Nazmiye Gülbaş

Nazmiye Gülbaş

Güçlü Kadın!

Güçlü Kadın!

Eskiden zengin sınıf insanları en ağır işlerde köle olarak kullanıyordu. Sanayi Devrimi’nden sonra makinaların icatları ardından daha ağır işleri makinalar yapmaya başladı. Teknolojik gelişmelerden sonra insan iş gücüne ihtiyaç azaldı, neredeyse kalmadı. 

Dünya Siyonizmi ailenin ayakta kalmasını istememektedir. Sekiz milyar insanlık alemi onlara göre fazla ve nüfusun bir şekilde kontrol altında tutulması gerekiyor. Öylece kadın kontrol altında olursa ailede kontrol altında tutuluyor. Ailede temel taş anne olarak kadındır. Ailelerin birlikteliğinden toplumlar oluşur, toplumların ayakta kalmalarındaki en önemli etken kanunlar ve kanunların uygulanmasıdır. Aile Anayasanın 41. maddesinde güvence altına alınmıştır. Ancak son yıllarda çıkartılan kanunlar aileyi korumaya yönelik olmaktan ziyade kadına birtakım ayrıcalıklar tanımaya yöneliktir. Bundan mütevellit günümüzde kadın ve erkek cinsiyetleri üstünden adeta bir egemenlik yarışı yaşanmaktadır.

Kadın ve erkek arasında yaşanan bu amansız mücadeleye Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da kadından yana arka çıkarak destek vermektedir. Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı resmi sitesinde yayınlanan misyon şöyle sunulmaktadır: ''Ülkemizde kadın erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadınların konumlarının güçlendirilmesi ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi için politikalar üretmek, strateji geliştirmek, tüm paydaşlarla işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak.'' 

Fransız İhtilalinden sonra Osmanlı parçalanmadan önce de birtakım söylemler geliştirilmişti ve toplumlara sunulmuştu. O dönemlerde 'Hürriyet', 'eşitlik', 'kardeşlik'... gibi ifadeler kullanılmış, böylece milliyetçilik akımları dünyaya yayılmış, bundan  etkilenen Osmanlı yıkılmış, içinden pek çok devlet çıkmıştı. Küresel  emperyalistler o dönem milletleri milliyetçilik akımıyla yıktılar, günümüzde dünya hakimiyeti için önlerinde engel olarak gördükleri ailenin parçalanması için başka yollara baş vurmaktalar. Bunlardan biri belki de en önemlisi ''cinsiyetçilik'' akımıdır.

Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın misyonunda ''eşitlik'', ''güçlü kadın'' ve ''kadına ayrımcılığa son'' söylemleri, yani ''Kadına pozitif ayrımcılık'' sağlamak kadına iyilik yapmak mıdır, kötülük etmek midir?..

Hem madem kadın-erkek eşitse bir de pozitif ayrıcalık vermek ne anlama geliyor? 

Kadın erkek eşitse! Pozitif ayrımcılık da bir nevi ayrımcılık olmuyor mu, bu durum eşitliğe aykırı değil midir?

Weber, ''Akılcı kapitalizmin gelişiminin önünde en büyük engel ailedir. Özellikle birleşik akraba grubu (hısımlar) ilişkileri kapitalizmin gelişimini boğar... Protestanlığın büyük başarısının ardında ''hısımlığın prangalarını parçalaması yatar.'' demiştir.

Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk New York'ta Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından düzenlenen panelde kadınların iş gücüne katılımının yüzde 34, kadın istihdam oranının da yüzde 29'a yükseldiğini ifade etti. Türkiye'de her geçen gün erkek işsizliği artıyor, babalar evlerine ekmek götüremiyor. Çocukların nazarında rol model olamamaktalar. Babalar mahcup, babalar çaresiz bırakılıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın bunca erkek işsiz dururken kadın istihdamına ağırlık vermesi de bir hayli ilginç doğrusu. 

2011 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kabul edilmiş, 2014 yılında yürürlüğe girmiştir. İstanbul Sözleşmesi ile varlık kazanan Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir. Bununla birlikte Sözleşmeyi kabul eden ilk devlet Türkiye'dir ve İstanbul'da imzalandığı için sözleşme İstanbul Sözleşmesi olarak anılır. Fakat yine ne hikmetse bu kanundan sonra şiddet azaltılmamış, aksine çoğalmış ve pek çok aile dağılmıştır. Boşanma oranlarında gayri tabii bir artış meydana getirmiştir.

Hatırlarsanız 2009 yılında Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Viyana’da AB Aileden Sorumlu Devlet Bakanları Toplantısına katılmıştı ve Kavaf, sonuç bildirgesindeki “farklı aile formları” ifadesine itiraz etmişti, bildirgeyi imzalamamıştı. Sebebiyse farklı aile formları ifadesinin ''eş cinsel aileleri'' de kapsamasından dolayıydı. S. Aliye Kavaf o dönem kendi partisi içinden birçok tepki aldı ve değil bakanlık milletvekili adayı dahi gösterilmemişti. 

Görüldüğü gibi Batı'nın dayattığı kanunlar ülkemize hayırdan çok şer getirmektedir. İstanbul Sözleşmesi ile başlayan kadın ve LGBTlilere yönelik çıkartılan kanunlar aile kurumunun temelini sarsmaktadır. Kadını aileden kopardığınız zaman aile dağılır. Boşuna denmemiştir ''Yuvayı dişi kuş yapar.'' diye. 

Kadını aciz midir ki kadın ''güçlü'' kılınmak isteniyor? 

Kadın annedir, anne her türlü zorluğun altından kalkar ve kadın Allah (cc)'ın kadının fıtratına vermiş olduğu bir güç vardır haddizatında.

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nazmiye Gülbaş Arşivi