Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

İnce Duvar

İnce Duvar

Duvarlar mı incedir nedir, o akşam yan komşumun evinin icinde yaşananları olduğu gibi duydum.

Dürüst olmalıyķm, 'komşum' sözcüğündeki 'M' harfinin iyeliği ve sahipliği, pek gerçek sayılmaz aslında. Şüphesiz, 'yan komşunuN' demeliyim bu yüzden. Adını bile bilmem ki! Bilirsiniz, eskideki komsuluk kavrami ve maneviyatla ilgili pek çok şey, ne yazık ki hükmünü çoktan yitirdi artık. Baş döndürücü bir hızla dönen bu gezegende, artık 'tarihe karışmış'tan bile sayılabilir hatta bu çeşit pek çok şey, ne yazık ki. Neyse, sosyolojik serzenişlerle ve veryansınlarla dolu bir yazı yazma niyetinde değilim şimdi hiç. Daha çok, olanları yorumsuz bir şekilde; olduğu gibi aktarmak istiyorum şimdi sizlere. Yani, elimden geldiğince...

6 7 yaşlarında bir oğlu vardı, komşum olmayan komşunun. Çocuğun, kendinden 4 5 yaş büyük olan ablası ise, evde değildi o gün. Asansörde karşılaşıp ayak üstü bir konuşmuştuk da. Oradan biliyorum. Yoksa nereden bileyim? Arkadaşında kalacakmış. Yoksa, ablası olan çiçeği burnundaki yeni yetme kız, bir şekilde sözünü geçirip, kardeşini sakinleştirebilirdi bir şekilde. "Annesinde iş yoktu" dedirtmeyin şimdi bana, canım!

'Öfke baldan tatlıdır' denir ya hani, çocuk da o an artık her neye tepki gösteriyorsa, sinirlenip bağırdıkça bundan zevk duyuyordu sanki. Aradaki duvara rağmen, o akşam bunu anlamak mümkündü. Bağırma seslerinin arasından, annenin ağlamaklı ve yalvaran sesi de seçilebiliyordu açıkça. Yeni kuşağın, anne terliğinin tadını bile bilmiyor oluşu, bana sorarsanız hep annelerin iş bilmezliklerinden ileri geliyor zaten. Oysa ben çocuklarımı öyle mi büyüttüm? Sorarım size. Anne terliğinin de, anne köftesinin de, anne şevkatinin de tadını çok iyi bilirler benimkiler. Sözümden çıkmazlardı. Hala da çıkmazlar. Neyse... Gıybet ediyormuşum, ya da, kendimi övüyormuşum gibi görünmeyeyim şimdi. En başta da dediğim gibi, yorumsuz kalmaya özen göstererek anlatayım iyisimi. Çünkü bana yakışan budur, biliyor musunuz?

Nerede kalmıştık... Kontrolü kaybetmiş bir şekilde bağırıp çağıran küçük bir çocuk ve çaresiz annesi, evet... "Peki baba o sırada nerede?" diye soracak olursanız... Hiç sormayın o kısmı! Yıllardır adamı bir kaç kez ya görmüşümdür, ya görmemişimdir. O kadar. Evine pek uğramıyor sanırım. Sevgilisi var bence. Kesin vardır. Yakışıklı adamdı. Bir de kadının avratlığı da anneliği gibiyse, adam zaten haklı bence. Neyse...

Yaklaşık 2 saat boyunca dinmesini beklediğim gümbürtü, nihayetinde, öfkesi bir volkan gibi patlayan bir adamın sesiyle dindi. Duyduğumu aynen aktarayım: "Bir çocukla bile baş edemiyorsun! Yürü! Babaannene gidiyoruz!"

Kadın da o tiz sesiyle karşılık verip, bir şeyler söylendi ama o kısmı tam duyamadım, inanın ki. Fakat o diyaloğun hemen ardından duyulan kapı çarpma sesi, apartmanın içinde yankılandı diyebilirim. Ve ardından duyulan içli bir ağlama sesinden sonra, yorgun düşmüş olan kadın da uykuya daldı artık sanırım.

Zamane kadınlarının anneliği de, avratlığı da bu kadar işte. Ver çocuğun eline tableti, tamam. Kocanı da akşam olup işten geldiğinde süklüm püklüm giysilerle karşıla, sonra "Ben nerede hata yaptım?"

Anlatacaklarım bu kadardı. Vicdanlı ve merhametli bir insan olduğum için bu tarz şeylerden çok etkileniyorum işte, ne yapayım? Paylaşmak istedim o yüzden. Elimden geldiğince yorumsuz bir halde aktardım. Genç kadın da umarım günün birinde hayatını yoluna koyabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi