Kar neydi..?
Masal gibi kışlar yaşadık… Yokluklarla süslenmiş, evine, çoluğuna, çocuğuna adanmış ruhların ısıttığı sobalı evlerde…
***
Anadolu hikayeleri kadar saf ve temiz dostluklar büyüttük, bembeyaz bir yorgan gibi serilen karların altında…
***
Kan kardeşliğimiz için parmaklara atılan küçük çentiklerden, ilk düşen nar tanesi kadar kırmızı kan damlaları, ayaklarımız altında patır-patır neşeli sesler çıkartan o karlara düşerdi ilk…
***
Kar fakir çocukların limitsiz eğlencesi, anne ve babalarının saçlarına düşen ak gibiydi evvel zaman içinde…
***
Kar biz çocukken, “ne beyaz kabus” ne de “beyaz esaretti”
***
Kar biz çocukken, meleklerin değdiğine dokunmaktı…
***
Her bir tanesinin bir melek tarafından gönderildiğine inanan minik yüreklerin, meleklere iman tablosuydu sanki…
***
Sihirli bir şeydi kar…
***
Öyle güçlü sihirleri vardı ki biz çocukken…
***
Ayağındaki çorapları, eline giydirirdi…
***
Belki de uçları delik, ayakkabının içinde kimseye göstermediğin çoraplarınla ilk yüzleştiğin andı kar… Ya da şekersiz bedava pamuk şekerdi kar…
***
Annelerin, babaların yıl boyu bir türlü çocuklarının yanaklarını kan damlayacak kıvama ulaşması için beslemediği günlerde, kar pancar gibi kızarmış kırmızı suratlarla doldururdu sokakları…
***
Karı çok severdik…
***
Etraftaki her türlü farklılığı, renkliliği, zenginlik belirtilerini dümdüz ederdi… Kar herkesin bildiğinin aksine sımsıcaktı… Soğuğuyla kaç kez yanaklarımı ve ellerimi ısırarak ısıttığına şahid olmuşumdur…
***
Kar yağmaya başladı mı, tel dolaplı mutfaklardan şehriyeli, domatesli, biberli tavuk suyu çorbalarını buhurları, hasırlı örtmelikli tavanlarda minik çiğ damlaları oluştururdu…
***
Kar, içleri kış armudu, hevenk hevenk üzüm, kavun, gazete kağıdına sarılmış gök domateslerin, irişkilerin, kavurma basılmış çinko helkelerin, koyun yoğurtlarının, elma kaklarının kış için istiflendiği “gayıtevlerinin” asma kilitlerinin açılma anıydı…
***
Kar biz küçükken en saf MUTLULUKTU vesellam…!