Coğrafya Kaderdir!
“Hayallerinizde başarısız olmayacağınızı bilseydiniz, hayallerinizin sınırı olur muydu? Ya da ne kadar uç hayalleriniz olurdu?”
Türkiye’nin yetiştirdiği, yaşayan en büyük matematikçilerden Ali Nesin hocanın şu sözleri her zmana kulaklarımda çınlar;
“Bizlerin veya evlatlarımızın hayata 10-0 yenik başladığımız bir coğrafyada yaşıyoruz. Daha iyi beslenen, en iyi okullarda okuyan, sanat içinde büyüyerek soyut düşüncesini geliştiren, şiddet görmeden ve korkmadan büyümüş rakiplerden bahsediyoruz. Bir okulunun kütüphanesi bizim bütün ilimizdeki kitaplardan daha fazla olan, koşulları her anlamda bizden çok daha iyi olan bir rakipten. Bunları biz nasıl geçebiliriz? Eşek gibi çalışarak…”
Aslına bakılırsa İbn-i Haldun’a atfedilen “Coğrafya kaderdir!” aforizmasını iliklerimize kadar hissediyoruz.
Jeopolitik olarak dünyanın en önemli yerlerinden birinde yaşadığımız aşikar. Ancak bunu avantaja çevirme noktasında ne kadar başarılıyız, tartışılır.
Batıda yetişen herhangi bir gence bakmanız yeterli rekabetin ne kadar adaletsiz olduğunu görmek istiyorsanız.
Ama burada aslolan, “En yakın beş arkadaşının ortalamasıdır insan” sözünden hareketle, Türkiye’deki gibi mutlu azınlığın ulaşabildiği ortamlar değil bunlar. Hemen her çocuğun içerisinde bulunduğu ve kendi zevkleri ile yatkınlığına göre seçerek hayatını yönlendirdiği bir ortamdan bahsediyoruz.
Buradaki en temel etken ise elbetteki eğitim.
Her şeyi bir kenara bırakalım, en başta nasıl bir eğitim hayatımız olması gerektiği hakkında dahi en ufak bir fikrimiz yok! Yapboz tahtasından hallice, son iki yüzyıl içerisinde en fazla üzerinde reform yapılmış bir alandan. En ufak bir millilik olmayan, tamamen bizi oyalamak isteyenlerin istediği şekilde dizayn edilen bir kulvarda bahsediyoruz.
Gençlerimizin ilgi alanlarına veya yatkınlıklarına göre yetiştirilmesi falan zaten bizim açımızdan çok çok ütopik bir durum.
Zayıf olduğu yerlere yükleme yaparak ortalama bireyler üretme peşindeyiz. Bir nevi seri üretim mantığından çıkamayan ve fabrika mantığıyla çalışan bir milletiz.
Sıfır matematik neti ile okuyan yüzlerce “Geleceğin makine mühendisi” var en nihayetinde.
Eee o zaman ne yapmalı?
Yani 10-0 yenik başladığımız bir ortamda bu farkı nasıl kapatmalıyız ki muasır medeniyetler seviyesine çıkalım?
Bir kere hayal kurmaktan vazgeçmemeli. Rahmetli Erbakan hocamın dediği gibi, “Her şey bir hayalle başlar!”
İstanbul’u fethettiren de en neticede büyük bir hayal idi.
Yanında kendisine inanmayan başvezirleri, vezirleri, ailesi, komutanları vs olsa dahi o hedefe kilitlenmiş bir füze gibiyidi adeta.
Ve en nihayetinde gereğini yaptı, nasip oldu, İstanbul fethedildi ve hadise mazhar olundu.
Ya da Kıbrıs. Veya dünya üzerinde keşfedilen herhangi bir şey.
Kendi ülkemize bakın, hepimizin göğsünü kabartan İHA ve SİHA’ları düşünün. Hepsinin temelinde olan şeydir “Hayal”
Bir kere bizden bunu aldılar. Artık hayallerimizi dahi sınırlandırıyor, onlara dahi kota koyuyoruz. Sosyal medyada paylaşılan “On milyonumuz olsa ne yapardık?” videosunu hatırlayın. Hayal kurarken dahi az ile yetiniyor, sınırlarımızı zorlamıyoruz.
Tabi ikinci önemli husus da hayale uygun şekilde çok çalışmak. Ve akabinde dua etmek.
Üçünü birleştirdiğimiz zaman ise, işte o zaman gerçekten rakiplerimizle boy ölçüşebilecek konuma ve yeterliliğe geliriz.
O zaman da işte “Coğrafya kaderdir!” felsefesini bırakır, ya da bunu kendimize bir kaçak tali yol olarak hazırda bekletmeyiz.
Zira hayal ediyoruzdur, ona uygun çalışıyoruzdur ve dua ediyoruzdur.
Gerisi bizim imanımızla bağlantılı, tevekkül.
En nihayetinde kahrı da hoş lütfu da.
Değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.