Bir Düğün Gecesi Daha Geride Kaldı!
Bu düğün başka bir düğün. Fanilerin hiçte istemi olmayan ama Hz. Mevlâna’nın Düğün, Vuslat’a erme ve Şeb-i Arus dediğimiz bir günü daha gerilerde kaldı.
O günü anmak ve yankılamakla bizler, Hz. Mevlâna’nın da isteği olan huşu içine girme, varlık ile yokluğun oluşumunu da gözümüz önüne sermiş olmaktayız.
Bu büyük Mütefekkirin dünyada iken olduğu kadar, ayrılışı sonunda da anımlar çoğunluk içinde olmuş.
Anışların devamı için Hz. Mevlâna’nın ilk Semâ ettiği dükkân sahibi, sevdiklerinden ve dünürü de olan kuyumcu Selahattin’in teklifi ile “Mevlevi Dergâhı” kuruluşu ile bu vazife yoğunlaştırmış.
Bu günlere kadar gelen “Düğün günü” de hayatın bir parçası olmuş ve olmakta.
Yurdumuz ve dünyadaki başka yerlerde nasıl anıldı bilemem ama. Yaşamım içinde olan başlangıç 1944 yılında yapılan tek odadan her yıl daha bir gelişme ile bu günler de milyona yakın sevenlerin Konya’ya akışı gözleri doldurmakta.
Öylesine ki; Huşu içinde oluşum duygusu doğdururken, Konya turizmine de büyük katkı âlicenaplığı etmiş oluyor Hz. Mevlâna…
***
Okuyucularım izlemişlerdir. Yazılarım olan “Hz. Mevlâna Vuslat ve Anısının Nostaljisi” ve “Ekranda Mevlâna için söylediklerim” ile KON TV’deki sohbetimden izleyememiş olanlar internetten izleyebilirler.
https://www.merhabahaber.com/Ahmet_Guldag+Hz_Mevlna_Vuslat_ve_Anisinin_Nostaljisi_yazi5884.html
Son yazımda “Mevlâna’nın Ney ve Semâ ile ilgili oluşumlar yanında yapılan vuslat anısı törenlerin deki müşahedelerimi gelecek yazımda izlemeye devam ederiz inşallah.” Demiştim. Bu günde bunları konu edelim.
Semâ etme, tarihlere göre dünyanın çeşitli zaman ve yerlerinde değişik şekiller içinde yapıldığı belirtilir.
Ancak Mevlevî Semâ’sının başlangıcı Hz. Mevlâna’nın dönüşü ile başlar.
Hz. Mevlâna Konya’nın bedesten içi kuyumcularından geçerken bir ses duyar ve bu ses onu derinliğe iter.
Kuyumcunun altına çekiçle vururken çıkardığı ses Hz. Mevlâna’yı o kadar mest ettirmiş ola ki. Zamanın değerli tarihçisi Eflâki’nin (Türbesi Müze Doğusundadır.) Arap harfleri ile yazdığı tarihte ki gibi.
Birden sağ eli omzundan yukarıda havayı avuçlarken sol eli omuzdan aşağı ve el yere dönük olmak suretiyle…
“Hamdım, piştim, yandım” diyerek bir defa döner. Bunu temsil eden resim aşağıdadır.
O günü anmak ve yankılamakla bizler, Hz. Mevlâna’nın da isteği olan huşu içine girme, varlık ile yokluğun oluşumunu da gözümüz önüne sermiş olmaktayız.
Bu büyük Mütefekkirin dünyada iken olduğu kadar, ayrılışı sonunda da anımlar çoğunluk içinde olmuş.
Anışların devamı için Hz. Mevlâna’nın ilk Semâ ettiği dükkân sahibi, sevdiklerinden ve dünürü de olan kuyumcu Selahattin’in teklifi ile “Mevlevi Dergâhı” kuruluşu ile bu vazife yoğunlaştırmış.
Bu günlere kadar gelen “Düğün günü” de hayatın bir parçası olmuş ve olmakta.
Yurdumuz ve dünyadaki başka yerlerde nasıl anıldı bilemem ama. Yaşamım içinde olan başlangıç 1944 yılında yapılan tek odadan her yıl daha bir gelişme ile bu günler de milyona yakın sevenlerin Konya’ya akışı gözleri doldurmakta.
Öylesine ki; Huşu içinde oluşum duygusu doğdururken, Konya turizmine de büyük katkı âlicenaplığı etmiş oluyor Hz. Mevlâna…
***
Okuyucularım izlemişlerdir. Yazılarım olan “Hz. Mevlâna Vuslat ve Anısının Nostaljisi” ve “Ekranda Mevlâna için söylediklerim” ile KON TV’deki sohbetimden izleyememiş olanlar internetten izleyebilirler.
https://www.merhabahaber.com/Ahmet_Guldag+Hz_Mevlna_Vuslat_ve_Anisinin_Nostaljisi_yazi5884.html
Son yazımda “Mevlâna’nın Ney ve Semâ ile ilgili oluşumlar yanında yapılan vuslat anısı törenlerin deki müşahedelerimi gelecek yazımda izlemeye devam ederiz inşallah.” Demiştim. Bu günde bunları konu edelim.
Semâ etme, tarihlere göre dünyanın çeşitli zaman ve yerlerinde değişik şekiller içinde yapıldığı belirtilir.
Ancak Mevlevî Semâ’sının başlangıcı Hz. Mevlâna’nın dönüşü ile başlar.
Hz. Mevlâna Konya’nın bedesten içi kuyumcularından geçerken bir ses duyar ve bu ses onu derinliğe iter.
Kuyumcunun altına çekiçle vururken çıkardığı ses Hz. Mevlâna’yı o kadar mest ettirmiş ola ki. Zamanın değerli tarihçisi Eflâki’nin (Türbesi Müze Doğusundadır.) Arap harfleri ile yazdığı tarihte ki gibi.
Birden sağ eli omzundan yukarıda havayı avuçlarken sol eli omuzdan aşağı ve el yere dönük olmak suretiyle…
“Hamdım, piştim, yandım” diyerek bir defa döner. Bunu temsil eden resim aşağıdadır.
Öyle birandır ki, kuyumcu bu dönüşten duyduğu huşu ile çekicinin altını ezdiğinden haberi bile olmamıştır.
Ne yazık ki “Haktan al halka ver” veya “Havadan al toprağa ver” düsturunu simgelen bu dönüş şekli. Görenlerin izlediği gibi iki el hava da ve ne ifade ettiği anlaşılmaz şekilde dönüşümle ifa edilmektedir.
Ansiklopedi ve Mevlâna’ya ait pek çok kitapta Semâ’nın ne manaları olduğu yazılırken resimlerde de böyle gösterilmesine ve bendenizin yıllar evveli Semâzenlerin dönüşünde de gördüğüm sağ yukarıda sol el aşağıda şekli galiba kolay oluyor diye mi bilmem haybeye havada dönülmekte.
Yıllarca yaptığım uyarı teklifime maalesef “Hayır iki el havada” olmakta diye de vurgulanılmakta. Doğrusuna siz karar veriniz.
Mevlâna bu dönüşünü bir daha açıktan devam ettirdiği görülmemiş. Sadece oğlu, Ş. Tebrizi’nin kaybından doğan üzüntü ile odasında yalnızca döndüğü hatta kendini yerlere vurduğu söylentisi vardır.
Hz. Mevlâna’nın vefatı sonu onu daima anma için Kuyumcu Selahattin’in Çelebiye “bir Mevlevî dergahı kuralım” teklifinin kabulü ile önce sade sesli ilahilerle sonra müzik’i eklenti içinde semâ edilmiş ama bu günkü gibi özel konser verme işlemi asla bulunmamaktadır.
Neden ne gibi düşünce içinde yapılmakta üstelik eğlence haline getirilip salonu alkışlara boğmaları ile Hz. Mevlâna’yı üzüp üzmediklerini düşünmemektedirler.
Ya birde Hz. Mevlâna’yı derinliğine ilim içinde bilenlerin anlatımları yapma yerine siyasetçilerin arenası haline getirilmesiyle de alkışlar çınlamaya devam etmekte!.
Törenin son günü aslında o gün olan 17 Aralık’ta ki izlenimlerimde aynen devamını görmekle beraber bazı müşahedelerimi sunmak isterim.
Şehrin değerli şehremini olan Başkan Sayın Tahir Akyürek, “…bu güne kadar bir milyon üstünde Mevlâna sevenlerimizin ziyareti ile. Hz. Mevlâna “ayırmak için değil, birleştirmek için geldik” buyruğunu yerine getirmiş olmaktadırlar…” derken, Konya’nın değerli Valisi Sayın Aydın Nezih Doğan da… “vicdan azabı çekmemek için her insanın sorumluluklarını yerine getirmesi” gerektiğini belirterek, "Gerçek sevgiye kavuşma günü olan bugün de bütün insanlığın sorunlarının çözülmesini diliyorum…" sözleri ile “hoş geldiniz” konuşması yapmış oldu.
Onlar haklı olarak hoş geldiniz konuşması yaptılar. Hadi birde dış devletlerden gelenlere hoş geldiniz içinde doğrudan konuşmasındaki hitabetliğindeki Hz. Mevlâna duygularını herkesin takdiri içinde sunması olarak değerli Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun “… İnsanlar vardır; onların eserlerine, hayat akışına, gönül dünyasına girdiğiniz zaman bütün insanlığın ortak vicdanına girmiş olursunuz. Onlar tarihi öylesine aydınlatırlar. Hz. Mevlâna zirve insanlardan biriydi. Bütün insanlığın ilgilendiği kadim soruları kendisine soran, onlarla hesaplaşan ve insanoğlunun var oluşuna yepyeni bir anlam kazandıran Hz. Mevlâna’dır..” diye başlayıp uzunca konuşmasını da haklı görelim.
Diğer siyaset sahibi konuşanlara yer vermek acaba yerinde mi idi.?
Birde içlerinden gelen değil de yazılı pusulalardan okuyarak güya konuşmuş olanlardan ana muhalefet partisi liderinin sözlerini bağladığı Mevlâna’nı atfettiği sözleri söylemesi!
Cömertlikte yardım etmede akarsu gibi ol,
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol...
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,
Hoşgörülükte deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol....
Pes bre. Buradaki derin mana ve tavsiyeyi hayatında açıkça yapmamakla kalmayıp içine bile işlememiş ki pusuladan okuyup alkış topluyor!
***
Evet, okuyucular izleyicilerin her söze alkış tutmaları yanında birde hakaret sayabileceğimiz…
Semâzen’delerin girişlerinde kırmızı posta yaptıkları selamı kendilerine sanıp alkışa boğmaları ile her semâ sonunda yine alkış yapmaları ve sözde başımızı örtüyoruz diye yarıdan fazla açık görünüş içinde güya saygı örtümü yapan bayanlar…
İşte bir Düğün Gecesi’ni de böyle geçirmiş olduk.
Bilmem Mevlâna’ya saygı mı duyduk? Yoksa hona hüzün mü verdik?.
Pakistanlı dostum şöyle diyordu;
“Siz düğün gecesini nikâh düğünü merasimine çevirmişsiniz. Yazık ki yazık…”
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Ne yazık ki “Haktan al halka ver” veya “Havadan al toprağa ver” düsturunu simgelen bu dönüş şekli. Görenlerin izlediği gibi iki el hava da ve ne ifade ettiği anlaşılmaz şekilde dönüşümle ifa edilmektedir.
Ansiklopedi ve Mevlâna’ya ait pek çok kitapta Semâ’nın ne manaları olduğu yazılırken resimlerde de böyle gösterilmesine ve bendenizin yıllar evveli Semâzenlerin dönüşünde de gördüğüm sağ yukarıda sol el aşağıda şekli galiba kolay oluyor diye mi bilmem haybeye havada dönülmekte.
Yıllarca yaptığım uyarı teklifime maalesef “Hayır iki el havada” olmakta diye de vurgulanılmakta. Doğrusuna siz karar veriniz.
Mevlâna bu dönüşünü bir daha açıktan devam ettirdiği görülmemiş. Sadece oğlu, Ş. Tebrizi’nin kaybından doğan üzüntü ile odasında yalnızca döndüğü hatta kendini yerlere vurduğu söylentisi vardır.
Hz. Mevlâna’nın vefatı sonu onu daima anma için Kuyumcu Selahattin’in Çelebiye “bir Mevlevî dergahı kuralım” teklifinin kabulü ile önce sade sesli ilahilerle sonra müzik’i eklenti içinde semâ edilmiş ama bu günkü gibi özel konser verme işlemi asla bulunmamaktadır.
Neden ne gibi düşünce içinde yapılmakta üstelik eğlence haline getirilip salonu alkışlara boğmaları ile Hz. Mevlâna’yı üzüp üzmediklerini düşünmemektedirler.
Ya birde Hz. Mevlâna’yı derinliğine ilim içinde bilenlerin anlatımları yapma yerine siyasetçilerin arenası haline getirilmesiyle de alkışlar çınlamaya devam etmekte!.
Törenin son günü aslında o gün olan 17 Aralık’ta ki izlenimlerimde aynen devamını görmekle beraber bazı müşahedelerimi sunmak isterim.
Şehrin değerli şehremini olan Başkan Sayın Tahir Akyürek, “…bu güne kadar bir milyon üstünde Mevlâna sevenlerimizin ziyareti ile. Hz. Mevlâna “ayırmak için değil, birleştirmek için geldik” buyruğunu yerine getirmiş olmaktadırlar…” derken, Konya’nın değerli Valisi Sayın Aydın Nezih Doğan da… “vicdan azabı çekmemek için her insanın sorumluluklarını yerine getirmesi” gerektiğini belirterek, "Gerçek sevgiye kavuşma günü olan bugün de bütün insanlığın sorunlarının çözülmesini diliyorum…" sözleri ile “hoş geldiniz” konuşması yapmış oldu.
Onlar haklı olarak hoş geldiniz konuşması yaptılar. Hadi birde dış devletlerden gelenlere hoş geldiniz içinde doğrudan konuşmasındaki hitabetliğindeki Hz. Mevlâna duygularını herkesin takdiri içinde sunması olarak değerli Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun “… İnsanlar vardır; onların eserlerine, hayat akışına, gönül dünyasına girdiğiniz zaman bütün insanlığın ortak vicdanına girmiş olursunuz. Onlar tarihi öylesine aydınlatırlar. Hz. Mevlâna zirve insanlardan biriydi. Bütün insanlığın ilgilendiği kadim soruları kendisine soran, onlarla hesaplaşan ve insanoğlunun var oluşuna yepyeni bir anlam kazandıran Hz. Mevlâna’dır..” diye başlayıp uzunca konuşmasını da haklı görelim.
Diğer siyaset sahibi konuşanlara yer vermek acaba yerinde mi idi.?
Birde içlerinden gelen değil de yazılı pusulalardan okuyarak güya konuşmuş olanlardan ana muhalefet partisi liderinin sözlerini bağladığı Mevlâna’nı atfettiği sözleri söylemesi!
Cömertlikte yardım etmede akarsu gibi ol,
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol...
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,
Hoşgörülükte deniz gibi ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol....
Pes bre. Buradaki derin mana ve tavsiyeyi hayatında açıkça yapmamakla kalmayıp içine bile işlememiş ki pusuladan okuyup alkış topluyor!
***
Evet, okuyucular izleyicilerin her söze alkış tutmaları yanında birde hakaret sayabileceğimiz…
Semâzen’delerin girişlerinde kırmızı posta yaptıkları selamı kendilerine sanıp alkışa boğmaları ile her semâ sonunda yine alkış yapmaları ve sözde başımızı örtüyoruz diye yarıdan fazla açık görünüş içinde güya saygı örtümü yapan bayanlar…
İşte bir Düğün Gecesi’ni de böyle geçirmiş olduk.
Bilmem Mevlâna’ya saygı mı duyduk? Yoksa hona hüzün mü verdik?.
Pakistanlı dostum şöyle diyordu;
“Siz düğün gecesini nikâh düğünü merasimine çevirmişsiniz. Yazık ki yazık…”
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.