Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Kaos, Keşmekeş ve Hengame

Kaos, Keşmekeş ve Hengame

Kadersel dönemeçler, yol ayrımları, yeni başlangıçlar, eski bitişler... Hatta, eski başlangıçlar ve yeni bitişler! Tüm bu olguların, oluşların ve mekansal kavramların, aynı zaman diliminin içinde yaşandığını düşünün. Gidişatın çizgiselliğinde bir dalgalanmanın olduğunu... Bir düşünün. Hepsi bir arada. El ele. Kol kola. Omuz omuza vermiş de halay çeker gibi, alay eder gibi. Hadi gelin siz de buradan yakın hatta. Oldu olacak...
Tüm bunlara 'festival' ya da 'cümbüş' desem, bir kutlamayı çağrıştırır. Lakin öyle değil. 'Ağıt' ya da 'matem' desem, felaketi andırır. Öyle de değil, inanın. İyi ya da kötü denecek kadar siyah ve beyaza sahip degil bu manzara çünkü. Net bir teşhis koyabilmeye olan bu uzak mesafe, uygulanması gereken tedavinin belirlenmesini de imkansız bir hale getirip koyuyor. Böylece, uzadıkça uzuyor ve büyüdükçe büyüyor her şey.
Uzadıkça uzuyor ve büyüdükçe büyüyor her şey...
Cümbüş değil, matem değil, dedik. Hem, festival ve ağıt da yok ortada. Fakat bir adı olmalı tüm bunların. Böyle görkemli bir manzaranın ismi, elbette konmalı. Keşmekeş desek olur mu? Kaos ya da? Evet... İkisi de uygun. E bir de şuradan yakacak olursak, 'hengame' ismi de pek yakışırdı bu deliliğe tabi. Çılgınlığa... Biraz olsun anlatabildim mi şimdi? Ne de olsa, ismini koyunca, daha anlaşılır olur her şey.
Huzur ve düzen gibi ipeksi ve yumuşak bir dokunuşa ve okşayışa karşı ihtiyaç içinde kıvranmadayken, bu tırmalayışın, kaygan zeminlerin ve dikenli tellerin davetini ben mi yaptım? Öyle diyorlar. 'Sen çağırdın'. Çağrı... Ne bilinçli ve kararlı bir eylem: çağrıda ve davette bulunmak! "Yok, bu icabetlerin cümlesi davetsizdi" desem, bu cümleye de 'bilinçaltı' gibi derin ve karanlık bir kelimeyle başlayan sözlerle mukabele ederler: "Bilinçaltından çağırdın..." Gerçi, kavgam onlarla değil şimdi. Daha ziyade, kavgamı ya da davamı vücuda getiremeyecek kadar eli kolu bağlı ve edilgen bir halde izliyorum tüm bu kaosu, keşmekeşi ya da hengameyi. Dahlim olmazsa, 'su yolunu bulur nasılsa' fikriyle birlikte beklemedeyim yalnızca. Yangın da kontrol altına alınır bir şekilde zaten, öyle değil mi? Zira sudan çok, ateşe benziyor bu olanlar.
Uzadıkça uzuyor ve büyüdükçe büyüyor her şey...
En başa dönecek olursam, kadersel dönemeçler ve yol ayrımlarının sözünü etmiştim ya hani. Oraya geleyim. Siz de bazen sezinlersinizdir muhakkak: 'öylesine' bir kılığa bürünmüş olan bazı görüntüler, olur da, ardında büyük bir gizemi ve derinliği saklar bazen. Bunu biraz tecrübeyle, biraz sezinlemeyle ve biraz da hissi kablel vuku denilen içe doğuş sayesinde bilir ve anlarsınız. Anladığınız ama anlatamayacağınız bir şey... Çünkü hiç bir dünyevi laboratuvarda deneyini yapıp da doğrulayabileceğiniz, elle tutulur girdiler ve çıktılar bulunmaz ortada. Ne var ki, bilirsiniz işte. Tamamı ve yönü görünmeyen karanlık yol, ancak attığınız her bir adımınızla aydınlanıp görünür bir hal alır, genelde öyle olur, evet ama, yol henüz aydınlanmadan bile, bir adim ileride kadersel bir dönemece ya da yol ayrımına gireceğinizi bilirsiniz. Anlama merkezinin beyin değil de kalp olduğunu bir kez daha hatırlayıp, başınızı gökyüzüne doğru çevirir ve selam verir gibi gülümsersiniz o sırada hatta, belirsiz bir hedefe doğru.
Uzadıkça uzar ve büyüdükçe büyür her şey...
İşte tam öyle bir ayrımın ve dönemecin hemen eşiğindeyken, değişime gebe olan bu karnı burundaki durum, kemiğe dayanan bıçak ve havadaki malum mevsim geçişi halleri, yangının yalazlarını yüzüme vuruyor şimdi. Yüze vurulan bir gerçekle yüzleşmek gibi tıpkı. Peki, yüzleşmeye de zaten hazırım. Zira, uzadıkça uzar ve büyüdükçe büyür her şey... Uzaklaşıp da geriye dönüp bakınca, elde edilen bakış açısının genişliği, büyük resmi gösterir nasılsa. Tüm bunların sebebini ve amacını...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi