Araplara da gelmiş pırasa!
28 Ocak Pazartesi günü “Kuru soğana muhtacız!” başlıklı yazıma olumlu-olumsuz bir sürü tepki geldi...
Sadece tepki değil, sitem de geldi...
Anlayacağınız, “kuru soğan” yazısının geri dönüşü muhteşem oldu!
Alan da, satan da sitemkar...
İki tarafta kendince haklı...
Bu tepkileri ve sitemleri gönderenler arasında, tüketiciler olduğu gibi, pazarcılar da var, manavlar da...
Tabii ki toptancı esnafı da...
Ama en önemlisi, üzerinde bir sorumluluk taşıyan ve konuya duyarsız kalmayan AK Parti İl Başkanı Hasan Angı'nın serzenişte bulunmasıydı...
Sayın Angı, sözlerine biraz ironi, biraz espri, biraz da gönderme yaparak başladı...
Haklı olduğu taraflar kadar duygusal olduğu taraflar da vardı...
Sonuç olarak; sebze ve meyve fiyatlarının yükselmesinin faturasını aracılara kestik...
Tarladan sofralara gelinceye kadar fiyatlar ikiye veya üçe katlıyorsa, burada ne pazarcının ne de manavın yüzde yüz etkisinin olduğunu düşünmüyorum...
Gerçek olan şu; pahalı...
Buna kimse itiraz edemez...
Kış mevsimi ve doğal afetler nedeniyle seralarda yetiştirilen, özellikle biber ve patlıcan gibi ürünlerin fiyatları malum...
Gerçekten de yanına yaklaşılmıyor ya da yaklaştırmıyor...
Patlıcan, biber ve insanların arasına resmen kara kedi girmiş...
Küsmüşler birbirlerine...
Bazı marketler ise patlıcan ve biberi satmama kararı almışlar...
Sebebi yine aynı; pahalılık...
Ortaya karışık bir durum!
xxx
Patlıcanın ya da biberin fiyatlarını yazıp, sizleri günaha sokmak gibi bir niyetim yok...
Ancak, pazarcı bir kardeşimizle yaptığım ayaküstü sohbette, fiyatları tahmin edebilirsiniz...
Havaların soğuması, yağışlar ve etkili olan fırtınalar nedeniyle fiyatların alıp başını gittiğini, bunun da hem kendilerine, hem de tüketiciye olumsuz yansıdığını söyledi...
Ürünün azalmasının da fiyatları etkilediğini söyledi pazarcı arkadaş...
“Ben 20-25 yıldır bu işi yapıyorum ve ilk defa bu fiyatlara sebze satıyorum” dedi...
Sonra da ekledi...
“Satamıyorum abi” dedi...
“Neden?” dedim, “en iyi müşterilerimden biri sensin, alabiliyor musun?” diye beklemediğim bir yerden gelince soru, sustum...
Başka ne yapabilirdim ki?
Tüketici tepki veriyormuş...
Hem de haklı olarak...
Sonra mı?
Müjdeyi de verdi...
“Havalar ısınınca, fiyatlar düşer!” dedi...
“İnşallah” diyerek, ayaküstü sohbeti noktalık...
Kafa mı yaptı, yoksa gönül mü aldı, bilemiyorum.
xxx
Bir soğan muhabbeti bizi nerelere getirdi...
Eskiden üreteni ağlatan soğan, şimdi de tüketeni de ağlatıyor...
Bundan 10-15 yıl önce yapılan soğan haberleri, genellikle “çiftçinin soğanı tarlada kaldı” başlıklı haberlerdi...
Çifti ve tarlada öbek öbek soğan resimleri servis edilirdi gazetelerin ekonomi sayfalarına...
Ya da ekranlarda soğan çiftçisinin feryadını dinlerdik...
Para etmediği için tarlada çürümeye terkedilerek “rezil” edilen soğan, bugünlerde “vezir”liğinin keyfini çıkarıyor!
Haklı mı?
Tabii ki haklı...
Bir zamanlar yüzüne bakılmıyordu, şimdi yanından bile geçilmiyor.
xxx
Yazımızı bir soğan fıkrası ile bitirelim...
Erzurumlu 5 arkadaş bir araya gelmiş, sohbet ediyorlar...
Laf dönmüş dolaşmış soğana gelmiş...
Sormuşlar birbirlerine, “sen soğanın neresini seversin?” diye...
Birincisi “cücüğünü” demiş...
İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü de “cücüğünü severiz” diyerek, beşinci arkadaşlarının ne diyeceğini merak ederek, gözlerini kendisine çevirmişler...
Kendine has şivesiyle, “Ne bakirsiniz. Bana bişey bırakmadınız ki” demiş...
Gerçekten de öyle...
Pazarlarda olsun, manavlar da olsun, soğanın cücüğü, kuzunun pirzolası gibi kıymetli.