Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Frambuazlı Gece

Frambuazlı Gece

Sorsanız dün ne yediğimi hatırlamam ama 6. Doğum günümü; o geceyi, gün gibi hatırlıyorum.

Köyümüzdeydik. Babam, ben henüz yaşıma basmadan önce başka bir kadınla evlenmek isteyince annem de beni alıp dedemin yanına yerleşmiş… Ülkenin güney sahilindeki küçük köyümüze. Çocukluğum hatta en ilk gençlik yıllarım hep orada geçti benim. Şimdi 50 yaşını devirmiş ve yıllardır da şehirde yaşayan bir kadın olmama rağmen, ‘köylü’ olarak tanımlarım kendimi hep bu yüzden. Oralı. Güzel yıllardı. O senelerin damağımda bıraktığı tadı başka hiçbir zaman hiçbir yerde bulamadım zaten. 

Dilimi ısırarak söylüyorum ki, en azından şimdi bir dönüp arkama baktığımda zor bir hayatımın olduğunu söyleyemem gerçi. O yılların lezzetini tekrar bulamamaktan bahsettiğim için yanlış anlamayın beni. Sadece, çocukluğun apayrı ve kocaman bir dünyası, anlamı ve değeri var işte. O günden, çok soğuk geçen bir ocak ayının o gecesinden, yani işte 6. Yaşımı doldurduğum günün küçük bir kesitinden bahsedeceğim size kısaca.

Annem, köyümüz için ‘mahrumiyet bölgesi’ derdi sık sık. Çok değil, aslında sadece 45 sene öncesi fakat bundan 200 sene öncesi gibi düşünün siz onu. Ne teknoloji, ne internet, ne de gelişme var tabi… Ulaşım, yol, araç falan ne sorsanız Hak getire! Mahrumiyet bölgesi, hakikaten.

Annemin, kızına baba yokluğu hissettirmemek için çırpındığını daha o yaşlardan anlardım. Bir çocuk için, annesinin zaafını sezmek çok kolaydır çünkü. O yumuşak karnı gördükten sonra da bir çocuktan nasıl ve ne kadar bir olgunluk beklenebilir ki? Şımarık bir çocuktum ben de kısacası. Şımartılmış. 

Annem, doğum günü pastamı kendi elleriyle yapmak istediğini söylemişti hep. Sanki başka bir şansı varmış da, öyle yapmayı o seçmiş gibi… Şehre gideceksin de, pastayı alacaksın da, yolda hiç sarsmadan ve bozmadan ilk haliyle olduğu gibi onu eve ulaştıracaksın da… Zaten olur şeyler değildi bunlar ve annem pastayı mecburen kendisi yapacaktı aslında. Tabi anlamamış gibi yapmıştım bu kısmını. Fakat bir konuda diretmiştim ki onu hiç unutmam: frambuazlı olacaktı doğum günü pastam! Nereden duyduysam artık. Dedemin, benden kaprisli, inatçı ve şımarık bir çocuk olarak bahsetmeye başlaması, tam olarak bunun olduğu zamana denk gelir. Biçare kızını -annemi- zor duruma sokup üzdüğüm için ilk dayağımı yemiştim o gün ondan. Fakat frambuazlı pasta yapabilmek için ahudunun lazım olduğu bilgisini bulmak ve bu meyveleri gidip bulup getirmek de ona düşmüştü aynı zamanda. O yaz yemişlerini, ocak ayının ortasında nasıl bulmuştu, gizli bir derin dondurucusu mu vardı, bugün bile cevaplarını hala bulamadığım sorulardır bunlar. Üzümün bağını sormaya da pek gerek yoktu gerçi. Dışarıdaki kar manzarasına nazır olan sobanın çevresini kuşatmış, pastamızı ve parmaklarımızı yerken, annemin yüzündeki pembe mutluluğu hatırlıyorum o akşam. Dayılarımın, yengelerimin ve 7 kuzenimin de katılımıyla hiç unutmayacağım ve kalabalık bir 6. Yaş kutlamasına dönüşmüştü o gece. Anneannemin hediyesi olan bir çift el örgüsü çorabı o geceden beri saklamış ve çocukluğunda kendi kızıma giydirmiştim hatta.

Saat gece yarısına yaklaşırken misafirlerle vedalaşıp yolcu etmiştik onları. Dedem ve ninem de küçük odalarına çekilmişti ve annemle baş başa kalmıştık biz sonunda. O geceyi mutlu bir şekilde geçirdiğimizin açık nişanesi vardı annemin tebessümünde, sobayı harlamak için içine birkaç odun daha atarken. Dışarıda tipiye dönüşmüş olan karın sürekli çoğalıp artan manzarası, evin içinin sıcak ve güvenli oluşunu daha da vurguluyor, annemin yüzündeki memnun ve huzurlu ifadeyi daha belirgin kılıyordu sanki. Yatmadan önce bir dilim daha frambuazlı pasta istemiştim. Aynı çatalla bir kendi ağzına, bir de benim ağzıma götürmüştü lokmaları annem. 

O sıcak, annemli gecenin ve ahududulu pastanın damağımda bıraktığı tadı hala unutamam işte! Sobamızdan çıkan çıtırtı seslerinin eşliğinde bir güzel uyumuştuk sabaha kadar. Sarılarak. Sabahında 7. Yaşıma bastığım ayaklarımı, bütün gece ona sarılmış olan ellerimi ve mutluluktan pembeleşmiş yanaklarımı öperek uyandırmıştı beni annem.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi