Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Cuma Hutbesindeki Ebu Zer

Cuma Hutbesindeki Ebu Zer

Diyanet aylar sonra Cuma hutbesinde Ebu Zer El Gıfari(ra) ve Bilal-i Habeşi(ra) den söz edilen bir hutbe hazırlamış.

Hazırlamış diyoruz çünkü bu hutbenin maksadı bu iki seçilmiş sahabeyi anlatmak değilmiş.

Ebu Zer El Gıfari(ra) ve Bilal-i Habeşi(ra) arasında geçen bir olaydan yola çıkarak son günlerdeki yabancı düşmanlığından bahsetmeyi tercih etmişler.

Hangi sebeple olursa olsun, Hutbede İslam Dininin kurucu nesli olan sahabe efendilerimizden(ra) bahsedilmesinden memnun oluruz.

Çünkü onlar kıyamet sabahına kadar İslam gençliğinin örnek alacakları kutlu neslin temsilcileri olarak kalacaklardır.

Gönül isterdi ki Ebu Zer El Gıfari(ra) ve Bilal-i Habeşi(ra) den söz edilen bir hutbede emanet, adalet ve yöneticilerin yanlışlığına karşı çıkmanın da bir görev olduğu hatırlatılmaydı Müslümanlara.

İslam peygamberi Hz. Muhammed’in(sav) sahabesi ve ilk müezzini olarak bilinen Bilal-i Habeşî(ra) ile Gıfar kabilesinin putlara tapmayan hatta onlardan nefret eden en atılgan ve gözü pek savaşçılarından olan Ebu Zer El Gıfari(ra) ilk bedevî Müslüman olarak bilinir.

İri cüsseli, uzun boylu ve gür saçlı bir kimse olan Ebu Zer El Gıfari(ra) İslâmiyet’ten önce yol kesen ve canlara kıyan bu sert tabiatlı bir insan iken, İslâm’ın terbiyesiyle tamamen değişmiş, fakir ve düşkünlerin hâmisi olmuş, yaptığı bir kusurdan dolayı kendisini bağışlamasını istediği Bilal-i Habeşi(ra) nin ayağının altına yanağını koyacak kadar alçak gönüllü, hizmetçisiyle aynı elbiseyi giyecek ve aynı yemeği yiyecek kadar mütevazı bir kimse haline gelmişti.

Cesareti, doğru, açık kalpli bir kişi olması sebebiyle Hz. Peygamberimiz(sav) onun hakkında, “Gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” .

Cuma hutbesinde biraz da romantik bir dille anlatılan Ebu Zer, gerçek hayatta Müslümanlar için unutulmuş bir umudun adı, topraksız insanlara bir avuç toprak, ekmeksiz çocuklara bir küçük lokma idi.

Müslümanlar içinde tuhaf olarak görülmesinin nedeni haksızlığa isyan etmesi, Bir insanın kendi ihtiyacından fazlasını bulundurmasını mal yığmak olarak kabul edip, başkalarının hakkını gasp etmiş olarak görmesi sebebiyledir.

Tevbe suresindeki “Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlara acı bir azâbı haber ver” ayetinin yönetimde bulunalar ile bulunmayanlar arasında farklı yorumlanması nedeniyle itirazları yöneticilerin haksızlığına isyan olarak görülerek zaman zaman sürgüne bile gönderildi.

Ebu Zer Gıfari(ra) bu konuda belki de yanlış anlaşılan ilk Sahabe olarak görülebilir.

Çünkü “Evinde ekmek olmadığı halde kınından sıyrılmış kılıcıyla başkaldırmayan adama şaşarım” demiş, ama kendisi asla bu yola başvurmamıştı.

Ebu Zer Gıfari(ra) bir savaş sırasında bineği yürümediği için, savaş malzemelerini sırtında taşımış. Bunu duyan Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) “O yalnız yaşayacak ve yalnız ölecek” demiş ve öyle de olmuştu.

Bilâl-i Habeşî(ra) ise Müslümanlar arasında genellikle Hz. Peygamberimizin(sav) müezzini olarak bilinmesine rağmen hayatı boyunca Hz. Peygamberimizin(sav) görevlendirmesiyle beytülmal işlerine bakmak, Hz. Peygamber’in emriyle bazı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, seriyye kumandanlarına sancak vermek, Resul-i Ekrem’in emirlerini halka duyurmak, kadın esirleri muhafaza etmek gibi görevleri yapmıştır.

Hz. Peygamberimizin sütresini taşımak, gece gündüz korunmasını ve gölgelenmesini sağlamak başta olmak üzere nerede ise bütün şahsi ihtiyaçlarınız da Bilal-i Habeşi(ra)yerine getirmiştir.

Uzun boylu, zayıf ve kuru yüzlü, gür ve kır saçlı, siyah tenli olan Bilal-i Habeşi(ra) Aşere-i Mübeşşere(ra) arasında olmamasına rağmen, Hz. Peygamber(sav) tarafından “Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum” diyerek kendisinin cennetlik olduğu müjdelenmiştir.

FARKINDA MIYIZ?

Müslümanlar yaşadıkları çağdaki sıkıntıları ortadan kaldırmak istiyorlarsa Ebu Zer Gıfari(ra) ve Bilal-i Habeşi(ra)nin nefesini ve cihad aşkını taşımak ve bizzat kendileri birer Ebu Zer Gıfari(ra) ve Bilal-i Habeşi(ra) olmak zorunda oldukları gibi evlatlarını da onlar gibi yetiştirmek zorundadırlar.

Yoksa ayda yılda bir gün hutbede Sahabe Efendilerimizden(ra) bahsetmenin yeterli olmadığı yetişen neslin ne olduğu ile ispatlanmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi