Benim kalbim temiz
Uzun süredir hakkında yazmak isteyip de bunun için cesaretimi bir türlü toplayamadığım bir konu var. Şimdi topladım mı sanki, maalesef hayır ama ‘olduğu kadar’ diyerek başlıyorum kalem oynatmaya. Hoş, burayı kaç kişi okur bilmem ama ‘kral çıplak’ demenin vakti geldi de geçiyor bile, bana sorarsanız. Varsın duymasınlar. Varsın duyanlar da hoşlanmasınlar. Sağduyunuzu ve vicdanınızı yanınıza alıp, ilerleyen satırları takip edin şimdi.
Şu ‘benim kalbim temiz’ meselesi ve bu söze karşı duyulan yoğun öfke… Bunu diyecektim.
Önce, kalbinin temiz olduğu iddiasında bulunan kişi, aslında ne demek istiyordur, bunu düşünelim. Dinin amacı ve ibadetlerin nihai hedefi olan güzel ahlak, yani, kalp temizliği, bende zaten mevcut deniliyordur. Bu ‘zaten’ olan mevcudiyet de, ibadetleri gereksiz kılıyor demeye getiriliyordur, bir bakıma. İbadetlere karşı bir ihtiyaçsızlık ifade edilmek isteniyordur. E, nihai hedefe ZATEN varılmışken, o zorlu yollar neden yürünsün ki boş yere? Haşa!... Gaflet mi demeli buna, küfür mü, ya da ne, bilemedim. Bu kısmı zaten biliyoruz.
Şimdi gelelim esas dillendirilmesinin gerektiğini düşündüğüm kısma, madalyonun öteki yüzüne.
Yukarıda da söylediğim gibi, dinin amacı ve ibadetlerin asıl hedefidir zaten, bu kalp temizliği. “Din güzel ahlaktır” hadisini hatırlayın. İbadetleri hayata entegre edip, bu azıkla birlikte yürünüp varılması gereken yolun sonunda, o kalp temizliği ve güzel ahlak bulunur yani, zaten. Hiç kalp kırmamış olmanın ve herkesin sizden memnun; bastığınız toprağın bile sizden razı olmasının vereceği hafifliği ve huzuru düşünün, bir kere. “İnsanlar sizden razı olmadan, Allah’ın rızasını ummayın” diye bir söz vardır hatta, tam olarak buraya uygun düşen. Kulluk ve insanlık arasında; ibadetler ve kalp temizliği arasında böyle yadsınamaz bir bağ vardır yani. Bir kuşun iki kanadı gibi. Ve unutmayın ki, gaye zaten uçmaktı.
Oysa, tek kanatla uçmaya çalışıp yalnızca yalpalamakla kalan bir ‘kuş beyinlilikle’ karşı karşıyayız, bugün. İbadetlerini büyük bir zahmetten ve özveriden sayıp, bu cömertliklerini(!) yeterli görüp, bunların sayesinde cennete gireceklerini düşünenler… İşte onların, benim kalbim temiz sözüne karşı kustukları öfkenin gerçek sebebi, o kendi emeklerinin hiçe sayılmasına karşı duyulan tepkiden kaynaklanıyor gibime geliyor. Kalp temizliği sözünü duyar duymaz büyük bir rahatsızlık başlıyor. “Ben ki ibadetlerini eksiksiz ifa eden bir insanken ‘kalbim temiz’ demiyorum da, sen kim oluyorsun da bundan söz edebiliyorsun?” enaniyeti, kibiri, had bildirme refleksi ve hıncı ortaya çıkıyor.
Halbuki o ibadetler, yalnızca tek bir merci tarafından değerlendiriliyor. Yalnız O’na kulluk etmiyor muyuz, her rekatta? Yine de, insanlardan alkış toplayıp aferin alarak büyüklenmeye öyle bağımlı bir hale gelmişler ki, güzel ahlakmış, kalp temizliğiymiş falan, önemsenmek için fazla soyut ve uçucu kalıyor herhalde, onlar için. Kimsenin rızası, ahlak ve insanlık, hiç ama hiç umurlarında değil gibi… ibadetleri yeterli görüp, güzel ahlakı önemsiz görenler, bir de, kalp kırıcı ve insanlarca razı olunamayan halleriyle, takındıkları sevimsizlik ve topladıkları tepkiyle, dine de kara bir leke çalıyorlar. “Kötü bir insan namaz kılsa kaç yazar sanki?” dedirtiyor ve vebal alıyorlar. Duymuşsunuzdur.
Sonuç olarak kalp temizliğini ve güzel ahlakı asla yabana atmamak lazım, dinden ve Rıza’dan söz edeceksek. Son sözü, bırakalım da en güzelimiz söylesin şimdi:
“Din, güzel ahlaktır.” (s.a.v.)
NOT: başta bahsettiğim bir türlü cesaret toplayamama durumu, dinle ilgili konuların, insanların en hassas noktaları ve yumuşak karınları olmasından dolaydır. Yine de, bu yazıdaki bu ahlak mevzuunun, o hassaslığa ve yumuşaklığa çok da sert bir darbe olmayacağını, ve zaten, gerçeği gizlememek gerektiğini düşündüm, sonunda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.