Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Çözüm Bekleyen Kürt Sorunu

Çözüm Bekleyen Kürt Sorunu

Seçimlerden sonra Türkiye’nin önünde duran en büyük sorun Anayasa ve ardından yıllardır hep çözülmesi istenen Kürt meselesi. Kürt sorunu bize göre bugün çözüme en yakın süreci yakalamış bulunuyor. Elverir ki BDP’lilerin militarist ve ayni terör örgütü ağzıyla sürekli tehditkar söylemlerde bulunup durumu sabote etmeseler. Her şey demokratik ortamlarda hak ve hürriyetler çerçevesinde çözümlense. Toplumun beklentisi bu yönde. Artık bu saatten sonra tekrar kan dökülmesinin ülkenin kaos ortamına sürüklenmesinin kime ne yararı olacak. Hükümet elinden gelen somut adımları attı ve bundan sonra da demokratik hak ve özgürlükler çizgisinde hep çözümden yana. Bu konuda seçimden hemen sonra yazar arkadaşımız Mümtazer Türköne bir yazı kalem almıştı. Doğrusu çözüme yönelik güzel teklifler olduğu için sizlere tüm metniyle yazıyı aktarıyoruz. Bakın neler sunuyor Sayın Türköne;
 “Çözüm için her şey mevcut. Ulus devlet formuna geçildiği Cumhuriyet'in başlangıcından beri, bugün yakaladığımız fırsatın bir benzeri önümüze hiç çıkmadı.
Çözüm için önce bazı şeyleri ayırmamız lâzım. Kürt sorunu dendiği zaman, birbiriyle irtibatlı ama birbirinden farklı üç sorunu birbirine karıştırıyoruz.
Biri PKK şiddeti ile süren terör sorunu. İkincisi, Kürtçenin kullanımı ve kimliklerin bir parçasını oluşturduğu Kürtlerin eşit ve onurlu vatandaşlık talepleri; yani gerçek Kürt sorunu. Üçüncüsü de, yükselen Kürt ulusalcılığının ulusal özlemleri. Merkezde Kürt sorunu var. Çözüm dediğimiz ise, bu asıl sorunu çözüp diğer ikisini hafifletmek. Akan kanın durması, terör sorununun bütünüyle çözülmesi ve Kürt ulusalcılığının şişen egosunun tamamıyla indirilmesi zor. Sadece marjinalleştirmek ve böylece önemsiz hale getirmek mümkün.
Bizi çözüme yaklaştıran avantajlar neler?
Birincisi, 'bu sorunu çözeceğim' diyebilecek ve söylediğini de yapacak güçte rakipsiz bir iktidar var. 'Hükümet etmek' ile 'iktidar olmak' arasındaki farkı hatırlayalım. AK Parti, üçüncü dönemine oylarını artırarak başladı. Demokratik meşruiyeti zirve yaptı. Birinci döneminde siyâset üzerindeki askerî vesâyeti, ikinci döneminde -12 Eylül referandumu ile yargı vesâyetini kaldırdı. İktidârının ortağı yok. Zorlu bir soruna el attığı zaman, enerjisinin önemli bir kısmını arkasını kollamaya ayırmak zorunda değil. Devlet emrinde. Halkın güveni hemen yanı başında. 'Çözüyorum' dediği zaman, bu çözümün doğru çözüm olduğuna herkes güvenecek. Sağlam bir iktidar, risk alma kapasitesi yüksek bir iktidar demek.
İkincisi: Ak Parti hem Kürtlerin hem de Türklerin yegâne partisi. Kürtlere de hitap edebilen bir partinin çözüme tâlip olması iki kesim için de ikna edici değil mi?
Üçüncüsü: CHP bu seçim döneminde çözümün tarafı hâline geldi. Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Konseyi yerel özerklik şartını dile getirmesi, tek başına ana muhalefet partisini çözüm önünde engel olmaktan çıkartacak bir ilerleme. Kürt sorununun çözümü, tam da CHP'nin parmak bastığı yerde bulunacak. Kürt siyâsetçilerinin istediği 'demokratik özerklik' onlara verilmeyecek. Yerelleşme bütün Türkiye çapında gerçekleşecek.
Dördüncüsü: MHP'nin bu genel atmosferdeki yumuşama ile paralel olarak basit ve sığ 'ihânet' söyleminin dışına çıkacağını, Kürtleri de içine alan bir 'millî birlik' projesini, devletin bekâsı adına devreye sokacağını umabiliriz. Bahçeli'nin Diyarbakır mitingi bu umut için zayıf da olsa bir işâret olmalı.
Beşincisi: BDP, Kürtlerden 'sorunu çöz' talimâtını, 36 milletvekili ile aldı. Ama bu talimatın içinde Kürt ulusalcılığını tatmin etme görevi yok. BDP, bu seçimleri Kürtlerin siyasal statüsü için bir referanduma dönüştürdü. Ama bu referandumdan yeterli desteği alamadı. Belki de Kürt etnik siyâsetinin alabileceği halk desteği, bir daha bu seçimin üzerine çıkamayacak. Beklendiği gibi kan durur ve çözüm yaklaşırsa, 'ortak düşmana karşı ittifak eden Kürtler çoğullaşmaya ve kendi özgün yollarını bulmaya başlayacaklar. BDP’nin İslamcılıktan Marksizm'e uzanan zengin yelpazesi bu ittifâkın, sorunun çözümüne dâir olduğunu gösteriyor.
Altıncısı: Uluslararası konjonktür Türkiye'nin telaşsız ve mâkul bir çözüme dikkatini vermesi için son derece elverişli.
Anayasa gündemi ise çözüm için altın bir fırsat sunuyor. Türkiye yeni siyasî düzenini kurmaya çalışırken Kürt sorununu etkili bir manivelaya dönüştürebilir. Elbette dezavantajlar da var. En başta varlığı çözümsüzlüğe bağlı olanlar, bir hayat-memat mücâdelesi verecekler. Onları ikna edecek adım ise bir genel af.
'Kürt sorunu çözülecek mi?' sorusuna olumlu cevap vermek için çok fazla gerekçemiz var. İlk iş, çözüme odaklanmış bir dilin, yapıcı bir üslûbun siyâsete egemen olması. BDP’lilerin her söze tehditle başlamaktan vazgeçmesi bu yolda ilk adım olabilir.”
Aydınlık geleceğe doğru hep birlikte…       

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi