Şadan Sezgin

Şadan Sezgin

Yayılan Yayalar

Yayılan Yayalar

İnsanlarımızın; sorgulamadığını, düşünmediğini, hemhal olmadığını ve menfaatperest hale geldiklerini düşünüyorum yaptıklarını gördükçe.

Devletimiz vatandaşlara hayatının bir döneminde işine yarayacak bir hak verdiğinde, insanlarımız o hakkı ganimet biliyor, dünyevi ve uhrevi süzgeçten geçirmeden anladığı ilk haliyle yorumlayıveriyor. Kendine bir hata payı çıkarmadan, yanlış ve eksik anlamış olabileceğini düşünmeden.

Kanunların giriş bölümünde tanımlardan sonra istisnalar, muafiyetler bölümü olurken insanlarımız elde ettiği haklara bu gibi menfaat kaybettirici dipnotlar koymuyorlar.

Trafik kuralları yayalar lehine düzenlenirken; yayalar kendilerini yolların efendisi olarak görmeye başlıyorlar. Kanunun lehine olan taraflarını alıp, o anki şartları önemsemeden kendilerini hep haklı çıkarmak istiyorlar. Bu durum kadın haklarında da, öğrenci haklarında da kendini gösteriyor.

Şehre gün boyu kar yağmış… Şiddetli ayaz olmuş gece vakti… Yerde dört-beş santim kalınlığında buz tabakası var… Öğlen vaktinde bile… Şehrin merkezindeki caddede bulunan sarı boyalı yaya geçidinden karşıya geçmek için beklerken kişi, kasasındaki yük ile birlikte tahminen 25-30 ton ağırlığı ve hızı tahminen saatte 20 km olan kamyonun yol vermemesine kızıp; kamyon şoförüne öfkeleniyor. Buzlu o zeminde hem de hafif rampalı o yolda kamyon şoförü yol vermek için nasıl dursun! Durursa nasıl kalksın! İnsan bunu düşünmüyor…

Kanunlar… Yaya geçidi… Yayanın geçiş üstünlüğü… Başka bir şey bilmiyor vatandaş. Kamyon şoförüne kızarken o vatandaş, benden de destek bulmak için “öyle değil mi hocam” dedi. Ben de anlayışsızlığını anlatmak için destek bulmak amaçlı sorduğu sorusuna şöyle cevap verdim: “Kanunları ilahlaştırma! Biraz anlayış… Gördüğün gibi yollar buzlu. Biz bile zor yürüyoruz. Kamyon nasıl dursun! Durduktan sonra tekrar nasıl hareket etsin! Hem bize yol vermek için frene bastığında o yüklü kamyonun durabileceğine inanıyor musun?” Bu sözüm üzerine “doğru söylüyorsun” dedi. Eğer ben de kızıp o yayayı destekleseydim bu sefer de kamyon şoförüne argo kelimeler ile kızmaya devam edecekti muhtemelen.

“Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar” dedi, Nurettin TOPÇU.

Menfaatçi ruhun genel prensibi… Bulunduğu ortama göre şekil alır. Fen dersinde bunu anlatmadılar bize. Sadece sıvı haldeki maddelerin içine girdiği kabın şeklini aldığını söylediler.

Hak ne? Menfaat ne? Ahlak ne? Vebal ne? Akıl ne? Mantık ne? İtidal ne? Anlayış ne?

Menfaat her şeyimiz olmuş… Korkarım ki bu dünyada taraftarı en çok olan his menfaattir. Belki de taraftarı en çok olan din… Ortalama üzerine ölçüyü yakalamaya çalışırken bile kendimize bir şeyler yontmaya çalışıyoruz. Üç aşağı beş yukarı derken hanemize iki puanlık menfaati yazıveriyoruz.

Değişen ne? Dünya mı, yoksa biz mi?

Bir de şöyle düşünün: “Herkesin menfaatine göre yorumlayıp farklı anlam çıkardığı bir kural ne hisseder”.

“Menfaat insana neden tatlı gelir?” dedi, genç. “Çünkü her insanın damağında, yasak meyvenin tadı vardır” dedi, Nazan BEKİROĞLU.

 

“İmanda birleşenler tarikatta ayrılır / Menfaatte birleşen taksimatta ayrılır / Öyle bir an gelir ki sahtekârların tümü / Yalanda birleşirken hakikatte ayrılır” dedi, Üstad Abdurrahim Karakoç, Allah rahmet etsin.

“Yağmurlu ve normal zamanlarda taşıtlar yayalara, karlı ve buzlu zamanlarda ise yayalar taşıtlara saygı göstermeli” dedi, pencereden dışarıyı izleyen ihtiyar ve şöyle devam etti: “Kanunlarda her şey yazmaz. Kanunları ise en iyi vicdanlar tamamlar”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadan Sezgin Arşivi