Mehmet Ali Uz

Mehmet Ali Uz

Mevlâna ve Şems’in Buluşmalarının 770. Yıldönümü

Mevlâna ve Şems’in Buluşmalarının 770. Yıldönümü

Tebrizli  Şems 29 Kasım 1244 yılı Cumartesi günü Konya’ya gelir ve  Şekerciler Hanı’na iner. Yani  bugün Mevlâna-Şems buluşmasının 770. yıl dönümüdür.  Şems  handa kendisini bir tacir olarak tanıtır. O gün Mevlâna ders verdiği medreseden çıkmış, ailece yaşadıkları evlerine doğru gidiyor. Talebeleri arkasında, bindiği katırı iki öğrencisi çekmekte... Mevlâna  olacakların  verdiği heyecan içerisinde ağır ağır ilerler. Yolun yarısında ve tam ortasında iki çıplak kol hayvanın dizginlerinden tutar. Katırın silkinmesi ile Mevlâna daldığı derin düşüncelerden sıyrılır, kor gibi yanan bir çift esrarlı gözle karşı karşıya gelir. Bir süre karşılıklı bakışırlar. Bu bir anlık bakıştan her ikisi de etkilenmiştir. Sessizliği o güne kadar hiç görmediği, garip halli derviş bozar ve rivayete göre aralarında şu konuşma geçer:

         "Cismini gördüm, isminizi de öğrenmek isterim."

" İsmim Muhammed Celâleddin."

"Ey Rum diyarının sultanı! Bir müşkülüm var, söyle bana; Âlemlerin Fahri Hazret-i Muhammed mi büyüktür, yoksa Beyazıd-ı Bestamî mi?"

"-Bu nasıl soru? Elbette Hazret-i Muhammed bilcümle enbiya ve evliyanın büyüğüdür."

Kim olduğu bilinmeyen garip derviş bu cevap üzerine tebessüm eder ve son sorusunu sorar:

      "- Peki, ama Hazret-i Muhammed, 'Mâ arafnâke hakka ma'rifetike',' Biz seni lâyıkıyla bilemedik ya Rabbi!' buyurduğu halde, Beyazıd-ı Bestamî; 'Süphânî mâ â'zame şâni, ' Ben, beni noksanlardan tenzih ederim, şanım ne kadar büyüktür.' diye söyledi. Bunun sebebi nedir?"  

Mevlâna cevabında:

"- Elbette Hazret-i Muhammed (Sallallahü Aleyhi Vesellem), günde sayısız makamlar aşıyor, her makam ve mertebeye vardıkça da, evvelki bilgi ve makamından istiğfar ediyor ve  ‘Ey bizim idrakimizin üstünde olan Allah, biz seni gereğince bilemedik’ diyordu. Beyazıd-ı Bestamî ise, ulaştığı ilk makamın mestliğine kapılıp, bu sözü söyledi."

Derviş almış olduğu cevabın dehşetine dayanamayıp, bir çığlık atarak ve "Ya Hû" diyerek kendinden geçer ve düşüp bayılır. Mevlâna binitinden inip, dervişi kaldırır, kucaklaşırlar. Bu iki yeni dost, kol kola oldukları halde ve hiç bir şey konuşmadan kaldıkları medreseye doğru yürürler. Durumu görenler hayretler içinde arkalarından bakakalırlar.

Mevlâna’nın Şems’le görüşmesi muhtelif şekillerde anlatılmıştır. En makul olanı ve itibar edileni yukarıda anlatılan Eflâki’nin anlatımıdır.

 İlk karşılaştıkları bu yere, sonradan; Rahman Suresi'nin 19. âyet-i kerimesinden ilham alınarak, "İki denizin kavuşması" anlamında; "Merace'l-Bahreyn" denilecektir.

Burası neresidir? Mevleviler Bugünkü İş Bankasının karşısında  bir yeri Mevlâna ve Şems’in buluştukları yer olarak  kabul eder. Burası asırlarca Dergah’tan gelen kandille ışıklandırılmıştır.  Burada halen belediyece konulan bir işaret bulunmaktadır.

Bir gün Mehmet Önder Ankaravî Mehmet Dede’yi yanına alır ve  Mevlâna ile Şems’in buluştukları yeri, göstermesini söyler.  Mehmet Dede,  bastonu ile Selçuk Oteli’nin karşısında kaldırımın kenarında bir yeri işaret ederek “İşte Mevlâna ile Şems’in buluştukları yer burasıdır” der. 

Bir rivayet de Hatuniye Camii'ne giden yol üzerinde, bir tarafı Şems Parkı'na diğer tarafı Altun-Aba Medresesi'ne çıkan güzergâhtadır. İbrahim Hakkı Konyalı, her şeyin doğrusunu bildiğine inandığı hocası Şeyh Zade Ziya Efendi'den dinlediği bu rivayete itibar eder. İki Dostun karşılaştığı yerin burası olması gerektiğine inanır. (Konyalı, 1964, s, 802) Bu konuda diğer bir rivayet de,  Şimdiki Şems Parkı’nın doğu kenarında Şems Camii’nin  künbedinin karşısında bir yerdir. Bu da İbrahim Aczi kendi’nin Ayaşlı Şakir’ den naklidir. Ayaşlı  Şakir’in kabri de buradadır.

Hazrei Mevlâna’nın Evi ve Medresesi’nin yeri geçen yıllarda tarmfımızdan tespit edilmiştir.  Bu husus  ve İplikçi Medresesi’ne gidiş yolları dikkate alındığında Konyalı’nın tarif ettiği yer, daha mantıklı gelmektedir.

  Mevlâna ve Şems’in buluşması her ikisinin de hayatında bir dönüm noktasıdır. Eğer bu buluşma olmasaydı Mevlâna  yaygın şöhretine ulaşamayacak, Şems de Türkiye topraklarında hiç tanınmayacaktı. Bu buluşma ile Şems Mevlâna’daki aşk ateşini uyandırıp Anadolu’dan tasavvufi bir cereyanın dünyaya yayılmasına vesile oldu.  

Halkın dedikodusuna rağmen Mevlâna  halinden memnundur. Hangisi mürşit, hangisi mürit, hangisi âşık, hangisi maşuk bilinmez. Mevlâna halini şu şiirle anlatır:

" Utarıd gibi defterler ve kitaplarla meşguldüm. Yerim bütün ediplerin makamından yüce idi. Fakat sakinin alın levhasını gördüğüm vakit kendimden geçtim, elimdeki kalemleri kırıp attım."

İşin çığırından çıktığını gören Şems, bir gün aniden kayboluverir. Gelişi gibi, gidişinden de kimsenin haberi olmaz. 

Bu ayrılık Mevlâna'yı son derece üzer. Üzerine, matemlilerin giydiği bir ferace giyer. Başına da, bal renginde, yünden bir külah geçirir. Üzerine de, duman rengi bir tülbent sarar. Biri birinden yanık şiirler söyler, yazdığı gazeller divanlar doldurur.

Şems'in gitmesi halinde, Mevlâna’nın kendisine döneceğini sananlar, çok geçmeden yanıldıklarım anlarlar ve Mevlâna'dan af dilerler. Bu ayrılık bir buçuk yıl kadar devam eder.

Mevlâna, Şems'i her yerde arattırıp sordurur. Nihayet Şam'da olduğunu öğrenir. Önce içli ve niyazlarla dolu mektuplar gelip gider. Sonunda Mevlâna oğlu Sultan Veled'i, Şems'i getirmesi için Şam'a gönderir. Sultan Veled yalvarıp yakarır ve Şems'i Konya'ya dönmeye razı eder. 1247 yılı Mayısı’nda dönüş gerçekleşir. Mevlâna; "Şems geliyor" diyen bir müjdeciye, üzerinde ne varsa çıkarıp verir.

Mevlâna, bu ikinci beraberlikten son derece mesut ve bahtiyardır. Eskiden olduğu gibi, halvet ve sohbetler, semalar yeniden başlar. Mevlâna, Şems'i Konya'ya bağlamak için, onu genç ve güzel evlatlığı Kimya Hatun'la evlendirir. Bu mesut beraberlik de ancak altı ay kadar devam eder.

Önce Kimya Hatun vefat eder. Bir hafta sonra da Şems...

Yeniden ve şiddetini artırarak başlayan dedikodular, filizlenen kın ve fesat tohumları, iki can dostu yeniden ve ebediyen biri birinden ayırır. Şems, öldürüldü mü, yoksa geldiği gibi yeniden kayıplara mı karıştı bilinmez.

Belki Mevlâna, Şems'e yapılan kötülüğe inanmak istemedi de, o yüzden bu bir sır olarak kaldı. 

Şems'in  son ayrılığı Mevlâna'yı  daha şiddetli bir şekilde sarsar. Durmadan dudaklarından gazeller dökülür, mahlasını değiştirir, Şems mahlasını kullanmaya başlar.

MERACELBAHREYN

Mevlâna ve Şems’in  ilk buluştukları söylenen yer.

Tebrizli  Şems, 29 Kasım 1244 yılı cumartesi günü Konya’ya gelir ve  Şekerciler Hanı’na iner.   Şems kendisini bir tacir olarak tanıtır. Bazı kaynaklar Şems’in Konya’ya gelişini 26 Kasım 1242 olarak verir.

Mevlâna ders verdiği medreseden çıkmış, ailece yaşadıkları evlerine doğru  gitmekte, talebeleri arkasında, bindiği katırı iki öğrencisi çekmektedir. Mevlâna binitiyle ağır ağır ilerler. Yolun yarısında ve tam ortasında iki çıplak kol hayvanın dizginlerinden tutar. Katırın silkinmesi ile Mevlâna daldığı derin düşüncelerden sıyrılır.  Mevlâna’nın binitinin dizginlerini tutan Şems’ten başkası değildir.  Aralarında kısa bir tanışma ve soru cevap faslından sonra, Mevlâna’nın verdiği cevabın dehşeti karşısında   Şems dayanamayıp, bir çığlık atarak ve "Ya Hû" diyerek kendinden geçer ve düşüp bayılır. Mevlâna binitinden inip, dervişi kaldırır, kucaklaşırlar. Bu iki yeni dost, kol kola oldukları halde ve hiç bir şey konuşmadan kaldıkları medreseye doğru yürürler.

Mevlâna’nın Şems’le görüşmesi  kaynaklarda muhtelif şekillerde anlatılmıştır. En makul olanı ve itibar edileni  Eflâki’nin anlatımıdır.

Mevl$ana ile Şems’in ilk karşılaştıkları bu yere, sonradan; Rahman Suresi'nin 19. âyet-i kerimesinden ilham alınarak, "İki denizin kavuşması" anlamında; "Merace'l-Bahreyn" denilir.

Burası neresidir? Mevleviler Bugünkü İş Bankasının karşısında  bir yeri Mevlâna ve Şems’in buluştukları yer olarak  kabul eder. Burası asırlarca Dergah’tan gelen kandille ışıklandırılmıştır.  Burada halen belediyece konulan bir işaret  de bulunmaktadır.

Bir gün Mehmet Önder Ankaravî Mehmet Dede’yi yanına alır ve  Mevlâna ile Şems’in buluştukları yeri göstermesini söyler.  Mehmet Dede,  bastonu ile Selçuk Oteli’nin karşısında kaldırımın kenarında bir yeri işaret ederek “İşte Mevlâna ile Şems’in buluştukları yer burasıdır” der. 

Bir rivayet de Hatuniye Camii'ne giden yol üzerinde, bir tarafı Şems Parkı'na diğer tarafı Altun-Aba Medresesi'ne çıkan güzergâhtadır. İbrahim Hakkı Konyalı, her şeyin doğrusunu bildiğine inandığı hocası Şeyh Zade Ziya Efendi'den dinlediği bu rivayete itibar eder. İki Dostun karşılaştığı yerin burası olması gerektiğine inanır. (Konyalı, 1964, s, 802) Bu konuda diğer bir rivayet de,  Şimdiki Şems Parkı’nın doğu kenarında Şems Camii’nin  künbedinin karşısında bir yerdir. Bu da İbrahim Aczi kendi’nin Ayaşlı Şakir’ den naklidir. Ayaşlı  Şakir’in kabri de buradadır. Eğer Konya’da Şekerciler Hanı’nın yeri tespit edilebilmiş olsa idi, bu ihtilaflar olmazdı.

Hazreti Mevlâna’nın Evi ve Medresesi’nin yeri geçen yıllarda  tespit edilmiştir.  Bu husus  ve  İplikçi Medresesi’ne gidiş yolları dikkate alındığında Konyalı’nın tarif ettiği yer, daha mantıklı gelmektedir.

  Mevlâna ve Şems’in buluşması her ikisinin de hayatında bir dönüm noktasıdır. Eğer bu buluşma olmasaydı Mevlâna yaygın şöhretine ulaşamayacak, Şems de Türkiye topraklarında hiç tanınmayacaktı. Bu buluşma ile Şems Mevlâna’daki aşk ateşini uyandırıp Anadolu’dan tasavvufi bir  cereyanın dünyaya yayılmasına, kendisinin de  unutulmamasına vesile  olmuştur. 

Günümüzde Hz. Mevlana'nın evi ve medresesinin yeri bilindiğine göre, Hz. Mevlana ile Şems'in buluştukları en yakın yerde, temsili bir karşılama ve oradan da Hz. Mevlana ve ailesinin kaldığı, bugünkü Sabah Dershanesi'nin bulunduğu yere gidilebilir. Bu temsili karşılama ile Meracel Bahreyn, Mevlana'nın evi ve Medresesi yeni bir anlam kazanabilir.

(29 Kasım Cumartesi günü 1. Sayfa'da 'Tarihi Buluşma' manşeti ile aynı gün çıkması gereken bu yazı sehven unutulmuştur. Merhaba Gazetesi olarak, okurlarımızdan ve sayın Mehmet Ali Uz hocamızdan özür dileriz) 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ali Uz Arşivi