Zihni dinginliğe erişebilmek
Bugün modern hayâtın öznesinde “madde” var. Her şeyin kıymeti harbiyesi maddeyle değer buluyor. Halbuki insan maddi yapılanmadan çok uzak, duygularıyla vâr olan davranışlarıyla kemal bulan bir varlıktır. Siz insanı da tıpkı madde ölçümüyle değerlendirirseniz insanın rûhî yönünü sıfırlamış olursunuz. Bu tabi normal değil.
Ancak insanı maddeye bağımlı hâle getirdiniz mi işte o zaman işler değişiyor. İnsanı dünyânın kölesi hâline sokunca taşlar yerine oturuyor. Maksatlı kişiler kendi oturtmaya çalıştıkları düzenin içine çabucak böylelerini çekebiliyorlar.
Meselâ insanların arzu ve heveslerine hitap edebilmeyi maslahat sananlar insanları tamahkarlıktan, hırstan, aç gözlülükten vuruyorlar. Bunun sonucunda da insanlar kendilerini dünyânın câzibesine kaptırarak ahretlerini hebâ ediyorlar. Maalesef bugün oynanan dünya senaryosunun acı bilançosu bu neticedir.
Günümüzde doğduğundan itibâren insanlar yaşadığı devre ayak uydurmak için müthiş bir efor sarf ediyorlar. Çocukluklarında ‘hiper aktif’ olan, annesinin gülücüklerinden çok tablette kendisine sunulanların sahte tebessümleriyle idâre eden, sevgi yoksunu, kendi hâline terk edilen günün çocuklarının hayâtını, genç olunca da, akıllı telefonlar zapt ediyor. Okumuyor, araştırmıyor, dost edinmiyor, ana-baba nasihatı takmıyor varsa yoksa sosyal medyadaki sanal arkadaşları… Sanki başka bir dünya yok! O yüzden de bugünkü insanlar âdeta bir zihin tutulması yaşıyorlar.
Yetişme çağları iyi bir meslek sâhibi olabilmek için test kitapları arasında geçen sonrasında iyi ve lüks bir ev, araba, evlilik hedefine kitlenen ruhsuz bir gençliğin bir ülkü bir ideal hayâli hiç olmadı, aşılanmadı belki de tuzakçılar bunları istemedi. Hele ahret planı mı? O da ne? ‘Bırak arkadaş hayâtını yaşa, dünyâya bir defa geliyorsun, zihnini boş safsatalarla meşgul etme’ felsefesiyle ömürler ziyan edildi, hayat maddeye ve maddeci inanışa kurban edildi.
Bu ne hazin bir manzara! Ama böylelerinin ahret âkibetleri daha fena olacaktır. Mevla Teâlâ yol yakınken uyandırsın.
Bir ömür dünyânın dayattıklarının peşinde koşmak, aslında ruh taşıyan insanı pek tabi ki yorar, zihnini çalıştıramaz, gözünün önündeki gerçekleri göremez hâle getirir. Ruhu yorulan, mânevî melekeleri boşa çıkan insan kısa zamanda zâhiri hastalıklara düçâr olur. Devamlı bir şeyler elde etmek için koşan-koşturan insanı stres, sıkıntı, kaygı gibi menfilikler sarmalar. Bâzen psikolojik baskılar artar neticede insan canına kast etmeye kadar işi vardırabilir. Kendi derdine düşmüş bu tür insanlara günümüzde sık rastlanır. Böyleleri ancak kendileriyle uğraşırlar başkaları mağdurmuş, muhtaçmış asla onlarla ilgilenmezler. Onlara kendi dertleri yeter.
Efendim bilindiği gibi dünya düşkünlüğü fedâkarlığı, diğergamlığı ortadan kaldırır. Kafalarında dünya olanlar dünyâya hükmedemezler. Onlar zâten dünyânın tahakkümü altındadırlar, dünyâya nasıl hükmetsinler? Müslümanlar niçin bu haldeler konu bu boyutuyla daha iyi anlaşılmalıdır.
Hakiki Müslüman’ın her işi ölçülü ve dengeli olmalıdır. Müslüman ne dünyâya yeterinden fazla düşkün olmalı ne de dünyâyı bırakmalı. Dünya kazanılması gereken amaç değildir bizim için ancak ahretimizi kazanmak için helal çerçevede bir araçtır. Bu gözle bakarsak Kur’an’daki ‘vasat ümmet’ tâbirini yakalayabiliriz. Aksi hüsrandır. Dünya sevgisinin sonu yoktur. Doyumsuz duygu ve isteklerin terbiye edilmesi lâzımdır Tabi bu da zihni bir bilinç ile mümkün olabilir.
İnşaALLAH bu zihni dinginliğe erişebilmek niyâzıyla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.