir tane nezâket ölçülerine sığmayan, kaba bir davranışı yoktur, bulamazsınız. O’nsuz bir hayat işte yaşıyoruz, gözler önünde, sınırsız hadsizliklerin, sınırsız hukuksuzlukların yaşandığı pespâye hayatlardır. “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36) Âyeti kerimede açıkça beyan buyurulduğu üzere, insanların kendi keyfi istek ve arzulara göre yaşanan hayatlar, apaçık sapkınlık içerisindedir. Halbuki Cenâbı Hakk’ın Hak Elçisi aleyhissalâtu vesselâm’ın işâret ettiği hakikatler, insana ucu hem dünyevî güzellikleri hem uhrevî bahtiyarlıkları sunan, bir mükemmel davranışlar silsilesidir. Nasiplenenler, dünya ve ahret kazananlarıdır hiç şüphesiz inşallah.
Efendim, Sevgili Peygamber aleyhissalâtu vesselam Efendimiz ümmetini çok severdi. Ömrü boyunca, ‘ümmeti-ümmeti’ diye yalvardı, yakardı. Bir seferinde Abdullah bin Amr (r.a) anlatıyor; ‘Rasûlullah geceleri uzunca süre ümmeti için ağlayarak, gözyaşları döktü. O’nun bu hâline bakarak, Hak Teâlâ Cebrâil’i (a.s) gönderdi; ‘Ey Rasûlüm! Biz ümmetin husûsunda Seni memnun edeceğiz ve Seni Üzmeyeceğiz.’ Buyurdu. Efendimiz aleyhisselam bu müjde üzerine, mübârek yüzünde güller açmaya başladı, sevindi. Bir yandan gözyaşlarını silerken bir yandan da, Rabb’ine karşı şükretti.’ (Müslim, İman, 356) Böylesi rivâyetler çoktur. Vedâ Hacc’ında da hatta son nefesinde dahi, hep ümmetini düşünen, bizlere bu denli bağlı bir peygambere, bizler ne kadar bağlıyız? Kendimizi sorgulamalıyız. Ne yapmalı, o zaman?
El cevap; Âlemlerin En Mükemmel Davranışlı Peygamberinin aleyhisselam kâmil davranışlarını kendi nefsimize, âile efradımıza, topluma şaşmaz rehber kılmalı, sünnetlerini öğrenip uygulamalı, hayâtımıza yeniden O’nu getirmeliyiz. Kurtuluş, huzur, bahtiyarlık Peygamberî hayat tarzındadır vesselam.
Cumânız mübârek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.