Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Pandemi dersi

Pandemi dersi

Pandemi günden güne artmaktadır. Bazı evrelerde pik yapmaktadır. Bu durum karşısında dünya çaresiz kalmaktadır. Bir taraftan aşı geliştirmesi çalışması sürerken, bir taraftan da maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyulması istenmektedir. Bunlar güzel şeylerdir. Hiç kimsenin itirazı olamaz.

Aşı geliştirme çalışmasında Türkiye’de vardır. Önde giden ülkeler, Çin, ABD ve Rusya’dır. Neden bu ülkeler öndedir, hiç düşündünüz mü? Söz konusu devletler zengin diyeceksiniz.

Zenginlik, gelişmişlik, iktisadi kalkınma, askeri ve siyasi yönden diğer ülkelere karşı üstünlük insan unsuru ile mümkündür. Yani beşeri sermaye ile mümkündür.

Beşeri sermaye olmadan iktisadi kalkınma olamaz. Çin’in nüfusu bir buçuk milyara yaklaştı. Türkiye’nin nüfusu kadar dâhisi vardır. Bu durumda biz mi aşı geliştirme hususunda önde olacağız, yoksa Çin mi?

Beşeri sermayenin sağlıklı olabilmesi için bir medeniyet iddiamızın olması gerekir. Bir medeniyet iddiası olmayan bir milletin elindeki beşeri sermayeyi tutamaz. Bir medeniyet iddiası olan ülkeler, elinizden yetişmiş insan sermayesini kapar. Buna beyin göçü denmektedir.

Nitekim Türkiye’nin beşeri sermayesinin bir kısmını ABD, Çin, Rusya ve Almanya gibi gelişmiş ülkeler değerlendirmektedir.

Türkiye artık toparlanmalı. Türkiye’nin bir medeniyet iddiası olmalı. Batı’nın bir parçası olmaktan artık kurtulmalı. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi Batı’nın medeniyetine sarılmanın bir anlamı yoktur.

Taklitçilik, dermanı olmayan bir hastalıktır. İlk önce biz, biz olmalıyız. Yani kimliğimiz belli olmalı. Kimliği belli olan ülkelerin, belli bir medeniyeti vardır, onu geliştirmeye çalışmaktadırlar.

Türkiye’de ittihat ve terakki zihniyeti tarihimizi Cumhuriyetle başlatıyor. Eski Türk tarihini kabul etmekle birlikte Selçuklu ve Osmanlı tarihini yok saymaktadır. Aradan bu tarihimizi görmezlikten gelmektedir.

Resmi ideolojiyi yerleştirmek için Demirel’in dediği gibi Osmanlı’yı kötüledik. Kısacası Selçuklu ve Osmanlı tarihimizden güzel olan ne varsa kötüledik. Bu bağlamda alfabemizi kötüledik. Hilafete tu kaka dedik. v.s.

Batılılaşma Cumhuriyetle değil, Tanzimat’la başlamıştır. Tanzimat miladdır. Halen sürmektedir. İstanbul Sözleşmesi ile de insan fıtratına aykırı gayrimeşru ilişkiler yasallaştırıldı ve kanun güvencesi altına alındı. Daha doğrusu meşrulaştırıldı.

Dünya, hastalıkların çıkış sebebini araştırma yerine, o hastalığı tedavi etme yollarını araştırmaya başladı. Bunun sebebi ekonomiktir. O hastalığın ilacını ve aşısını bularak diğer gelişmekte olan ve az gelişmiş fakir ülkeleri sömürmektir.

Mesela AİDS hatalığı fıtrata uygun olmayan birleşmeden meydan gelmektedir. Bu hastalığı önlemenin yolu, nikâh müessesesini geliştirmekti. Bu yönde bir çalışma var mı? Homoseksüellik, lezbiyen gibi insan fıtratına aykırı birleşmeler yasaklanmış olsaydı çoktan AİDS hastalığı tarihe karışacaktı ve insanca hayat tarzı benimsenmiş olacaktı.

Tabi bu durum emperyalistlerin işine gelmez. Onların istidadı gereği insanlığı sömürmektir. Batılı emperyalist devletlerin tarih boyunca insanlığı nasıl sömürdüğü ortadadır. ABD, Suriye petrollerine konmak için o mübarek topraklardadır. Rusya, tarihi emeli olan sıcak denizlere inme ülküsünü gerçekleştirme aşamasında. Bu konuda ABD ile yarış halindedir. Çin ahtapot gibi iktisadi yönden dünyayı sarmış vaziyettedir.

Fransa Afrika’yı kaybetmek istememektedir. Bu emperyalist devlet, halen mazlum Afrika ülkelerin kazancının %’ de seksenini sömürmektedir. Kendisine diren liderleri ihtilal ile devirmektedir. Daha dün Cezayir’de, Tunus’ta milyonlarca insanı öldürdü. Kuma gömdü, sıcağın altında hemen can vermemesi için başlarına su dökerek işkence ile ölmesini sağladılar… Nükleer silahların tesirini ölçmek için Cezayirli vatandaşları kovboy olarak kullandı.

Duyumlarımıza göre pandemi aşısının tesiri mazlum Afrika ülkelerinde kullandıktan sonra beyaz emperyalistlerin üzerinde kullanacaklarmış. Bu mantığa bakın. Bu istidatta olan emperyalistlerle dünya barışı gerçekleşebilir mi? Bir makalede okudum. Bizimkiler, burnumuzun dibindeki meis adasını, dünya barışına katkıda bulunmak için İtalyanlara vermişler. Adalar Abbasilerden beri Müslümanlarındır.

Türkiye, bu durumları dikkate alarak bir medeniyet iddiasında bulunması gerekir. Bulunursa o zaman Çin gibi nüfusumuz hızlı bir şekilde artar. Hala Türkiye’de ittihat ve terakki zihniyeti hâkim durumda olduğu için bakın bu zihniyetin mensupları ne diyor: “Efendim, Türk kadınının yılda doğurma oranı 1,5; Suriye kadınının doğurma oranı 2,5; Türkiye’ye sığınan Suriye kadınının doğurma oranı5,5 demektedirler.

Evlilikten maksat çocuk edinmektir, sadece nefsi teskin etmek değildir. Bu kafa ile gittiğimiz için evlenme yaş oranı otuza yaklaştı hatta otuzu geçmiştir, kırka yaklaştı. Evlenenlerin ekseriyeti bir veya iki çocukla yetinmeye çalışmaktadır.Bunun sebebi bir medeniyet iddiamızın olmayışıdır. Ömer Seyfettin’in dediği gibi bize bir ideal, bir mefkûre yerine iyi bir hayat tarzını elde etme yolları öğretildi. Ömer Seyfettin, bu yüzden Kurmay Başkanı olamadığı için üzüntüsünden hastalandığını, Bulgar kızının ise ideali Osmanlı payitahtı İstanbul’u alma sevdasından yanıp tutuştuğunu ifade etmektedir. Pandemi’den ders alarak nüfusumuzu artıralım ki şu andaki nüfusumuz kadar dâhiye sahip olan Çin’in önüne gecelim.

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: Her birini günahından dolayı cezalandırdık; kiminin üzerine taşları savuran fırtınalar gönderdik, kimini o korkunç ses yakaladı, kimini yerin dibine gömdük, kimini sularda boğduk. Allah’ın muradı onlara kötülük etmek değildi, fakat onlar kendi kendilerine kötülük ediyorlardı.” (Ankebut, 40)

Sonuç olarak diyoruz ki, dünya, Corona’yı günahı yüzünden kendi başına musallat ettiği için kendi kendine kötülük etmektedir. Kurtulma yolu, fıtrata uygun bir hayatı benimsemesiyle mümkün olur. Mazlum ülkeler bunu Türkiye’den beklemektedir. Emperyalistlerden beklemek, safdillik olur. Hoşça kalın.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Sadık Küçükhemek Arşivi