Cadı Kazanı
Dünya bir cadı kazanı âdeta içinde bin bir türlü fitne-fücur kaynıyor. Sıkıntı ve problemlerin, ölüm ve zulümlerin çoğu Orta Doğu’da, Afrika’da yâni İslam coğrafyasında. Yüreğimiz daralıyor. Gün geçmiyor ki ölüm-zulüm haberi duymayalım. İcra edilenler gazabı ilâhiye dokununca bu sefer deprem ile ikazlar geliyor.
Bugün olanlar geçmişin tekrârı aslında. Hep deriz geçmişten ders alınarak geleceğe yürünmeli diye. Öyle çok çok gerilere gitmeye bile lüzum yok. Geçtiğimiz senelerde Fransa hâmiliğini yaptığı Libya’yı bombaladı, lideri Kaddafi’yi kendi halkına linç ettirdi, ülke iç savaşa sürüklendi ve parçalandı. Buna kızan Rusya inatla Esed’i destekledi, Ukrayna’ya girdi, Kırım’ı ilhak etti. ABD’nin Irak’ta yaptıkları mâlum. O da Saddam’ı ayni âkıbete düşürdü. Sûriye perişan halde, Esed öldüre öldüre ortada neredeyse halk kalmadı. Mısır’a yapılan darbe meşru görülmekte. Bu nasıl iştir?
Yetmedi şimdi yenilerde Suud’un 32 yaşındaki tecrübesiz, yeni yetme prensi ‘ılımlı İslam’ senaryolarına kurban gitme durumunda. İslam’da ‘ılımlı İslam’ diye bir şey var mı Hak aşkına? Batı sürümlü bir senaryo Suud’a dikte ettiriliyor. Bize göre her yer bir yana, bizim kutsallarımızın barındığı o bölge bir yana. Mekke ve Medine gibi kutsallarımızı idâre edenlerin daha sorumlu davranması gerekiyor. Ufacık yapılan bir hata o kutsal diyarları perişan eder. Nitekim Irak’ta, Sûriye’de nice güzelim dînî, kültürel miraslarımız heba oldu. Fakat bu sefer bu sorumsuzluk asla asla affedilemez. Suudîler ne yaptıklarının farkında olmalı.
İslam dünyâsında şu anda İran’ın liderliğinde Şiilik ve Suudi Arabistan öncülüğünde Vahabilik/selefilik mezhepleri taassub hâline geldi. Mezhep taassubu Sûriye, Irak, Yemen’de sıcak savaşa, Lübnan, Pakistan, Bahreyn gibi ülkelerde krize, kaosa dönüştü. Mısır’daki darbeden sonra oradaki siyâsi gerginlik ve ayrışma daha da arttı. En son olarak Suud’un Lübnan’a, Yemen’e yönelik tavırları hatta savaş beklentisi iyice belirginleşti.
İslam ülkelerinin düştüğü bu acınası hallere kim çözüm üretecek? Batılılar ve ABD olmaz her halde değil mi? Dünyâda ölen ve öldürenler Müslümanlar olduğu sürece onlar asla asla çözüm istemezler, ancak bu işe kıs kıs gülerler. Onların bize çözüm diye sundukları her çârede yeni krizler yeni perişanlıklar getirir. Peki, bu dertlerimize kim çâre bulacak. Bulunmalı yoksa İslam ülkeleri uzun süre bellerini doğrultamaz bir âkıbete doğru sürükleniyor.
Terörün üretilmesinde aparat olarak kullanılan, çeşitli istihbarat örgütleri tarafından üretilen DAEŞ, El-Kâide, Eş-Şebap, Boko Haram, PKK, PYD gibi örgütlere sâhip çıkan, destekleyen Batı mı, düşmanımızla kol kola gezen Amerika mı bize çâre bulacak. Gülerler buna? O halde???
İslam Birliği Teşkilâtı, Arap Ligi mi? Müslüman ülkelerin kurduğu bu ortaklıklarda bugüne kadar hiçbir karar alınamadı büyük bir vurdumduymazlık hâkim. Müslüman ülkeleri talan ediliyor, güzelim târihi yerle bir ediliyor, insanların ölmekten başka çâresi yok ve bir şey yapılamıyor. Savaş göstere göstere geliyor. Bizim bile kapımıza dayandı. PYD’ye giden binlerce tır silah nerede kullanılacak? Ha sahi şu bütün dünyânın ittifak ettiği eli kanlı DAEŞ örgütü nereye gitti, nasıl buharlaştı? Veya kim bilir nerelerde bir başka sefere himâye edenleri tarafından hangi İslam ülkesinde neler çıkarmak üzere yeniden konuşlandırılıyor? Belki de adını değiştirip yenileyecekler. Yeter ki Müslümanlar kaybetsin, onlar erisin, yok olsun, bitsin, mahvolsun, kahrolsun. Kalanlarda terörist damgası yesin!!!
Yeter artık!!! Bize mezhepçiliğin her çeşidine ve etnik kimliğe karşı çıkan, ümmetin birliğini savunan, bilge ilim-irfan ve hikmet sâhibi ilim adamları, basiret ve ferâset sahibi korkusuz, yürekli idâreciler lâzım. Câhilce onun bunun kuklası olmuş veya olacak şekilde maşalar değil. Bize adam gibi adamlar gerek. Hatta, hatta Batı’nın yanlışlarına dur diyecek onların olumsuzluklarına dahi çözüm üretecek yüreklere hasretiz. Yolun sonuna gelmeden haydi silkin toparlan ey Müslüman.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.