41 Pare Top Atışı
Osmanlı bahriyesinde topla selâmlama âdetinin ilk olarak ne zamandan itibaren uygulamaya başladığını tespit etmek güçtür. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin “Uluslararası Deniz Hukuku”nu uygulama gayretlerinin bir sonucu olarak, merasimlerde atılan toplar artık belli nizama göre icra edilirmiş.
Daha sonra karadan da başlayacak olan top atışı merasimleri, Osmanlı’da iki nedenden dolayı yapılmaktaymış.
Bunlardan ilki Cülûs-ı Humâyûn yani padişahın tahta çıktığı gün, kandiller, bayramlar, Velâdet-i Humâyûn yani padişahın doğum günü gibi önemli günler içindir.
Diğeri ise padişahın ve devlet erkânının deniz gezileri, donanmanın sefere çıkışı ve karşılanışı, yabancı hükümdarların özel günleri, karşılanış ve uğurlanışı gibi önemli olaylar içindir.
Önemli günlerde atılan top sayısı 21 adetmiş. Karşılanış ve uğurlanışta ise atılan top adedi, devlet adamının protokoldeki yerine göre değişmekte. Bir şehzadenin doğumu 5 gün süreli top atışlarıyla müjdelenirken, Cumhuriyet'in 10. yılı kutlamalarında 101 pare top atışı yapılmış.
Tüm bunların yanı sıra, Osmanlı’da Cülûs-ı Humâyûn ve Velâdet-i Humâyûn dışında, önemli günlerde yapılan top atışı ilk olarak 1835 yılında Mevlid kandili nedeniyle gerçekleştirilmiş. Sultan İkinci Mahmud'un emriyle, kandil günü akşam namazından ertesi gün ikindi ezanına kadar, her vakit beşer defa top atılmış.
Bu olay halk arasında öylesine ilgi ve heyecan oluşturmuş ki, Ramazanlarda iftar vakitlerini top atışlarıyla bildirmek de o günden sonra adet haline gelmiş.
Bir savaş aletini, 11 Ayın Sultanı diye adlandırdığımız mübarek bir ayda, kıymetli ve en önemli vakit olan iftar vaktini haber vermek için kullanmak, aynı anda hem asker hem de ince bir ruh halinde olmayı gerektirir.
Osmanlı tarihinin kültürel kısmını okuyan pek çoğumuz zaten dedelerimizin bu meziyetine vakıf. Kapılara asılan çift tokmak en bilindik misalen.
Ama Fatih’in bir fermanı var ki bu konu hakkında, yani bu ince düşünce ve zarafet karşısında oturup ağlamamak elde değil:
“Ben ki İstanbul Fatihi abd-ı aciz Fatih Sultan Mehmet, bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satun aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiinde kâin ve malumu’l-hudut olan 136 bab dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim. Şöyle ki: Bu gayr-i menkulâtımdan elde olunacak nemalarla İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin, tükrükleri üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20’şer akçe alsunlar; ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasp eyledim. Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar bilâ istisna
her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası, ya da mümkün ise şıfayâb olalar. Değilse kendilerinden hiç bir karşılık beklemeksizin darü’l-acezeye kaldırılarak orada salâh buldurulalar. Maazalllah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100 silâh, ehl-i erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-ı vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda balkanlara çıkıp avlanalar ki, zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar. Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şehit ve şühedânın harimleri ve medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizâtihi kendûleri gelmeyûp yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle”
Ecdadın bu ince düşüncesinden ötürü belki de diğer birçok icadın, önceliğin, güzelliğin, zarafetin nasip olduğu gibi iftar topunu akıl etmek de Osmanlı'ya nasip olacaktır.
Hem Osmanlı hem de Cumhuriyet dönemlerinin merasim unsurlarından biri olan top atışlarına halk artık o kadar alışmış, ki atılan top sayısına göre olayları tahmin etmeye başlamış ve ona göre vaziyet alırmış.
Yani diyeceğim o ki, “Nerede o eski Ramazan’lar!” güzellemesi yapılırken, aslında bizim içini boşalttığımız kavramlara da bir daha bakmalı.
İftar saatlerinde top atılmaya başlanması ve bunun günümüze kadar süregelmesi bazıları açısından abesle iştigal olabilir.
Ancak Türklerin Ramazan-ı Şerif’i bir şölen havası içinde kutlaması ve karşılaması, bu aya verilen öneme vakıf olması, 11 ayın sultanını şanına yakışır şekilde ağırlaması asıl çıkarılacak olan derslerdir kanaatimce.
Yoksa isterseniz atom bombası atın iftar saatini belirtmek için, önemini ve güzelliğini gönüllere indiremedikten sonra neye yarar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.