Kıskananlar çatladıklarında!
Ne çelişkili, ne anlaşılmaz varlıklarız… İkilemlerinin çoğu zaman farkında olmayan, bu haliyle de kendi kendini yıpratıp ruhunu aşındıran, eskiten; düz yolda yürümekten aciz bir sarhoş gibi, bir o yana bir bu yana yalpalayan, ah zavallı ve ikircikli insan! Bilmem farkında mısın ama çok gülünç, pek de zavallısın, bu yönünle. Çok gülünç, pek de zavallıyız, bu yönümüzle…
Tam olarak, neyden mi bahsediyorum? Kaba ve yüzeysel tabiriyle, bir yandan, hava atıp caka satmaya pek meyilli, hevesli ve meraklı insanın, bir yandan da, göze ve nazara gelmeye karşı duyduğu o çok büyük korkudan, çekinceden bahsediyorum. Yani, bir yandan tüm bakışları üzerine yöneltip, o sırada yaşadığın her hangi türlü bolluk, gönenç ve felah haliyle başkalarını ‘tahrik edeceksin’, bir yandan da, oluşturulan bu ‘kıskananlar çatlasın’ atmosferini soluttuklarının, hedefe ulaşmış bu ‘çatlak’ hallerinin, orana burana sıçrayıp seni yaralamasından, cam gibi kesmesinden korkacak; bundan şikayetçi olacaksın. Yok canım! Her şeyin bir bedeli var… Hem hasede uğratıp, ayaklandırıp azdırdığın, dedik ya, tahrik ettiğin şeytanlardan gelecek zararlara kapı aralayacaksın, hem de, evinin temiz, ayak basılmamış ve göz değmemiş olarak kalmasını, bekleyeceksin. Çok beklersin!
O gösterişli arabanın, ne bileyim, o pahalı markalı eşarbın ve zaten isim yapmış, pahalı ve cakalı her şeyin göze gelmemesini, nasıl umabilirsin ki? Arabanın amblemi ve o markanın imzası, gayet de görünür yerlerde arz-ı endam etmekte, halbuki. Biliyorsun. Farkındasın. Yine de, göze sokuyorsun. Üstüne basa basa, göz göre göre! Eh ama… Lütfen… Lütfen, birazcık mantık ve sağduyu! Göze sokacaksın ama göze de gelmeyeceksin, öyle mi?
Kusura bakma ama…
Birisinden feragat etmek zorundasın: hava atmaktan, ya da, bunun doğal bir sonucu olan ‘nazarlara gelmekten’ yana şikayetçi olmaktan! ‘Doğal bir sonuç olan nazarlara gelmek’, evet. Şeytanlardan arınabilmiş bir beşer yokken, hasedin, nifağın ve fesadın kodları, istisnasız hepimizin ruhlarına ince ince işlenmişken, insanın sol yandan kulak kesildiği bu sesleri, gürültüleri ve cızırtıları çıkartmayacak, fazla ses etmemeye bakacaksın. Yani, öyle yapmalısın. Başta bahsedilen o çelişkili hallerden ve yalpalayan adımlardan uzaklaşmak, açık seçik bir yolda dümdüz yürüyebilmek adına, tutarlı olunmalı evvela. Ha… Yok eğer, “Ben hava atmakla mutlu oluyorum. Beni, gösteriş ve caka mutlu ediyor” dersen de, kimseyi kıskançlıkla ve içten yanmayla, suçlayamazsın. Eh, kıskananlar çatladıklarında, o çatlaklardan şeytanlar sızar, böyle!
Özetlersek…
Sade ve sessiz bir yaşantı yerine, amiyane tabirle, ‘çatlatan ve patlatan’ bir yaşam tercih ediliyorsa eğer… Ayaklandırılıp galeyana getirilen şeytanların istilasına da hazır ve nazır bir halde beklenilmeli. En azından tutarlılık, ‘bari’ bir dürüstlük adına! Evet, ‘beklenilmeli’. Tıpkı bir afetin doğalı, bir yolcunun varışı gibi. Olması gereken, doğal, normal hatta haklı bir durum gibi, yani. Tahrik ediyorsan sonucuna da katlanmak gibi, ödenen bir bedel gibi!
Diyeceğim o ki;
Ya göze sokmayın, ya da, bunun olası sonuçlarından şikayetçi olmayın. İnsan bu, imrenir de, kıskanır da. Birinden birini seçin; birisinden feragat edin. Başta bahsedilen, o, çelişkili adımlarla yalpalayan sarhoşa; ikircikli insana benzemememiz ümidiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.