Eğitim mi karakter mi?
Corona musibetinin bir dayatması olan uzaktan eğitim denilen ucubenin sonucu olarak bitse de kurtulsak durumuna gelen 2020-2021 eğitim öğretim yılı nihayet sona erdi.
Geri kalan günlerin başıboşluğundan haftanın belli günlerine sıkıştırılan yüz yüze eğitimin çocuklarımıza ne kadar faydalı olup olmadığı ileriki yıllarda belli olacak.
Hele hele eğitim ve öğretim döneminin sona ermesine rağmen çocukların gönüllülük esasına dayalı olarak okullara davet edilip oyun ve eğlence ile sosyalleşmelerinin sağlanmaya çalışılacağının açıklanması işin tuzu biberi oldu da denebilir.
Okulların pandemi korkusuyla yarı kapalı yarı açık olduğu günlerde bile isteyen velilerin çocuklarını okullara göndermemesi serbestisi sebebiyle devamsızlık gibi bir durumun söz konusu olmaması garabeti şimdilerde güya normalleşmenin adım adım yapıldığı dönemde bile yoklama yapılmaması durumunu tekrar gündeme getirecektir.
Aylardır doğru dürüst yüz yüze göremedikleri öğretmenleri ve sınıf arkadaşları ile buluşmanın heyecanı içinde olan çocuklarımızın şimdilerde bazı öğretmen ve arkadaşlarının yoklama olmaması nedeniyle okula gelmemeleri nedeniyle hissettikleri yoksunluğun oluşturduğu burukluğu kim açıklayabilecektir?
Okulda olmanın verdiği mutluluğu, öğretmen ve arkadaşları ile birlikte ders yapmanın verdiği güveni hiçbir zaman sağlayamayacak olan uzaktan televizyon veya bilgisayar başındaki eğitimin oluşturduğu eksikliğin yaz dönemindeki bir takım faaliyetlerle veya gelecek yıllarda yapılacak desteklemelerle tamamlanacağına inanmak eğitimi bilmemek veya anlamamak anlamına gelir.
Gerçi eğitimi bir ticari faaliyet, okulları bir ticarethane, öğrenci ve velileri de birer müşteri olarak gören zihniyetin yönettiği eğitim sisteminden gerçek bir milli eğitim ve öğretim beklemek olsa olsa ancak hayal olur.
Bugün uygulanan eğitim ve öğretimin milli olmadığı hatta eğitim adına bir değer ifade etmediği son 20 yılda değişen bakan sayısına bakarak çok rahat tespit edilebilir.
Her toplanan eğitim şurası sonrası alınan kararlarla biraz daha millilikten uzaklaştırılarak küresel sisteme entegre edilmeye çalışılan eğitim, okul, öğrenci ve veli profilinin bu ülkenin gerçekleri ile uyuşmadığı artık iyiden iyiye ortaya çıkmıştır.
1940 lara kadar küresel güç kabul edilen birleşik krallığın, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri Senatörü J. William Fulbright'ın eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ülkeler arasında ortak bir anlayış geliştirmek amacıyla Amerikan Kongresi'ne sunduğu bir kanun teklifiyle başlatılan ve 1946 yılında imzalanan anlaşma ile ülkemizde uygulamaya konulan Fulbright Programı veya Fulbright anlaşmasının hala yürürlükte olması eğitimin milli olduğunu söyleyenlere ayıp olarak yeter de artar bile.
Eğitim ordusunda yıllarca öğretmenlik ve idarecilik yapmış pek çok kişinin varlığından bile haberdar olmadığı bu emperyalist sistemi milli bir sistem gibi savunan karakterlerini milli olmayan bir eğitim sistemi ile edinmiş olanlara karşı söylenebilecek en doğru ifade herhalde aşağıdaki padişah ile vezirinin eğitim mi karakter mi fıkrası olacaktır:
Zamanın Padişahı kendisi ile aynı düşüncede olmadığını davranışlarından sezinlediği baş vezirine sormuş:
- ‘Eğitim mi önemli, karakter mi?’
Vezir derhal ve kendisinin bulunduğu makama aldığı eğitim sonucu geldiğini ihsas ettirircesine tam da padişahın beklediği gibi cevap vermiş:
- ‘Eğitim önemlidir sultanım!’
Padişah bunun üzerine kendi düşüncesinin daha doğru olduğunu ispat etmek için memleketin her yanına tellallar göndermiş:
- ‘Duyduk duymadık demeyin… En iyi hayvan eğiticisine 100 kese altın ödül verilecek!’
Yapılan elemelerden sonra bir kişi, ülkenin en iyi hayvan eğiticisi olarak padişahın huzuruna çıkmaya hak kazanmış.
Padişah sormuş:
- ‘Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?’
- ‘Altı ayda öğretirim padişahım!’
Aradan altı ay geçmiş. Eğitici eğitim verdiği kedisi ile birlikte huzura alınmış.
Padişah sormuş:
- ‘Kediye senden istenildiği şekilde servis yapmayı öğrettin mi?’
- ‘Öğrettim padişahım!’
Saray erkânı toplanmış ve hünerli kedi elinde tepsi ile saray erkânına hazırlanan yiyecekleri servis yapmaya başlamış.
Maharetli kedi tamda baş vezirin önüne geldiği zaman padişah tekrar sormuş:
- ‘Ey vezir! Söyle bakalım, eğitim mi önemlidir, karakter mi?’
Vezir ortada görünen kedinin yaptığı olağanüstü gösteriye bakarak, padişahın sorusuna tekrar eğitim diye cevap vermiş.
Padişah kendi düşüncesinin ispatının zamanının geldiğini düşünerek kaftanının altında hazır tuttuğu bir fareyi orta yere atıvermiş.
Aldığı eğitimle servis yapmakta olan kedi, fareyi görünce tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmaya başlamış ve böylelikle altı aylık eğitimin hiçbir işe yaramadığı padişah tarafından ispat edilince padişah vezirine dönerek söyle deyivermiş:
- Karakter eğitimden daha önemlidir vezirim.
Son bir ispat olarak bu yanlış düşüncenin hayata yansıyan bir örneği olarak Karatay Akademi Yayınları tarafından yayınlanan ve yazarı H. Erol Yıldız olan “Onlar Ermiş Muradına” adlı edepsizliklerle dolu kitabı ifşa etmek yeterli olur düşüncesindeyiz.
Padişah vezir hikâyesine dönersek, bu dersten sonra kendisi gibi düşünmediği ortaya çıkan vezire ne ceza vermiş çok önemli değil ama bizim önüne çıkan ilk fırsatta her şeyi unutan kedi misali kendi çıkarını ülke ve millet çıkarından üstün çıkan bireyleri yetiştiren bir eğitim sisteminin verdiği zararlar ortada iken bu sisteme hala milli demek de içimizden gelmiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.