Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Mazide Kalabilen Günlük İftar Sofraları

Mazide Kalabilen Günlük İftar Sofraları

Ramazan günleri, davetlerde değil de evlerde iftar açma ve yemeklerine değinelim bu gün de.
Yalnız öncesi hemen hemen mazide kalan aile topluğunca yapılan iftardan bahsedeyim.
Köy, kasaba hatta ilçelerde çoğunlukta olmakla birlikte şehirlerde de rastlanırdı.
Bir ailede ebeveynler kızlarını gelin edince evden çıkarmış olurlardı ama.
Oğullar kaç tane olursa olsun bunlardan evlenenler bu günkü gibi ayrı eve taşınmaz bu hareket etrafça da pek hoş karşılanmazdı.
Böyle olunca bu günün edi ile büdülerinin kalması yerine. Oğullar, gelinler torunlar yanında evlenmemiş olan genç ve çocuklarda birlikte oturarak evin ailesini meydana getirirlerdi.
Bunların çoğul olması ile büyük evin etrafına arsanın geniş olması dolayısıyla odalar yapılır bu odalara evliler yatma zamanı çekilmiş olurlar yani yemek ve oturmalar beraberlik içinde olurdu. Böyle yerlere develik derlerdi.
Böyle bir toplu ailenin elbette iftarı da bu günün yemeklerine benzemez ilaveler olurdu tabii.
***
Geçenki yazımda evlerin beyleri şekerciye uğrar çocuklar için ufak renkli şeker alır mahallede çocuklara verirlerdi demiştim.
Okuyucu gencimiz soruyor “nasıl oluyordu o iş şimdi hangi sokak ve caddede çocuk görebiliriz ki. O günleri biraz açar mısınız” diyordu.
Evet, bu günlerde apartmanların çevirdiği sokak ve caddelerde trafik bir yana kaldırımları bile işgal eden oto vb.ler dolayısıyla hangi çocuklar sokakta oyun oynayabilir. Olsa olsa çocuk bahçelerine giderler ama orada da oyun değil hareketli işlemler yapabilmekteler.
Ellili yıllara kadar Konya’nın sokakları tek veya çift katlı ama cephede değil önleri bahçeli geri çekilmiş olur sokaklarda günde birkaç defa Paytonlar geçtiğinden bomboş sadece insanların yürüdüğü görülürdü.
İşte bu boşluk içinde mahallenin çocukları, gündüzleri çeşitli oyunlarla vakitlerini geçirirlerdi.
Beyler iftar yakını evlerine tabanvayla dönerken sokağın başında görününce kimi babasını kimi yakınını karşılamaya koşan çocuklara beylerin hepsi ayrım yapmadan o şekerleri verirler neşe saçan çocuklara bakarken gurur duyarlardı.
Açıklamamız tabii ki şehir belki ilçelerde olabilirdi. Köylerde bakkal bile yoktu ki olabilsin.
***
Gelelim iftar zamanında olanlar ve iftar sofralarına.
Beyler iş yerlerinde iken hanımefendiler kız ve gelinleri ile hiçte boş durmazlardı.
Ramazan ayların da diğer günlerden olan mutfak faaliyetlerine, olağanüstü bir canlılık verilirdi.
Bunu aile sofralarında bile görürdük.. Her ailenin hanımefendisi “Bugün ne yapayım” diye daha bir başka düşünüş içine girer, elverdiğince bir şeyler yapmak isterdi.
Bu günün bütan gaz veya elektrikli ocak ve fırınları ne gezer! Evin havlu veya bahçesinde ki açıklıkta varsa dışarıda ki iptidai örtme (Mutfak) de çubuk, tahta veya tezekle yapılırdı pişirme işlemleri,
O gün saç böreğimi, su böreği mi, kıvrım mı, tatlı olarak, baklava, saçarası, kıvrım tatlısı, kaynana, sütlaç vb. tatlılar mı hazırlayacaklar? Karar verirler ve malum ocak yanar, üstüne sac konur veya odada, söndürmeli (Yanmış odun kömürü) mangalda büyük tepsilere açılıp konulmuş yufkalar pişirmeye başlanırdı.
Bunları hanımefendi, gelin ve kızlar tarafından bir maharet olarak öyle ayarlanırdı ki. İftar sofrasına tekrar ısıtarak gelmemiş olurdu.
Odaya iftar sofrası dediğimiz, büyük tahta veya bakır sini sofra konur. Üzeri Ramazaniyelik dediğimiz, çeşitli peynir, pastırma, sucuk, bal, tahin, haricen gelse de evde yapılmış pekmez ve reçeller, turşu ve yoğurt yanında, kış harici mevsimi ise salata konulur, içli dürümler sıralanırdı.
Ev halkı, camiden gelecek dede ve babaları beklemekte iken müzeden atılan fişek ve Alaettin’den atılan top sesiyle sinilerdeki iftarlıklardan bir katre alarak oruç açarlar beyleri beklerlerdi. O zamanlar hurma ithali olmadığından mafişti.
Herkes tamam olunca kurulan sofra veya sofralar etrafına büyükler bağdaş küçükler diz çökerek uzun peşkirler dizlere konur, iftar duası ile yüce Yaradan’a şükürler edilir önce iftariyeliklerden yenmeye başlanırdı.
Çorbadan başlayan yemek sırası, etli bir yemek ki yaz günleri zamanın Konya patlıcanı olmuşsa arada bir orta kaburga et patlıcan üstüne konarak Orta adı verilen çok leziz yemenin tadına doyum olmazdı.
Saç böreği veya diğer hazırlanan su böreği, kıvrım vb. arkasından, baklava veya başka bir tatlı, gelirdi. O zamanlar tatlılar yemek sonu değil börek sonu yenirdi. Ardından sarma ve dolmalar da tamamlanınca pirinç veya kuru bulgur pilavının yanında kayısı veya erik hoşafı ile sona erdirilirdi. Mevsim yaz ise karpuz, kavun, veya üzüm ilave edilebilirdi.
Bu arada eksik bahsimiz olmasın. O gün saç böreği yenecekse. Hazırlanıp sofraya getirileceği gibi, ocak başında hem pişirilir hem yenir veya odaya sıcak sıcak nakledilir Başka yiyeceklere ihtiyaç kalmazdı.
***
Huşu ve sessizlik içindeki yemek sonu yine şükür duası yapılarak önden büyükler olmak üzere yer sofrasından geriye çekilinir ve sofra kaldırılırdı.
Evlerinde lavabo olanlar lavaboya. Olmayanlar ki, (altmışlı yıllara kadar yüzde altmışına yakın evlerde su tesisatı mevcut olmadığından) ise odaya getirilen üstü kapaklı el leğenlerinde, Bakır İbrık’la dökülen su ile yıkama işlemi tamamlanırdı.
Minderlere çekilip kadife yastıklara dayanan beylerin kahve höpürdetmeleri sonrası abdestler alınır, hanımefendiler daha önce beylerde ezana yakın cami veya mahalle mescidinin yolunu tutardı.
***
Camilerde teravi kılmak için sokaklarda gidenlerden bilhassa beş yaşından başlayan çocukların nalın şakırdatarak birbirleri ile şakalaşıp gülüşerek gitmeleri sokakları neşeye boğardı.
Bu günlük bu kadarını anlatmış olup devamını gelecek yazılarımda izlemiş oluruz inşallah
***
Sağlık ve esenlik içinde bereketli iftarlar ve yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi