Boş durma
Hani her söze başladıklarında bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyorlardı ya, geçen yıl yaşadıklarından ibret almadı isen bari bu yıl bir şeyler yap.
Geçen yıl dediğimiz hicri 1442 idi ve 4 gün önce sona erdi.
İyisi ile kötüsü ile hesabı zor verilecek bir yıl oldu Hicri 1442 yılı.
Şimdi Hicri 1443 ü idrak ediyoruz ve 4 gün geride kaldı bile.
Geçen geçti dememek ve bir şeyler yapmak lazım geldiğine inanıyorsan hemen bu günden başlamak gerekecek.
Çünkü zaman gösterdi k, Hicri 1443 de hiç kimse için alelade bir yıl olmayacak.
Eli kolu dolu nimetlerle gelmiş olmasına rağmen Hicri 1442 den fayda elde edemeyenler için hicri 1443 bir öncekinden daha hayırlı ve bereketli fırsatlarla geldi kapımıza.
BU nedenle yeni hicri yılın hepimizin hayatında göstereceği dönüm noktalarını dikkatle takip etmek lazım.
Müslümanların özellikle Hicri 1400 yılından beridir bekledikleri doğum sancıları şimdilerde daha bir kuvvetli hissediliyor.
Her gelen yeni yıl hicri veya miladi olmasına bakılmaksızın hem kişisel olarak insanların, hem milletlerin hem de uluslararası zulüm düzeninin durumunda bir önceki yıldan çok farklı olmayacak diyenler geçen yıllarda olduğu gibi kabuklarına çekilip yenidünya düzenini seyretmeye devam edebilirler.
Hicri 1443 şifrelerini çözerek kesin ve kararlı bir şekilde bu eni hicri yıl geçen yıl gibi olmayacak diyenler ise hem kişisel hayatlarını yenilenecekleri, hem de bu yeni hicri yılın ülkemizin ve dünyanın gündemindeki büyük bir dönüşümden kendilerini ve milletimizi en az zararla geçirebilmeleri için bir takım hazırlıklar yapmalıdırlar.
Hayatımızın en anlamlı ve bereketli yıllarından birisi olsun istiyorsak yapmamız gerekenleri yani var olan potansiyelimizi ortaya çıkaracak görevleri sıralayalım.
Allaha(cc), Meleklerine, Kitaplarına ve Peygamberlerine(as) inandığımız söylediğimize göre içinde bulunduğumuz dini sorgulamak için yaşadığımız halin dini bir yaşayış mı yoksa İslam olarak bildiğimiz şeylerin sekülerizm mi, deizm mi yoksa daha kötüsü ateizm mi olduğundan başlayabiliriz.
Dinimizin İslam, yaşantımızın da İslami bir hayat olduğuna karar vermiş ise şimdi aile hayatımıza bakmak gerekecek.
Aile yaşantımızdan evlatlarımıza verdiğimiz terbiyeye kadar her şey İslam inanç ve Hz. Rasulullah’ın(sav) ahlak ve ev hayatına uyuyor mu uymuyor mu?
Yoksa bir toplumda yaşayan insanlar eninde o toplumda etkin ve egemen durumda olan felsefe ve ideoloji doğrultusunda bir hayat sürer diyerek tuz gölüne düşenlerin tuz olur misalinde olduğu gibi kendimizi ve ailemizi kaybetme aşamasında mıyız?
Allah’ın(cc) emri Peygamberin(sav) kavli ile diyerek başladığımız aile hayatında ve aynı düşüncelerle başlattığımız evlatlarımızın aile hayatlarında aile olmak t ve toplumsallığı kaybetmemek yerine bireyselliğe ve bağımsızlığa önem veriyoruz diyerek kontrolü kaybetmek üzere miyiz?
Yüzyıllardır her fırsatta toplum yapımız saldıran düşmanların yıkamadıkları aile birliğinden sonra saldırdıkları ilk hedefleri kanaat ve kendine yeterlilik psikolojik duvarımızı yok edecek tuzak olan borç batağına eşler ve çocuklar bunları da istediler, şunları da almazsak olmazmış düşüncesiyle boyumuza kadar batmaktan mı çekinmedik?
“Borç yiğidin kamçısıdır” gibi ne idüğü belirsiz bir mazeretin arkasına sığınarak insanları borca, kredi kartı batağına, geçim derdine, işsizliğe ve açlığa mahkûm edenlerin gerçekte o insanların ne kendilerini, ne aile ve evlatlarına, ne de çevrelerine ayıracak vakitleri kalsın, taksit ödeme gününü düşünmekten, kirayı denkleştirme derdinden, çocuklarının okul masraflarını nasıl karşılayacağını hesaplamaktan başka bir şey düşünmeye mecalleri kalmamasıyla nasıl bir şeytani düzen kurmaya başladıklarını düşünemiyor muyuz?
Gençlerin her geçen gün artan fiyatlar nedeniyle evliliği erteledikleri hatta nikâhsız birlikteliklerin basın yayın organları aracılığıyla genç nesilleri haram yollara teşvik ettikleri, modernlik adına flörtün, ahlaksızlığın pençesinde eriyip giden gençlerin yanlış aile politikalarıyla, nafaka kanunlarıyla ve pozitif ayrımcılık adına aileye darbe üstüne darbe indirildiği bir dönemde sessiz mi kalıyoruz?
Ya da belki bütün bunların başlangıcı olarak İslam Dininin başöğretmeni Hz. Peygamberimizi(sav) Kuran adına “bize Kur’an yeter “ sözü ile Kuranın hükümleri ve dini alanın dışında bırakarak İslami toplumda Müslümanların yegâne örneği ortadan kaldırılırken ve İslam toplumunun kurucu nesli olan Sahabe efendilerimizi(ra) yalancılıkla, Allaha(cc) ve Peygamber(sav) ile Kurana ihanetle suçlanırken, Müslümanların irfanından süzülüp gelen 1400 yıllık ilim geleneğini ve mezhep ve Hadis imamlarımız(ra) başta olmak üzere ilim ehlini itibarsızlaştırıp toplumun geleceği yok edilirken 1400 yıl sonra piyasaya sürülen bidat ve hurafeleri yaygınlaştırmaya mı çalışıyoruz.
Nereden mi başlamak gerek.
Gözün nereyi görür elin nereden tutarsa. Yeter ki boş durma.
Bir kez ayağa kalk. O anda nelerin değişmeye başladığını göreceksin..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.