Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Yeni Yetişen Kürt Gençleri Bizleri Endişelendiriyor

Yeni Yetişen Kürt Gençleri Bizleri Endişelendiriyor

Uzun zamandır sokaklarda Kürt çocuklarının ırkçı ve şöven kültürünün dayatmasıyla karşı karşıya bulunduklarını ve Türk düşmanı olarak yetiştirildiklerinden bahsediyoruz. Sürekli Kürt milliyetçiliğinin pompalandığı, Türklere karşı kin ve nefret tohumlarının aşılandığı bakışlarında bile en ufak tebessümün olmadığı, sevgisiz ve acımasız bir görüntü sergileyen bu yeni yetişen nesil yâni Kürt gençleri bizleri hakikaten endişelendiriyor. Çoğu kimse burayı önemsemiyor. En ufacık bir mesajla sokaklara fırlayıp içinde yaşadığı ülkenin her birimine gözünü kırpmadan zarar verebilecek potansiyel bir tehlikeli gençlik var karşımızda. Bu gençler adına bir alarm işâreti. Kürt aydınlarının yıllardır ektikleri bu mu olmalıydı? Bu ne hazin bir manzara! Büyükler adına da derhal sonlandırılması gereken vahim bir durum.
Turgut Özal Üniversitesi, Siyâset Bilimi Öğretim Görevlisi Sayın Mahmut Akpınar’ın ‘Güneydoğu’da yükselen ırkçılık ve gönül köprüleri’ isimli makâlesini faydasına binâen aynen alıyoruz:
‘Irkçılık ve şovenizm, bizim medeniyetimizin ürünü değildir. Batı'dan ithaldir. Bünyemize enjekte edilmiş, nesillerimize aşılanmaya çalışılmıştır. Irkçılığın en katısı Tek Parti döneminde güya Türklük adına, ama Türklere rağmen yapılmıştır. İnsanımızı kendi değerlerinden, kültüründen, inanç sisteminden koparıp muhayyel bir Türklük şablonuna sokmak isteyen zihniyet, bu uygulamalarla Kürt şovenizminin tohumlarını da ekmiştir. Ancak ırkçılık, şovenizm, marjinal kesimler hâriç, bu topraklarda hiçbir dönemde kitlelerden ilgi ve destek görmemiştir. Ancak Türkiye'de bir ırk üzerine organize olmuş, politikanın ve propagandanın bütün araçlarını bir bölgenin şovenleştirilmesi, politize edilmesi için kullanan bir parti/zihniyet var. "Halkların Kardeşliği"nden bahseden bu silahlı-siyâsi hareket, kardeş kavgasını körüklemekte, ülkede gerilimli ortamlar oluşturacak keskin beyanatlar vermekte; "başkaldırı"dan, "isyan"dan bahsetmektedir. Oluşturduğu gerilim ve kavga ortamından ırkçı, tahripkâr, başkasına hayat alanı bırakmayan, protest bir gençlik devşirmektedir. Kimseyi umutsuzluğa sevk etmek istemem, felaket tellallığından hazzetmem; ancak bugün Türkiye'de, Güneydoğu’da pozitivist, Kürtçülüğü merkeze alan, devlete âit, Türk'e dâir her şeye nefretle yaklaşan yeni bir nesil yetişiyor.
BDP'liler "Bizden sonra diyalog kuracak nesil bulamayacaksınız!" diyorlar, doğru; zira çok sistematik bir şekilde böylesi bir nesil üretiyorlar. "Siyâset Akademisi", "Kültür Merkezi" dedikleri yerlerde, sokaklarda, mahallelerde örgüt propagandası yapıyorlar ve granit gibi, ülkeden, İslam'dan, toplumdan kopuk militanlar yetiştiriyorlar. Maalesef bunun karşısında duran, tedbirler geliştiren yok! Devletin ihmâli ve mâkul Kürtlerin sindirilmesi sonucu her şeyini Kürt kimliğine ve Kürt vurgusuna bina eden bir nesil geliyor. Böyle bir nesrin yetişmesinde vebal, bölge halkını örgütün insafına terk edenlerindir. Zemin kayması çok da eski değil. Önceleri terör vardı, ama örgüt bölgede marjinaldi, ayrılıkçı ve ırkçı düşünceler yeşeremiyordu. Öcalan'ın yakalanmasından sonra, özellikle son 5 yılda Kürt şovenizmi hız kazandı. Örgüt ve uzantıları tehdit ve sindirme ile Kürtleri ezdi, korkuttu, sesini kıstı. Temel görevi vatandaşının güvenliğini sağlamak olan devlet/ hükümet örgütün baskısını kır(a)madı. Haraçlar kesildi, yargılamalar yapıldı, insanlar örgütten zarar görmemek için sükûtu tercih etti. Örgüt, belirli bölgeleri kurtarılmış alanlar haline getirdi; başkasına hayat hakkı tanımadı; Kürt gençlerini bir fanusa sokarak, sürekli ajitasyona ve propagandaya mâruz bıraktı.
Bölgede sâdece devlet adına değil, İslam ve geleneksel değerler adına da zemin kayıyor. Örgütün karşısında durabilecek feodal yapılar ve dini kurumlar devletin de katkısı ile tahrip edildi. Kanaat önderleri, ağalar, şeyhler, meleler ya etkisiz hâle getirildiler veya örgütün yörüngesine girdiler.
Siyâsetçiler ve aydınlar, durumun vahâmetinden yeterince haberdar değiller. Liberal aydınlar PKK-KCK'nın silah ve şiddete dayanarak toplumu dönüştüren faaliyetlerini "demokratik çalışmalar" olarak görmeye/göstermeye devam ediyorlar. Ülkede faaliyet gösteren STK'lar, dini gruplar elden giden bu nesle yeterince yatırım yapmıyor. Cemaatler, camialar faaliyetlerini batıda yoğunlaştırmış, sırtını varlıklı kesimlere dayamış durumdalar O bölgeden neş'et etmiş, aslı oralardan tasavvuf ekolleri bile bölgeye yeterli ilgiyi göstermiyor. Devletin güvenliği sağlayamaması, imamları öldürülmekten, yurtlan yakılmaktan koruyamaması, tam da örgütün istediği şekilde ekonomik ve sosyal çözümlerin geliştirilmesini engelliyor.
Örgüt ve uzantıları Stalinist yöntemlerle bölgenin önemli bir kısmını teslim almış durumda. Eğer devlet, STK'lar, cemaatler bir süre daha geç kalırlarsa Güneydoğu’da BDP'lilerin dediği gibi oturup uzlaşacak, konuşacak kimseler bulamayacağız. Bir proje tıkır tıkır işliyor; ayrılıkçı Kürt kartına yatırım yapanlar hedeflerine yürüyorlar. Mâkul, mağdur Kürtler örgüte karşı sesini çıkaramıyor; ülkedeki hamiyet sâhibi kesimler fecaatin farkında değiller. İdâre-i maslahatçı yaklaşımlarla nesiller kaybediliyor, toplumsal zemin kayıyor...
KCK operasyonları, son dönemde terörle mücâdelede yapılanlar vatandaşı epeyce rahatlattı. Ama şiddet yanlısı Kürtler ve onların liberal görünümlü dostları meseleyi "Kürt siyâsetine baskı" olarak takdimde çok başarılılar. Korku atmosferi bölgeyi terk etmediğinden, hâlâ asgari can ve mal güvenliği sağlanamadığından, halk KCK operasyonlarından memnuniyetini bile dile getiremiyor. Buna mukâbil STK, cemiyet ve camiâların bölgeye ilgisi ve çabalan yetersiz. Bu durumda boşluğu çok iyi örgütlenmiş PKK ve uzantıları dolduruyor.
Devlet/hükümet bölgeye epeyce şey yaptı ise de, yeterli değil. Hakkâri'de istihdam oluşturacak bir tek fabrika yok. 1990'larda yaşanan acı olaylardan dolayı devlete dâir her şeye şartlı bir bakış var. Problemin sâdece devlet eliyle çözülmesi mümkün görünmüyor. Devlet/hükümet Kürtlerin haklarının önündeki engelleri kaldırmalı, asâyiş ve güvenliği sağlamalı, ama ekonomik ve sosyal problemlerin çözümü için özel sektörü, STK'ları bölgeye çekmeli, onlara imkânlar hazırlamalı, avantajlar tanımalı. Problem derinlerde ve gönüllerde, gönüllerin tâmiri için gönüllülerin, sosyal sorumluluk sâhibi STK'ların, câmia ve cemiyetlerin devreye sokulmasına ihtiyaç var. Yoksa örgüt bin yılda kurulan köprüleri tahrip ediyor; bağları koparıyor...’
Haksız mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi