Yeni Eğitim Sistemi
Geçen cuma günü akşama doğru kesintili 4+4+4 12 yıllık zorunlu eğitim TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Milletimiz için hayırlı olsun. Şükürler olsun, şafak sökmek üzere, artık karanlıklar üzerimizden tek tek sıyrılıp gidiyor! Sabah yakın; her şey aslına rücu edecektir. Bu durum gösteriyor ki, eşyanın tabiatını değiştirmeye kalkışan hiçbir kuvvet uzun müddet ayakta kalamaz; bir gün devrilir. Bunu yaşıyoruz. Yüzler gülüyor; gelecekten ümitli. Müslüman hiçbir zaman ümidini kesmez. Çünkü Müslüman demek, Allah’tan ümidini kesmeyen insan demektir. Keserse imanında bir zaaf var, demektir.
Geçen yazımda ifade ettiğim gibi sekiz yıllık kesintisiz eğitimin amacı, Kur’an Kursların ve İmam Hatip Liselerin önünü kesmekti. Yani öğrencinin on beş yaşına kadar Kur’an-ı Kerim’i öğrenmesini ve din eğitimi almasını önlemekti. Zamanı gelince kesintisiz eğitimi 12 yıla çıkartarak on sekiz yaşına kadar din eğitiminden mahrum etmekti. Bu durum fıtrata aykırı, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırıdır. Bu düşüncenin bilimsel bir yönü de yoktur. Allah kelimesi anıldığı zaman tüyleri diken diken olan CHP’nin bir ürünüdür.
Bu ülkede Cumhuriyet ilan edildikten sonra resmi ideolojinin yerleşmesi için 1950’den önce ezan Türkçeye çevrildi. Din eğitimi yasaklandı. Camilerde Kur’an-ı Kerim’i öğrenme yasaklandı. Uymayanlar ağır bir şekilde cezalandırıldı. Camilere kiliselerde olduğu gibi sıralar konmaya, bu mekânlara müzik aletleri yerleştirilmeye çalışıldı. Hâsılı, dinden olan bütün izler silinmeye çalışıldı.
Milletimizin direnmesiyle 1950’de ezan aslına rücu etti. İmam Hatip Okulları, Kur’an Kursları, Yüksek İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri açıldı. Rejim, yapısı gereği zaman zaman bu eğitim kurumlarını tırpanladı ve 28 Şubat ile boğazladı. Bu durum, bin yıl sürecek, dedi. Sürmedi. Kısa zamanda yıkıldı. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim sona erdi.
Önümüzdeki yıl başlayacak yeni eğitim sistemi ile bu kurumlar canlandırılacak, ortaokul ve lisede seçmeli olarak Kur’an-ı Kerim dersi ve Hz. Peygamber’in Hayatı okutularak bu kurumlar da canlandırılacaktır. Yeterli mi? Hayır zaman içerisinde bu derslerin yanında seçmeli olarak Din dersi ve Akait gibi dersler de konulacaktır. Çünkü on beş yaşına kadar öğrenci ilmihal bilgileri dediğimiz inanç, ahlak, ibadet, haram ve helal ile ilgili bilgileri bilmesi üzerine farzdır. Söz konusu yaşta öğrenci mükelleftir, yaptıklarından sorumludur. İlim tahsil etmek ise farz-ı kifayedir. Bu sebeple fazlasını ilim tahsil etmek isteyen öğrenciler öğrenir.
Türkiye, yalnız Kur’an Kursları’nda ve İmam Hatip Liseleri’nde okuyan çocuklardan ibaret değildir. Bu kurumlarda okuyan öğrencilerin diğer okullarda okuyan öğrencilere göre yüzde oranı tahminen yüzde ikiyi geçmez. İnsan sadece okuma yazma öğrenmekle, pozitif ilimleri bilmekle cehaletten kurtulamaz; lehinde ve aleyhinde olan bilgileri de bilmesi lazım. Yani helal ve haramı bilmesi gerekir. O zaman cehaletten kurtulur. Diğer okullarda okuyan çocuklar, neden din eğitiminden mahrum bırakılarak cahil kalmasına göz yumuluyor? Rejim için insan bu şekilde feda edilir mi? Bir sistem insan fıtratına aykırı ise onu ayakta tutmanın bir manası var mı? İnsanı, fıtrata aykırı sistemlerin kölesi kılmak zulüm değil mi?
Laiklik yüzünden söz konusu dersler seçmeli oldu. Demek ki, laiklik, bu aziz milletin tepesinde halen Demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır! Türkiye’de laiklik, İslam’ın üzerine atılmış bir beton gibi algılandığı için din ve vicdan hürriyeti kısıtlandı, rejimin musluklarının patlamaması için açılan Kur’an Kursları ve İmam Hatip Liseleri zaman zaman tırpanlandı.
Kapsamı genelde yurttaşlık bilgisinden ibaret olan Din kültürü dersi bile çok görüldü. Laik bir ülkede bu ders bile zorunlu olamazmış, seçmeli olmalıymış. Malum çevreler sürekli bu propagandayı yaptılar ve bu dersin kaldırılması için şimdiye kadar çalıştılar. “Su uyur, düşman uyumaz.”
Kur’an-ı Kerim, âlemler için bir öğüt ve rehber, müminler için bir şifa kaynağıdır. Anlaşılması, idrak edilmesi, üzerinde düşünülmesi, akledilmesi ve tatbik edilmesi için gönderilmiştir. Raflarda tutulması ve süslü torbalarda duvarda asılı kalması için gönderilmemiştir.
Mehmed Âkif şöyle der:
İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de
Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetler de
Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kuran’ın
Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın
Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için.
Kur’an-ı Kerim, diri olanları uyarmak ve kâfirlerin cezayı hak ettiğini bildirmek için gönderilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurur: “(Kur’an-ı Kerim) diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler (diye gönderilmiştir.)” (Yâsîn:70)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Bu rahmetten çocuklarımızı mahrum etmekten daha büyük bir zulüm; daha büyük bir cehalet olabilir mi? Hâlâ akletmeyecek misiniz, Ey CHP? Yazık. Hem kendinize ve hem de aziz milletimize, resmi ideoloji adına, zulmediyorsunuz.
Geçen yazımda ifade ettiğim gibi sekiz yıllık kesintisiz eğitimin amacı, Kur’an Kursların ve İmam Hatip Liselerin önünü kesmekti. Yani öğrencinin on beş yaşına kadar Kur’an-ı Kerim’i öğrenmesini ve din eğitimi almasını önlemekti. Zamanı gelince kesintisiz eğitimi 12 yıla çıkartarak on sekiz yaşına kadar din eğitiminden mahrum etmekti. Bu durum fıtrata aykırı, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırıdır. Bu düşüncenin bilimsel bir yönü de yoktur. Allah kelimesi anıldığı zaman tüyleri diken diken olan CHP’nin bir ürünüdür.
Bu ülkede Cumhuriyet ilan edildikten sonra resmi ideolojinin yerleşmesi için 1950’den önce ezan Türkçeye çevrildi. Din eğitimi yasaklandı. Camilerde Kur’an-ı Kerim’i öğrenme yasaklandı. Uymayanlar ağır bir şekilde cezalandırıldı. Camilere kiliselerde olduğu gibi sıralar konmaya, bu mekânlara müzik aletleri yerleştirilmeye çalışıldı. Hâsılı, dinden olan bütün izler silinmeye çalışıldı.
Milletimizin direnmesiyle 1950’de ezan aslına rücu etti. İmam Hatip Okulları, Kur’an Kursları, Yüksek İslam Enstitüleri ve İlahiyat Fakülteleri açıldı. Rejim, yapısı gereği zaman zaman bu eğitim kurumlarını tırpanladı ve 28 Şubat ile boğazladı. Bu durum, bin yıl sürecek, dedi. Sürmedi. Kısa zamanda yıkıldı. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim sona erdi.
Önümüzdeki yıl başlayacak yeni eğitim sistemi ile bu kurumlar canlandırılacak, ortaokul ve lisede seçmeli olarak Kur’an-ı Kerim dersi ve Hz. Peygamber’in Hayatı okutularak bu kurumlar da canlandırılacaktır. Yeterli mi? Hayır zaman içerisinde bu derslerin yanında seçmeli olarak Din dersi ve Akait gibi dersler de konulacaktır. Çünkü on beş yaşına kadar öğrenci ilmihal bilgileri dediğimiz inanç, ahlak, ibadet, haram ve helal ile ilgili bilgileri bilmesi üzerine farzdır. Söz konusu yaşta öğrenci mükelleftir, yaptıklarından sorumludur. İlim tahsil etmek ise farz-ı kifayedir. Bu sebeple fazlasını ilim tahsil etmek isteyen öğrenciler öğrenir.
Türkiye, yalnız Kur’an Kursları’nda ve İmam Hatip Liseleri’nde okuyan çocuklardan ibaret değildir. Bu kurumlarda okuyan öğrencilerin diğer okullarda okuyan öğrencilere göre yüzde oranı tahminen yüzde ikiyi geçmez. İnsan sadece okuma yazma öğrenmekle, pozitif ilimleri bilmekle cehaletten kurtulamaz; lehinde ve aleyhinde olan bilgileri de bilmesi lazım. Yani helal ve haramı bilmesi gerekir. O zaman cehaletten kurtulur. Diğer okullarda okuyan çocuklar, neden din eğitiminden mahrum bırakılarak cahil kalmasına göz yumuluyor? Rejim için insan bu şekilde feda edilir mi? Bir sistem insan fıtratına aykırı ise onu ayakta tutmanın bir manası var mı? İnsanı, fıtrata aykırı sistemlerin kölesi kılmak zulüm değil mi?
Laiklik yüzünden söz konusu dersler seçmeli oldu. Demek ki, laiklik, bu aziz milletin tepesinde halen Demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır! Türkiye’de laiklik, İslam’ın üzerine atılmış bir beton gibi algılandığı için din ve vicdan hürriyeti kısıtlandı, rejimin musluklarının patlamaması için açılan Kur’an Kursları ve İmam Hatip Liseleri zaman zaman tırpanlandı.
Kapsamı genelde yurttaşlık bilgisinden ibaret olan Din kültürü dersi bile çok görüldü. Laik bir ülkede bu ders bile zorunlu olamazmış, seçmeli olmalıymış. Malum çevreler sürekli bu propagandayı yaptılar ve bu dersin kaldırılması için şimdiye kadar çalıştılar. “Su uyur, düşman uyumaz.”
Kur’an-ı Kerim, âlemler için bir öğüt ve rehber, müminler için bir şifa kaynağıdır. Anlaşılması, idrak edilmesi, üzerinde düşünülmesi, akledilmesi ve tatbik edilmesi için gönderilmiştir. Raflarda tutulması ve süslü torbalarda duvarda asılı kalması için gönderilmemiştir.
Mehmed Âkif şöyle der:
İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de
Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetler de
Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kuran’ın
Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın
Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için.
Kur’an-ı Kerim, diri olanları uyarmak ve kâfirlerin cezayı hak ettiğini bildirmek için gönderilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurur: “(Kur’an-ı Kerim) diri olanları uyarsın ve kâfirler cezayı hak etsinler (diye gönderilmiştir.)” (Yâsîn:70)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Bu rahmetten çocuklarımızı mahrum etmekten daha büyük bir zulüm; daha büyük bir cehalet olabilir mi? Hâlâ akletmeyecek misiniz, Ey CHP? Yazık. Hem kendinize ve hem de aziz milletimize, resmi ideoloji adına, zulmediyorsunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.