Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

KİMSE RAHAT DEĞİL

KİMSE RAHAT DEĞİL

Mubarek Ramazan ayı eskiden Müslümanların en rahat en huzurlu ve sakin olduğu günler olarak bilinirdi.

Şimdilerde özellikle de son 2 yıldır bu durum tam tersine dönmüş durumda.

En küçük bir kıvılcımda patlamaya hazır canlı bir bomba haline dönüştürüldü toplumumuz.

Elbette bunda içine düşürüldüğümüz virüs musibetin olduğu kadar uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların da tesiri var.

Ama asıl nedenin içinde yaşadığımız toplumda gerçekleşen olaylara MÜSLÜMAN GÖZÜYLE BAKAMAMAK olduğuna inanıyoruz.

Çünkü Müslümanların kapıldıkları rehavet içinde İslam gözlüğünden başkaca da gözlüklerle hayata ve olaylara bakmayı tercih etmektedirler.

Kimse huzurlu değil, kimse mutlu değil, gelecekten umutlu da değil, maddi sıkıntılar üzerine inancına ters gelen uygulamalarla sarsılıyor, kimse kimseye güvenemiyor ve kimse kimse ile geçinemiyor.

Çözüm olarak ortaya konan reçeteler durumu ağırlaştırmaktan başka işe yaramıyor. 

En basitinden başlayalım:

İnsanlara söz açıldığında hepimiz aynı gemideyiz deniyor.

Evet, görünüş olarak aynı gemideyiz ama bir farkla.

Müslümanların bir kısmı VİP localarda keyf sürerken diğer bir kısmını kazan dairesinde geminin hareket edebilmesi için devamlı kazana odun kömür atmaya mahkûm etmişlerdir.

Mesela; Seçim kaybetmiş veya aday gösterilmemiş milletvekilleri ve belediye başkanları bankaların yönetim kuruluna alınırken diploması olmayan birinin bir başka banka yönetim kuruluna alındığı günlerde milyonlarca okumuş işsiz var.

Basın yayın organlarında yayınlanmasına rağmen 4 Yerden Maaşlı Altungiller, 4 Yerden Maaşlı Arınçgiller, 8 Yerden Maaşlı Yiğit Bulutgiller, 41 Yerden Maaşlı Kayyumgiller, Her Masrafı Devlete ödeten Vekilgillerle, Dereboyu kavaklar da ayrı bir çeşit iken siftah edemedim diye intihar eden esnaflar açlıklarını ifade etmekteler.

Mesela; Bingöl’de virüs salgını nedeniyle kirasını ödeyemeyen kiracı esnafını icraya veren Türkiye Diyanet Vakfı, kiralık 3 dükkânı için ayrı ayrı icra takibi başlatarak esnaftan kira, icra masrafı ve avukatlık ücretinin yanında gecikme faizi de istemekle en büyük kötülüğü yaparken diğer taraftan acı bir şekilde ve Filistin’de yaşanan cami baskınlarını hatırlatacak şekilde Camide en doğal izole hali olacak bir şekilde İtikâfa Giren ve Kuran Okuyan İnsanlara Polis Müdahale etmiştir.

İnsanların arasındaki farkındalığı ve korunmayı artırmak amacıyla evlerine kapatıldığı bu günlerde yabancıların serbestçe dolaşıyor olması bir tarafta resmen işgal altındayız gibi bir algı oluştururken aşı ile ilgili hiç beklenmeyen olayların üst üste gelmeye başladığını görmekteyiz.

Adı bilim kurulu olmasına rağmen hem üyelerinin birbirinden bağımsız açıklamaları ile hem de dışarıdan gazel okuyanlara gerekli cevabı verip susmalarını sağlamak yerine uluorta konuşmalarına devam ederek maske meselesindeki yaptıkları hataların üzerine bir hata daha ekleyip aşı olmak istemeyenlerin kısıtlamalara tabi olmasını istenmesi bunu en açık örneğidir.

Madem önce maske sonra da aşının insanları virüs musibetinden koruduğu söyleniyor; İsteyen aşı olsun istemeyen olmasın, herkes iradesinde özgür olmalı diyen bir kişi çıkarak hasta olmamak için aşı olan kişilerden bir kısmı aşının yan etkiden dolayı ölebiliyor, bunlara dikkat edilmeli diyemiyor.

Üstelik bütün bunlar ütopyacılık adı altında bir takım bastırılmış duyguların ve arzuların fantezilerle tatmininden başka bir şey olmasa gerek.

Çünkü ütopyacılık geçmiş dönemlerdeki yaşanmış olaylara dair efsanelerden, görkemli geçmiş yılların tekrar geleceğine dair beklentilerden, kaybedilen topraklar üzerinde yeniden kazanılacak devlet ve kurulacak cennet hayallerinin sonu hep maalesef hüsran olmaktadır.

Bunun nedeni ekonomik bağımsızlığını elde edememiş ve ömrü dışarıdan her ay alacağı faizli borca dayalı bir sistemin ütopyası güzel bir hayal olduğu gibi aynı zamanda sonu belirsiz bir kavramdır. 

Bunun sonunda çağdaş modern toplumlarca üretilen ütopyacılık kavramının batıda geçirdiği değişimi görmezden gelerek bu düşünce alanının kendi kültürel ve tarihsel sınırlarını yok etme ihtimali vardır.

Batı ülkelerinin toplumsal ve siyasal düşünce geleneği ile yüzleşerek ürettiği batılı bir kavram olan ütopyacılığın iktidar getirme ihtimalinden daha fazla, eşitsizlik olgusunu yansıtır. 

Bunu en son virüs musibetinde yaşadığımız unutmamak gerekir.

Dini duygular üzerindeki ütopyacılık yıkımı daha da fazla olmuştur.

Öğrencilik yıllarında başörtüsü eyleminde bulunan Müslüman delikanlı ve kızların şimdilerde ya bankada görev yapmakta ya da banka da faizli işlemler yapmaktan çekinmemekte ve başörtülü kızlarımız erkeklere elini uzatmaktan çekinmemektedirler.

Yıllarca ezanlar susmasın camiler ibadete açık kalsın diye çırpınan Müslümanlar geçmişte aynı güçler tarafından kendilerine de ajan provokatör denildiğini unutarak şimdilerde Camilere yapılan baskını içeridekiler ajan provokatör diyerek savunma derdine düştüler.

Ne çabuk pes ettik böyle biz Müslümanlar olarak. 

Kimse kendini ayırmasın. 

Çünkü ah çektiğimiz bu zavallı Müslümanlar içinde hepimiz varız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi