Başörtüsü Meselesinin Sosyolojik ve İdeolojik Boyutu
Gerek Anadolu da gerekse yurdun dört bir yanında, kendi çaplarında muhafazakâr bir hayât tarzı yaşayan ailelerin kız çocuklarının fakültede okuma ve memleketinin kalkınmasında katkıda bulunma idealleriyle geldikleri üniversite kapılarından kovulmaları, bireysel bazda insanın içini acıtan bir durumken ülke bazında da utanılacak bir ayıptır. Bunu her zeminde söylüyoruz. Bu ayıbı biran önce bitirmek için hızla hareket edilmeli. Beklenen uzlaşı siyâsi polemiğe düşmeden samimiyetle çözülmeli. Başörtüler değil problem çözülmeli.
Ülkesinde okutulmayan, ikna odalarında ikna edilemeyen, bilinçli ve imkânı yerinde olan kızlar başka ülkelere giderek okullarını bitirdiler. Düşünün o ülkeler bize ne demişlerdir. Müslüman bir ülkede dînin gerektirdiği gibi okunamıyor, kız öğrenciler bir Hıristiyan ülkesine gidip oranın fakültesinde tahsillerine devam ediyorlar. Bu cidden traji komik bir durum! Başörtüsünü açmayıp okulu bırakanlar ise devlet yetkilileri tarafından okuma hakları gasp edilmiş mağdur bir vaziyettedir.
Ülkemizde maalesef muhafazakârlık, ‘mahalle baskısı’ hatta bırakın ‘mahalle baskısı’nı ‘devlet baskısı’ veya ‘ülkenin tek sâhibi kendisi gören vesâyetçi lâik kesimin baskısı’ gibi sosyolojik ve ideolojik nedenlerle bugün taassuba dönüşmüş vaziyettedir. Bunda hiç şüphesiz devrin pompaladığı dayatmacı laik taassubun vesâyetçi tavrının sorumlu olduğunu düşünüyoruz.
Halbuki Başörtüsü meselesi toplumun meselesidir. Bugün yeni bir referandumla halkın önüne bu mesele gitse, halkın % 80’i ‘evet bu ülkenin kız öğrencileri başörtüleriyle okumalıdır’ diyecektir. Halkın bu en tabi hakkını görmezden gelen bir zihniyet ve anlayış kabul edilemez. Yıllardır kanayan bu meseleyi artık kökünden çözmek gerekiyor. Belli kesim bu meselenin çözülmemesi için her sene engel üstüne engel koydu. Devamlı bir şeyler icat ederek meseleyi sürüncemede bıraktı. Yok kamusal alan, yok sâdece üniversitede serbestiyet, orta öğretime böyle bir hak tanınamaz yok devlet kurumlarında başörtüsüyle çalışılamaz yok ne bileyim neler neler… Baktılar artık olmuyor. Maskeler düşüyor. Gerçekler halk tarafından bir bir anlaşılıyor. Kendilerinin sonlarının yaklaştığını ve soylarının tükendiğini anlayınca artık meseleye biraz daha yaklaşır vaziyet aldılar. Bunlara yine de güvenmeyip temkinle yaklaşmak icap eder.
Bilindiği gibi demokratik ülkelerde milli irâdenin tecelli edildiği en üst merci olan ve onun üstünde başka bir gücün olamayacağı Mecliste daha önce ‘başörtüsü’ yasağının kaldırılmasına yönelik yapılan oylamada Meclisin üçte iki çoğunluğu ‘Evet’ demesine rağmen maalesef Anayasa Mahkemesi kendi yetkisini aşarak bu anayasa değişikliğini iptal etti. Birçok hukukçunun bas bas bağırması dahi fayda etmedi. Hatta 411 el, kaosa kalktı diyerek meclisin büyük çoğunluğunun karârını acımasız ve haksız olarak böylesi menfi bir şekilde yorumladılar. Bu zihniyetle nasıl uzlaşı sağlanır bilmem? Herkes birbirini suçluyor. Bu yavrular yıllardır mağdur edildi, başka ülkelere rezil olduk, her türlü telkinâtı ve menfiliği bırakalım. Bunlar bizim evlatlarımız, bu işi oturalım bütün samimiyetimizle çözelim; diyemiyorlar. Yazık, yazık!
Sağcısı solcusu, imanlısı imansızı, Türkü Kürdü, Alevisi Sünnisi, Lazı Çerkezi biz bir arada yaşıyoruz ve bu ülke hepimizin. Biz birbirimizden kopamayız. Bir arada yaşayan kişilerin birbirleriyle bir şekilde uzlaşı ve iletişim içinde olması kaçınılamayan gerçektir. Ancak birbirimize anlayışla ve hoşgörüyle yaklaşmak aradaki sorunları çözmede en lâzım olan şeydir. Devamlı suçlayıcı, aşağılayıcı anlayışsız tarzla sorunlar çözülmez aksine büyür. Aslında bu konuda halk birbirini daha iyi anlıyor ve gâyet anlayışla ve nezâket çerçevesinde birbirleriyle güzel diyalog içerisindeler. Asıl kavga devletin üst kesiminde. Yoksa halk birbirlerine hoşgörülü, başörtülüyle başı açık kol kola gezebiliyor. Meseleyi çözmek istemeyenler konuyu içinden çıkılmaz hâle getiriyorlar. Tabi bu bilerek yapılıyor.
Tekrar ediyoruz, başörtü meselesi toplumun meselesidir. Uygun üslupla uygun zeminlerde en kısa zamanda çözmek lâzımdır. Türkiye derhal bu ayıptan kurtulmalı. İşi sıkıntıya sokan mahkemelerin uyguladığı yanlı kararlardır. Başörtülü kesimi rejim düşmanı olarak pompalayıp, kızlarımızın en tabi hakkını ideolojik olarak değerlendirmek son derece hatalı bir yaklaşımdır. Yine başörtülü kesimi devlete karşı olan potansiyel suçlu olarak lanse etmek hakkaniyetle kesinlikle bağdaşmayan bir tutumdur. Meseleyi sağduyuyla hak ve özgürlükler kavramı içinde ele almak lâzımdır. Yine bu hususu, siyâsi ağızla değil mâkul çözümlerle uzlaşma içersinde bitirmek gerekir. Alt tabandaki uzlaşıyı zâten herkes biliyor. Başı örtülülerle açıklar arasında bir kavga yok dediğimiz gibi kavga üst kademede. Fakat artık sona gelindiği kanaatini taşıyoruz. Bu işin çözülmesinden başka seçenek görünmüyor. Lütfen yöneticiler elinizi vicdânınıza koyunuz, doğru konuşunuz. Uzlaşı için birazcık değişiniz ve empati yapınız.
Değişimi bir ilerleme olarak değerlendiren büyük şâir Thomas Stearn Eliot’a göre; ‘Bir nesle yadırgatıcı gelenin bir sonraki nesil tarafından kolayca kabul edilmesi, kuşakların gösterdiği uyum, insanların mükemmelliğinin göstergesi değildir her zaman. Hatta tersine insanların ahlâkî yapılarının ne kadar zayıf dayanaklara sâhip olduklarının bir nişânesidir bu durum.’ Diyor. Ne kadar doğru! İsteyen istediği şekilde yorumlayabilir.
ODTÜ profesörlerinden İhsan DAĞI beyefendi başörtüsü konusunda uzlaşı yapmak durumunda olanlara şöyle seslenirken bizde kendisine katıldığımızı belirtmiş olalım. “Değişimi ‘uzlaşarak’ sürdürmek niyetinde olanlara açıkça sormak lâzım: Siz başörtüsü yasağının kalkması gerektiği yolundaki uzlaşının neresindesiniz? Eğer siz, açıkça hak ihlâli olan böyle bir konuda, kamuoyu ve Meclis ezici bir çoğunlukla yasağı kaldırmaktan yana bir tutum sergilemişken hâlâ yasağı savunuyor ve büyük uzlaşının bir parçası olmaktan kaçınıyorsanız ‘uzlaşı’ isteme hakkını da imkânını da kaybediyorsunuz. Siz böylesi bir uzlaşı içinde değilseniz, o büyük kitleden hiçbir konuda ‘benimle anlaş da değişimi öyle yap’ deme talebinde bulunamazsınız.
Bundan dolayı o büyük kitle, örneğin yeni anayasayı yaparken sizinle ‘uzlaşı’ arayışında filan olmaz. Siz dünyânın hiçbir yerinde olmayan bir haksızlığı savunurken, bizzat haksızlığa uğrayanların sizin hak taleplerinizi desteklemesini bekleyemezsiniz.” Diyor.
Evet, Cenâbı Hak’kın kanunlarına öncelik vermemek için çırpınanların yarın çok pişman olacakları kaçınılmazdır. Rabb’e kul olmanın ve dünyâda var olmanın dayanılmaz ağırlığını ve sorumluluğunu üzerimizde liyâkatımızla taşımamız için O Kâdiri Mutlak’tan yardım istiyor ve duâlar ediyoruz efendim.
Gününüz, gönlünüz aydın, cumânız mübârek olsun.
Ülkesinde okutulmayan, ikna odalarında ikna edilemeyen, bilinçli ve imkânı yerinde olan kızlar başka ülkelere giderek okullarını bitirdiler. Düşünün o ülkeler bize ne demişlerdir. Müslüman bir ülkede dînin gerektirdiği gibi okunamıyor, kız öğrenciler bir Hıristiyan ülkesine gidip oranın fakültesinde tahsillerine devam ediyorlar. Bu cidden traji komik bir durum! Başörtüsünü açmayıp okulu bırakanlar ise devlet yetkilileri tarafından okuma hakları gasp edilmiş mağdur bir vaziyettedir.
Ülkemizde maalesef muhafazakârlık, ‘mahalle baskısı’ hatta bırakın ‘mahalle baskısı’nı ‘devlet baskısı’ veya ‘ülkenin tek sâhibi kendisi gören vesâyetçi lâik kesimin baskısı’ gibi sosyolojik ve ideolojik nedenlerle bugün taassuba dönüşmüş vaziyettedir. Bunda hiç şüphesiz devrin pompaladığı dayatmacı laik taassubun vesâyetçi tavrının sorumlu olduğunu düşünüyoruz.
Halbuki Başörtüsü meselesi toplumun meselesidir. Bugün yeni bir referandumla halkın önüne bu mesele gitse, halkın % 80’i ‘evet bu ülkenin kız öğrencileri başörtüleriyle okumalıdır’ diyecektir. Halkın bu en tabi hakkını görmezden gelen bir zihniyet ve anlayış kabul edilemez. Yıllardır kanayan bu meseleyi artık kökünden çözmek gerekiyor. Belli kesim bu meselenin çözülmemesi için her sene engel üstüne engel koydu. Devamlı bir şeyler icat ederek meseleyi sürüncemede bıraktı. Yok kamusal alan, yok sâdece üniversitede serbestiyet, orta öğretime böyle bir hak tanınamaz yok devlet kurumlarında başörtüsüyle çalışılamaz yok ne bileyim neler neler… Baktılar artık olmuyor. Maskeler düşüyor. Gerçekler halk tarafından bir bir anlaşılıyor. Kendilerinin sonlarının yaklaştığını ve soylarının tükendiğini anlayınca artık meseleye biraz daha yaklaşır vaziyet aldılar. Bunlara yine de güvenmeyip temkinle yaklaşmak icap eder.
Bilindiği gibi demokratik ülkelerde milli irâdenin tecelli edildiği en üst merci olan ve onun üstünde başka bir gücün olamayacağı Mecliste daha önce ‘başörtüsü’ yasağının kaldırılmasına yönelik yapılan oylamada Meclisin üçte iki çoğunluğu ‘Evet’ demesine rağmen maalesef Anayasa Mahkemesi kendi yetkisini aşarak bu anayasa değişikliğini iptal etti. Birçok hukukçunun bas bas bağırması dahi fayda etmedi. Hatta 411 el, kaosa kalktı diyerek meclisin büyük çoğunluğunun karârını acımasız ve haksız olarak böylesi menfi bir şekilde yorumladılar. Bu zihniyetle nasıl uzlaşı sağlanır bilmem? Herkes birbirini suçluyor. Bu yavrular yıllardır mağdur edildi, başka ülkelere rezil olduk, her türlü telkinâtı ve menfiliği bırakalım. Bunlar bizim evlatlarımız, bu işi oturalım bütün samimiyetimizle çözelim; diyemiyorlar. Yazık, yazık!
Sağcısı solcusu, imanlısı imansızı, Türkü Kürdü, Alevisi Sünnisi, Lazı Çerkezi biz bir arada yaşıyoruz ve bu ülke hepimizin. Biz birbirimizden kopamayız. Bir arada yaşayan kişilerin birbirleriyle bir şekilde uzlaşı ve iletişim içinde olması kaçınılamayan gerçektir. Ancak birbirimize anlayışla ve hoşgörüyle yaklaşmak aradaki sorunları çözmede en lâzım olan şeydir. Devamlı suçlayıcı, aşağılayıcı anlayışsız tarzla sorunlar çözülmez aksine büyür. Aslında bu konuda halk birbirini daha iyi anlıyor ve gâyet anlayışla ve nezâket çerçevesinde birbirleriyle güzel diyalog içerisindeler. Asıl kavga devletin üst kesiminde. Yoksa halk birbirlerine hoşgörülü, başörtülüyle başı açık kol kola gezebiliyor. Meseleyi çözmek istemeyenler konuyu içinden çıkılmaz hâle getiriyorlar. Tabi bu bilerek yapılıyor.
Tekrar ediyoruz, başörtü meselesi toplumun meselesidir. Uygun üslupla uygun zeminlerde en kısa zamanda çözmek lâzımdır. Türkiye derhal bu ayıptan kurtulmalı. İşi sıkıntıya sokan mahkemelerin uyguladığı yanlı kararlardır. Başörtülü kesimi rejim düşmanı olarak pompalayıp, kızlarımızın en tabi hakkını ideolojik olarak değerlendirmek son derece hatalı bir yaklaşımdır. Yine başörtülü kesimi devlete karşı olan potansiyel suçlu olarak lanse etmek hakkaniyetle kesinlikle bağdaşmayan bir tutumdur. Meseleyi sağduyuyla hak ve özgürlükler kavramı içinde ele almak lâzımdır. Yine bu hususu, siyâsi ağızla değil mâkul çözümlerle uzlaşma içersinde bitirmek gerekir. Alt tabandaki uzlaşıyı zâten herkes biliyor. Başı örtülülerle açıklar arasında bir kavga yok dediğimiz gibi kavga üst kademede. Fakat artık sona gelindiği kanaatini taşıyoruz. Bu işin çözülmesinden başka seçenek görünmüyor. Lütfen yöneticiler elinizi vicdânınıza koyunuz, doğru konuşunuz. Uzlaşı için birazcık değişiniz ve empati yapınız.
Değişimi bir ilerleme olarak değerlendiren büyük şâir Thomas Stearn Eliot’a göre; ‘Bir nesle yadırgatıcı gelenin bir sonraki nesil tarafından kolayca kabul edilmesi, kuşakların gösterdiği uyum, insanların mükemmelliğinin göstergesi değildir her zaman. Hatta tersine insanların ahlâkî yapılarının ne kadar zayıf dayanaklara sâhip olduklarının bir nişânesidir bu durum.’ Diyor. Ne kadar doğru! İsteyen istediği şekilde yorumlayabilir.
ODTÜ profesörlerinden İhsan DAĞI beyefendi başörtüsü konusunda uzlaşı yapmak durumunda olanlara şöyle seslenirken bizde kendisine katıldığımızı belirtmiş olalım. “Değişimi ‘uzlaşarak’ sürdürmek niyetinde olanlara açıkça sormak lâzım: Siz başörtüsü yasağının kalkması gerektiği yolundaki uzlaşının neresindesiniz? Eğer siz, açıkça hak ihlâli olan böyle bir konuda, kamuoyu ve Meclis ezici bir çoğunlukla yasağı kaldırmaktan yana bir tutum sergilemişken hâlâ yasağı savunuyor ve büyük uzlaşının bir parçası olmaktan kaçınıyorsanız ‘uzlaşı’ isteme hakkını da imkânını da kaybediyorsunuz. Siz böylesi bir uzlaşı içinde değilseniz, o büyük kitleden hiçbir konuda ‘benimle anlaş da değişimi öyle yap’ deme talebinde bulunamazsınız.
Bundan dolayı o büyük kitle, örneğin yeni anayasayı yaparken sizinle ‘uzlaşı’ arayışında filan olmaz. Siz dünyânın hiçbir yerinde olmayan bir haksızlığı savunurken, bizzat haksızlığa uğrayanların sizin hak taleplerinizi desteklemesini bekleyemezsiniz.” Diyor.
Evet, Cenâbı Hak’kın kanunlarına öncelik vermemek için çırpınanların yarın çok pişman olacakları kaçınılmazdır. Rabb’e kul olmanın ve dünyâda var olmanın dayanılmaz ağırlığını ve sorumluluğunu üzerimizde liyâkatımızla taşımamız için O Kâdiri Mutlak’tan yardım istiyor ve duâlar ediyoruz efendim.
Gününüz, gönlünüz aydın, cumânız mübârek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.