Ben aradan çekildim!
Henüz bir zeminin üzerinde görünmemiş, bir düzleme düşüp damlamamış ve fiziksel dünyaya gelip 'merhaba' dememiş nice eser, bir berzahın ardında sırasını bekliyor, sanki.
**
Mesela, resimler... Soyutlar, hiper gerçekçiler ve ikisi arasındakiler... Bunlarla ilgili yazalım.
Daha ortaya çıkmamış olan o eserlerin, yani o 'ruhların' ete kemiğe; renge ve şekle bürünmeye başladıkları süreci düşünelim. Doğum anlarını, boyutumuza geçişlerini...
**
"Tüm o süreç, ressamın kabiliyetine ve tecrübesine bağlıdır" deriz. Öyle değil mi? Oysa, yetenek ve bilgi, eğer yeterince olgunlaşıp pişmişse, 'aradan çekilme' telkinini fısıldar, ressamın kulaklarına. Çünkü bir resim, ressamı, o ete kemiğe bürünüp fiziksel dünyaya gelme sürecine müdahil olmadığı zaman -olduğu değil, olmadığı zaman- kendini daha iyi ortaya koyup, daha çok var oluyor.
**
Ressamın kendi benliği -egosu- resim ile aradan çekildiği zaman, engelsiz ve daha pürüzsüz bir doğum gerçekleşmiş oluyor, yani. Müdahale, resmin kendini açığa vurmasının önünde bir engel gibi.
**
"Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim. "Ressam aradan çekildiğinde, o fırçayı kim tutacak, resim kendi kendine mi meydana gelecek?" diyorsunuz. Cevap vereyim: "aradan çekilmek" derken, insanın kendi ayaklarıyla tamamen gidip uzaklaşmasını kastetmiyorum. Elbette icracı -ressam- fiziksel varlığıyla orada bulunup yeteneğini ve bilgisini konuşturmaya çalışacaktır. Fakat olgunluk düzeyine erişmiş bir sanatçıdan bahsediyorsak, konuşturulan o kabiliyet ve birikim, bilindik notalardan çok daha farklı seslerle tınlayacak ve hatta çoğu zaman duyulmayacaktır bile.
*+
Bilmem anlatabildim mi ama, ressamın, yalnızca temiz bir kanal, egodan uzak bir aracı olması gerektiğini, resmin kendini zaten açığa vuracağını söylüyorum. Bilhassa da, 'soyut' olarak isimlendirilmiş ve çoğumuz tarafından 'anlaşılamayan' resimlerden bahsediyorum. Gerçekçi resimler, sanatçının göz, algı ve bilgi müdahalesine daha fazla maruz kalırlar, ne de olsa. Öyle olması da gerekir zaten.
**
Oysa fiziksel bir zeminin üzerinde kendini var etmiş soyut resimler, şekiller ve çizgilere meftun olan insanı, formdan ve kabul görmüş ebatlardan azade bırakır ve insanın buna karşı gösterdiği direnç, anlayamadığını basit ve hakir görüp küçümseme şeklinde ortaya çıkar. "5 yaşındaki çocuk da bunu yapar." İşte özellikle de bu soyut eserler ve her türlü eserler, ressamı, olgunluk ve ustalık düzeyindeyse, onun o aradan çekilmesiyle kendini daha kusursuz bir şekilde ortaya koyup var olacaktır.
**
Resim örneğini alıp, sıradan bir insanın günlük hayatına da uygulayabilirsiniz. Aslında bunca yazıyı, konuyu sadece buraya bağlamak için yazmıştım. Size oyun ettim. Şaka bir yana, gerçekten de, dünyamıza teşrif eden ve zaten bizi hazır ve bitmiş halde bir yerlerde bekleyen eserler gibi; ilişkilere ve gönül evlerine de ilaç ve ab-ı hayat olacak tüm güzelliklerin, bahsedilen o aradan çekilme süreci sayesinde gerçekleşeceğini düşünüyorum.
**
Ego, aradan çekildiği zaman güzel şeyler oluyor, kısacası. Gerek sanatta, gerek gündelik hayatta. 'Sen susarsan melekler konuşur' diye, dinsel ve sosyolojik bir öğreti vardır hatta. Hemen hemen aynı şeyden bahsediyorum galiba.
**
Bu arada resimlerin özellikle soyut kategorisinde olanların, bu konuya daha uygun düşmesi ve gönül denen mevki ve kavramın da zaten fiziki değil, soyut bir varlık olması da, birbirleriyle örtüşüyorlar, değil mi?Her neyse. Toparlarsak, aradan çıkıp çekilmek, maddi ya da manevi nice eseri ve güzelliği doğuruyor, yaşamlara.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.