Nazmiye Gülbaş

Nazmiye Gülbaş

Eskiden yeniye gönül seferleri

Eskiden yeniye gönül seferleri

Neredeyse her ramazan tekrarladığımız ''Nerede o eski Ramazanlar'' cümlesi esasında eskiye olan bir özlemimizi dile getirir. Gerçekte eskiyen ramazanlar mı ya da eskiyen bizlerin gönülleri, inancı mı?

Eski ramazanlara dair muhtemelen bizden önce yaşayanlar buna benzer şeyler söylemiştir, onlardan önce de, onlardan bir önce de... Kur'an, Sünnet, Ramazan, ibadet hep aynı halbuki. Ramazan bin dört yüz yıldır değişmeden süre geliyor. Belki de ramazanı gönlünde değiştiren biz Müslümanlarız, kim bilir...

Modern Müslüman, ne en büyük savaş olan nefisle cihat edebiliyor artık ne de İslam düşmanları ile. Öyle kapitalistleştik ki,  ibadetlerde bile sadece kendisi düşünüyor, bencil davranıyoruz. Şu kadar tespih çekersen derecen yükselir, falan gün şu kadar rekat nafile namaz kılarsan kaza namazların silinir diye ibadet ediliyor gayrı. Elbette nafile ibadetler yapmalı, fakat maksadımız bu mu olmalı? İftarlar kendini sergileme, gösteriş yapma yeri haline geldi. Lüks otellerde ramazan iftarları çoğalıyor Samimi olalım bu iftarları eleştiren bizler, kendimiz iftar verdiğimiz vakit kendi çapımızda israflarla onlarla yarışıyoruz. Bir Ramazan da kaç yetimi soframızda ağırlıyoruz? Kaç kişiye iftar daveti almadan, Allah ne verdiyse diyerek, bir tas çorbaya, bir lokma ekmeğe razı olarak gittik? Konuşması, yazması çok kolay geliyor bunları, iş nefsinde tatbik etmeye gelince sonra yaparım deyip ileri bir zamana öteliyoruz hep. Tabii o zaman da bir türlü gelmiyor/gelmeyecek.

İslam'ı, Asr-ı Saadeti, Peygamber Efendimiz (sav)in hayatını anlatırken, Sahabi Efendilerimizin hayatlarından örnekler verirken gözyaşlarımıza hakim olamıyor, sanki o anı yaşıyormuş gibi bahsediyoruz. Dinleyenler de pürdikkat aynı ulvi duygular ile dinliyor, lakin iş anlattıklarımızı kendi nefsimizde yaşamaya gelince ''büyü bozuluyor'' ve ''Bu zamanda öyle yaşamak çok zor'' diyerek işin içinden sıyrılıyoruz. Bir şeyi bilmek o şeyi aynı zamanda anladığımız anlamına gelmiyor. Haddizatında her şeyi çok biliyoruz! İslam'ı içselleştiremediğimiz için mi yaşıyoruz onca sıkıntıyı? Peki Asr-ı Saadettekiler İslam'ı nasıl içselleştirmişti? Onlar da etten, kemikten yaratılmış aynı bizim gibi insanlardı. Yiyen, içen, düşünen, uyuyan, sinirlenen, ağlayan, gülen... O gün olan, fakat bugün olmayan neydi, bunun sırrı nedir?

Asr-ı Saadet'te Müslümanlar Mekkeli putperestlere karşı hem bir iman savaşı hem de onca yoklukta var olma savaşları verdiler. Gerekti mallarını verdiler, gerekti canlarını... gerekti anadan, yardan, evlattan geçtiler. Onlar doğdukları topraklardan çıkartıldılar, her şeylerini geride bırakarak hicret ettiler. Bugün de benzer sıkıntılar yaşanıyor, insanlar evlerini barklarını bırakarak başka ülkelere gitmiyorlar mı? Evet, bugünde sorunlar yaşıyoruz, fakat o gün Sahabi Efendilerimiz geri döndüler ve küfrün merkezi haline gelen Mekke'yi fethettiler. Hem de bir ramazan gününde başardılar bunu. Aç, susuz kilometrelerce yol giderek, kimseyi incitmeden, kan dökmeden yaptılar bunu. Peygamberimiz (sav) kendisine eziyet, hakaret edenleri affetti. Büyük bir tevazuyla girdi Mekke'ye. Cahiliyye karanlığı böylece sona erdi. O gün bu gündür gönülleri aydınlatıyor. Ramazan rahmettir, mağfirettir, kurtuluştur. Allah c.c ramazanda kullarına mağfirette bulunuyor. Peki biz insanları affedebiliyor muyuz? Ondan mıdır üzerimize rahmet inmiyor bir türlü? Bu kadar mı ilahlaştırdık nefislerimizi? Şişen egolarımızın boyutları alanları kaplıyor, sıkıştırıyoruz birbirimizi, sıkıştıkça kaçıyoruz birbirimizden. Halbuki küçük şeyler ne kadar az yer kaplar, sığıverir her yere. Sahabi Efendilerimiz, tabiun, tebe-i tabiin ve sonraki Müslümanlar nefsini küçülttüler, küçüldükçe büyüdüler, tarihe sığmadılar, çağları aştılar. Ne güzel insanlardı onlar. Birbiri için yaşayan, kardeşinin nefsini kendisine tercih ederlerdi. O yüzdendir Allah'ın rahmetini üzerlerine çekerlerdi..

Ondandır bir ramazan günü alaca atlarla 3 bin melek Bedir'de yardıma geldi. 312 kişi destanlaştı Bedir'de. İspanya ondandır fethedildi yine. Tarık bin Ziyad ramazanda yakmıştı gemileri, şimdi küfrün gemileri dolaşıyor okyanuslarda, evlerimizi işgal etti. Firavunların yurdu Mısır Ramazan ayında fethedildi, İslam ile şereflendi. Beldeler fethedildi evvela nefsini yenen insanlarca. Onlar ki Kabe'deki putları temizlemeden önce yüreklerini temizlediler. Attılar kalplerinde ne varsa, yalnız Allah'a yer bıraktılar. İspanyada gemileri yakmadan önce, gönüllerinde aşk ateşi tutuşuyordu. O meş'ale ile yandı İspanya, aydınlandı Avrupa. Moğol istilasına son verildi ramazan günü Ayn-ı Calut'ta. Yine engellenecek istilalar, vizyonları farklı olsa da Asya'da Cemaat-i İslami, Arap Dünyasında İhvan-ı Müslimin, Türkiye ve Avrupa'da Milli Görüş aynı çalışmaları yapmaktadırlar. Ümmetin birliği, zulme karşı durma, Müslümanlara iktidar olma öz güveni ve fırsatı vererek bilinçlendirme faaliyetleri ile küresel güçlere meydan okumaya devam ediyorlar. Kim bilir bir Ramazan günü yeni fetihler gerçekleşecek...

Selam ve dua ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nazmiye Gülbaş Arşivi