Çuvaldızı batırmak!
Biz o atasözünü, hiçbir zaman yazıldığı gibi okumamışız. İğneyi karşıya, çuvaldızı kendimize batırmak gerektiğini, bunun erdemini, olgunluğunu ve yüceliğini anlamamışız. Bunun yerine, yazıldığı gibi okuma değil de, yazılanı tersten okuma eylemini gerçekleştirmişiz. İğneyi kendimize, çuvaldızı karşıya batırmışız.
O büyük iğneyle -çuvaldızla- karşı tarafın canını yakıp, iş kendi nefsimize gelince, pek kıyamamışız yani. Kendimize karşı insaflı davranıp, o küçük ve dolayısıyla daha az acıtan iğneyi tercih etmişiz. Erdemli oluşla falan kim uğraşacak şimdi? Erdemli olmak ne egoyu tatmin eder ne de karın doyurur, öyle değil mi?
Televizyonda sabah öğle ve akşam kuşaklarındaki, içinde tartışma içeren ya da adı doğrudan tartışma programı olan programlara bir bakın. Gün içindeki programların tadı ve tuzu, o zaman dilimine göre ayarlanıp belirleniyor, malum. Bu yüzden ayrı ayrı belirttim. Fark etmiyor ki. Alınan lezzet hep aynı. Konu, olay ya da durum ne olursa olsun, yaklaşım hepsinde aynı: çuvaldızı karşıya batırırken, kendine çoğu zaman iğneyi bile batırmamak. Kendini aklayan, karşı tarafı diliyle haklayan sinirli ve kızgın insanlar. Sabah ya da öğlen kuşaklarının yemek, moda ya da kayıp aranıyor programlarında da, akşam ve gece yayınlanan tartışma programlarında da durum aynı. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “benim yoğurdum ekşi” demez ki! “ben yanılmışım” “hatalıyım” hele, “ben kötü bir insanım” gibisinden sözlere, dil hiçbir zaman varamazken, iş karşı tarafın değerlendirmesine gelince bir veryansın, bir saldırganlık ki, bilirsiniz. Kendinizden bilirsiniz. Tüm bunlar, beyaz ekranla sınırlı değil çünkü, ne yazık ki.
Gerçi, hadi o erdemi, yüce gönüllülüğü göstereyim, zor gelse de şeytanın bacağını kırayım deseniz, o altın değerindeki çuvaldızın kıymetini, kendi egonuzdan feragat etmenizin paha biçilmezliğini falan anlayacak adam da lazım, karşıda. Zira kendinizin bile olmayan hataları insan üstü bir cömertlikle üstlendiğiniz zaman, bu, karşı tarafı daha cüretkar bir hale koyabiliyor. “sonunda kabul ettin” kıvamına gelebiliyor, karşınızdaki hasım. Eh, altının değerini sarraf bilirmiş. Dolayısıyla, erdemin değerini de erdemden nasibi olan birisi anlayabilir. Zira, çuvaldızı kendinize batırmanızın acısıyla kalıyorsunuz, çoğu zaman.
Erdem, yüce gönüllülük falan ne egoyu tatmin ediyor ne de karın doyuruyor, demiş miydim?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.