Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

KÜRESEL MEDYA

KÜRESEL MEDYA

Bu yazı bir medya eleştirisinin ötesinde var olan gerçeği bu günlerde yaşadığımız virüs musibeti üzerinden tekrar hatırlatma amacıyla yazılmıştır.

Bu sebeple iddialı sözleri tekrar etme yerine yaşadığımız olguları anlatmaya yöneliktir.

Sabah sabah eline gazetesini alan okuyucu veya televizyonunu n karşısına geçen vatandaşlar ne kadar fark ediyor veya etmiyor bilmiyoruz ama küresel medyanın bir savaşçısı veya en azından savunucusu haline geliveriyor.

Çünkü Türkiye medyası kabuğunu kırıp bağımsız bir medya olmak gibi bir düşünceden vazgeçerek tıpkı diğer pek çok ülke medyalarında olduğu gibi dünya medyası olma adına birilerinin medyası olup çıkmıştır artık.

Dünya da egemen gruplar nasıl ellerindeki medyayı kendi hükûmetlerine karşı bile tetikçi hatta silah olarak kullandı ise Türkiye de de irikıyım İstanbul medyasının birkaç parçaya bölünerek her birinin diğerini medyayı silah olarak kullanarak daha fazla egemen olmak şeklinde suçladıkları günleri yaşadık.

Devletten aldıkları resmi ilan paralarının kendilerinin yeni yeni medyalar ve mecralar almakta ve güçlerine güç katmakta yetersiz kalacağını gören medya patronları gazete dağıtım kartelleri kurmaktan başlayarak devlet kaynaklarını ihale vs. takipçiliği ile hortumlamaktan bile geri kalmadılar.

Cepheleştikçe bölündüler, bölündükçe cepheleştiler ve profesyonelleşmek yerine amatörleşerek hatta yerelleşerek Anadolu basınını da kendi medyaları gibi görerek dizayn etmeye kalkıştılar.

Aslında İstanbul basınının bir iç savaşı gibi görünen bu durum küresel çapta boyutu olan çok kapsamlı ve çok derinlerde olan ellerin dizayn ettiği bir çatışmaydı.

Bu çatışmanın ilk ortaya çıkan meyveleri 3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP iktidarının verdiği rehavetle çok fark edilmese de sonrasında medya ile hiç ilgisi olmayan kişilerin bir anda medya patronu olarak meydan alması ile görüldü.

Diğer taraftan ise yıllarca ortalıkta medya patronu olarak itibar gören ve bazı yıllarda siyaseti ve devleti dizayn ettiği bile ifade edilen kişilerin ise kullanılmış müsvedde kâğıt gibi tarihin çöplüğüne atılı verildiği görüldü.

TBMM’de 2002 Haziran ayında yapılan “Medya Sorunları Araştırma Komisyonu” çalışmaları sırasında ortaya dökülen gerçekler ve söylenen sözler bile insanları medyada olup bitenler konusunda uyarmaya yetmemiş olmalı ki hala medyada devam eden kavgalarda taraf olmaya veya cephe elemanı gibi davranmaya devam etmekteler.

Elbette gün geldiğinde medya patronlarını sadece gazete ve televizyon haberciliği yapmadıkları basın sektörünün çok ötelerine uzanan iktisadi ve siyasi boyutları olduğu ortaya konacaktır.

Küresel medya son 50 yıldır sadece gazete ve televizyon kanallarından ibaret bir yapı değildir.

Maalesef Türkiye’deki medya da son 30 yıldır yeni tabirle yerel ve milli medya değildir.

Çünkü son 30 yıldır basın sektörü sadece basın sektörü olmaktan çıkmış sanayisi, finansı hatta moda ve silah sanayisi ile entegre olmaya dönük yatırımlarıyla bir şekilde devletle entegre olmaya çalışan bir yapının parçası olmuştur.

Dahası bir taraftan devletten diğer taraftan büyük sermaye ve sanayi gruplarından milyar dolarlarla ifade edilen yıllık reklam desteklerinin şimdilerdeki ifadesi medya ile silahlanmak olarak tabir edilen bir yapıya dönüşmesi sonucunda medyanın ve finansın işbirliğinin nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek bile mümkün olmamaktadır.

Küresel medyaya entegre olmak arzusuyla yanıp tutuşan yerel ve milli medyamızın şimdilerdeki en başat görevi covid 19 virüsünün oluşturduğu korku iklimini insanların iliklerine kadar hissetmelerini sağlamak olmuştur.

Hikâyemizin başkahramanı ve sözcüsü her zaman olduğu gibi devlet televizyonu gibi görünse de aslında cephenin en önemli aktörü medya alanındaki meydan muharebelerinin galibi olarak görünen yapılanmadır.

Covid 19 virüsünün ilk çıktığı günlerde insanların sara hastalığına tutulmuş kişiler gibi aniden titreyerek sarsılarak yere düşüp öldüğünü gösteren medya bu günlerde o günlerdeki tavrından çok da uzaklaşmış sayılmaz.

DSÖ nün ileri karakolu gibi çalışan medya güya kızıl Çin in Wuhan kentinde ortaya çıkan yarasa kaynaklı virüsün öldürücülüğünü anlatmaktan başka bir şey yapmazken şimdilerde aynı DSÖ nün bilim adamlarının çin de yaptıkları araştırmalarda virüsün ilk olarak çin de ortaya çıkmamış olabileceğini hatta yarasa kaynaklı bile olmayabileceğini açıklamaları karşısında sus pus olmuş durumdadır.

Bütün görevleri küresel egemenlerin uygulamaya geçtikleri siyonist planların insanlara daha fazla korku ile dayatılması anlamına gelen medya kuruluşları karşısında yerli ve milli olduğunu iddia eden medyadan beklediğimiz bağımsız tıp insanlarının çalışmalarını desteklemek olmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi