MEZHEPÇİLİK FİTNESİ
Bu günlerde memleketimizde Müslümanları belli odakların isteklerine uygun bir hale getirebilmek için yine mezhep veya daha doğrusu mezhepçilik fitnesinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülüyor.
Kaptanın ehil olanı dalgaların gemiyi dövmeye başladığı zaman derya da, Müslümanın Sünnet ehli olanı akılların karıştırılmaya çalışıldığı dönemde her söylenen söze kapılmamakla, hoca adı verilen kişilerin ehil ve rabbani olanı ise fitne zamanında fitneyi önleyebilme kabiliyeti ile belli olur.
“Kütübü Sitte" olarak bilinen eserlerden birisi olan Sünen-i Tirmizi’de geçen bir Hadisi Şerifi hatırlamakla konuya biraz açıklık kazandıralım.
Hz. Rasulullah’dan (sav) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bu aziz dinin başı da belli, direği de belli, zirvesi de bellidir. Başı İslâm, direği namaz, zirvesi cihaddır! Zirvesi cihaddır!" (Tirmizî, İman, 8).
Bu hadisi şerif Müslümanlar için hem bir tebliğ, hem bir tavsiye, hem de aynı zamanda bir emirdir.
Bir Müslümanın veya bu günlerin konusu olduğu için de adının önünde “Hoca” unvanı olan kişilerin kaliteli bir Mümin ve Müslüman olup olmadığını tespit için bu hadis kıyamete kadar bizim için aynı zamanda bir ölçüdür de.
Bakmayın şimdilerde bilgisayar veya telefonlarını elinden düşürmediği sosyal medya ortamlarında cihat ve tağut gibi kelimeleri bolca kullanarak kendinden başka herkesi pasiflikle ve hatta daha da ileri giderek tağuta kul olmakla yaftalayan insanlara.
İslam tarihinde belki de Müslümanları küfür ile suçlamanın hiçbir zaman bu kadar kolay ve basit olmadığına inanıyoruz.
Daha düne kadar Sünnet ehli Müslümanların birbirleri arasında temel ölçü olarak kabul ettikleri “Ehli kıble tekfir olunamaz” ifadesinin bu derece yanlış anlaşıldığı da belki tarihte hiçbir zaman görülmemiştir.
Müslüman olduğunu iddia eden insanların yine Müslümanları din dışı olmakla itham etmeleri üstelik bunu da din adına yapıyor olmaları insanı ister istemez bazı sorgulamalar sevk ediyor.
Mesele din de bir samimiyet testine tabi olmalarını kabul ediyorlar mı?
Yoksa sadece başkalarını mı test ediyorlar sürekli olarak?
Müslümanların dini yaşantılarında ne kadar samimi olduklarını en kolay belirleyen davranışlarının günlük hayatlarındaki dışa yansıyan hayat tarzlarında saklı olduğuna inanıyoruz.
Bir de elbette dışarı yansıtmadıkları aile hayatlarındaki davranışlar var ki bunlar çoğu zaman tecessüs olması nedeniyle araştırılmaktan sakınıldığı için bilinmeyenler grubuna atılıverirler.
Müslümanlar araştırılması yasak olan aile hayatlarında ve dışarıya yansıyan kısmıyla para ile münasebetlerinde ve alışverişlerinde olduğu kadar insanlarla olan münasebetlerindeki davranışlarında olduğu kadar insanlar arasındaki ihtilaf konularındaki tavırlarında gösterdikleri titizlik ve sahih sünnete bağlılığın önemsenmediği ancak mezhep farkının öne çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Sıradan insanların mezhepçilik fitnesini başlatmaları da yaygınlaştırmaları da mümkün değil başlatmış olsalar bile bastırılması kolaydır.
Ama bizim memleketimizde olduğu gibi okumayı sevmeyen özellikle de okudukları üzerinde düşünmeyi sevmeyen ve hemen her duyduğuna inananların çok olduğu bir memlekette bir insanın adının önündeki başta hoca vs. unvanların sayısı ne kadar çok olursa çıkaracağı veya yaygınlaştıracağı fitne de o derecede fazla olmaktadır.
Hele bir de ta en başından beridir sürdürdüğü şuursuzluğunu, şaşkınlığını ve basiretsizliğini örtbas edebilmek için türbinlere oynayan bir vitrin Müslümanı ise bu unvanları kendilerinden büyük olan kişiler.
Bunlardan biri olan son çığırtkanın edepsizce yaptığı suçlamalara bakınca insan şöyle düşünmekten kendini alamıyor:
Mezhep tercihi ile mezhepçilik arasındaki farkı ayırt etmedikçe ve kendilerini toptan veya perakende satabilen hoca takımını bilmeyen ve önemsemeyen Müslümanların birbirlerine karşı kıyama davet edilmeleri ne ilk tir ne de son olacaktır bu gidişle.
Müslüman gerçekten mücadele alanında varlık gösterecekse öncelikle iman ibadet ve ticaret yaptığı mal ve mefhumlarda bir Müslümanın yani İslam erinin kalitesinin ne olduğunu göstermek zorundadır.
Çünkü imanlarının hayata yansıması olan ibadetlerinde ve ticaretlerinde İslam’ın kalitesini gösteremeyen kişiler dini hayatlarının mücadele alanlarında da gerçekten bir varlık gösteremezler.
Müslümanların kendileri dışındakileri gerek övmek gerekse de yermek için hoca, âlim, kahraman mücahede ehli veya münafık, tağutun kulu olarak tanımlamaları veya tekfir etmeleri onlar için bir kazanım değildir.
Tam aksine düşmanları tarafından kalitesiz ve kullanılmaya elverişli bir kişilik olarak görüldüğünün ispatıdır.
Bu sebeple kendini tevhidi Müslüman veya mücadele ehli bir hoca olarak gösteren siyonizmin kullanılmaya elverişli gördüğü elemanların mezhep tercihlerini bir kenara bırakarak mezhepçilik fitnesi ateşini yakmaya soyunmalarına dikkat edilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
FARKINDA MISINIZ?
Müslümanları Tevhid, Küfür, Cihat ve Tağut gibi mefhumları öne çıkararak kategorize etmeye çalışanların değil de, başkalarından önce kendini adam etmeye çalışanların varlığı ile değerlerimizi koruyabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.