Düz Giden Ters
Zor zamanlardan geçiyoruz; kolay zamanın insanları olarak! Zor zamanlardan geçmekle kalmıyor daha beter zamanlara doğru da hızlı şekilde gidiyoruz!
Dünyada küresel düzeyde; bir tarassut harekâtı, bir algı operasyonu, bir karakter analizi ve insanların korkularını tespit etme çalışması var. Son hamleyi en başarılı şekilde yapabilmek adına gerçekleştirilen psikolojik harekât; insanlara aşılanan korkuyla ruhlara aşılmaz engeller koyuyor. Küresel bir terbiye, küresel bir ortak hareket, küresel bir inanç ve küresel bir korku ile insanlar düz yönde ters ters gidiyorlar. Ruhlarını kaybeden insanların kaybettiğinde farkına varamayacağı başka bir şeyi kalmadığından küresel düzeyde zihinlerin inandırıldığı eylemleri gönül rızasıyla yapıyorlar; her gün biraz daha yaşlanan ve biraz daha ölen bedenlerinin iyiliği için.
“Dünya Devleti’nin istikrarı, biyolojik mühendislik ve insanı her yönden koşullandırmanın terkibiyle sağlanır” dedi, David BRADSHAW.
Uykudan terli halde uyanan bebeklerin üşütüp hastalanmaması için sırtlarına konulan bez parçası kadar kıymeti olmayan dünyada; kimileri bitmeyecek hayatını yaşadığını zannediyor kimileri de ölüme doğru gittiği hakikatini anlıyor. Zannedenler anlayanlardan sayıca daha fazla olduğunda; hırs, ihtiras, haset, biriktirme ve korku gibi tüm kötü hasletler bulaşıcı bir şekilde altın çağını yaşıyor. Çoğunluğun yanılmış olamayacağı hissi; hatalı hareket edenlerin oluşturduğu alanı daha çok genişletip hatanın daha büyük alanda serbestçe yayılmasına sebep oluyor.
Yeryüzüne bela ve musibet yayılırken kötülüğün bizi bulamayacağını düşünür olduk… Aynı gemide olduğumuz halde bizim olduğumuz katın suların altında kalmayacağına inanır olduk… Kafamızı yediğimiz halde açlıktan korkar olduk… Kaçabilmemiz mümkün olmadığı halde ölümün bizi unutacağını zanneder olduk…
O’ndan başkasının yardım edemeyeceği ve O’ndan başkasına güvenilmeyecek olan dünyada; başında emir olarak Efendimizin (sav) olduğu ordu da olsa güvenilen dağların kaderine hep kar ve boran düşmüştür.
“İnsanlığın salt çoğunluğunun her günün dörtte birini zihinsel olarak aynı merkeze bağlı geçirdiği yeni emperyalizm çağındayız. Akıllara mukayyet olmak (hadi imkânsızlaşıyor demeyelim) giderek zorlaşıyor” dedi, Gökhan ÖZCAN abimiz.
İnsanlık olarak derin bir hafıza kaybı içindeyiz. Gafletlerimizin bizleri hep aynı sonuca sürüklediğini görmeyerek tekrar eden hataların ve bu hataların sebep olduğu kayıpların suçunu tarihe yüklemede de bir hayli başarılıyız. Unutulan bir şeyi söylemeyi, yapmayı yenilik olarak algılayan insanların yoğun olduğu bu zaman diliminde; zamanın önceki dilimlerinde yaşanan benzer hadiseleri hatırlamadığımızdan pastaya bir bütün olarak bakamıyoruz. İleriye doğru gerileyiş de denilebilir hafıza kaybına sebep olan bu bakış bozukluğuna!
Hafızasını yitiren insanların doğruları ve yanlışları bulması ne kadar zorsa; hafızasını kaybeden toplumların da aynı zorluğun içine düşmesi o kadar kolaydır. Toplumun düştüğü hatayı az sayıda insanın görmesi çok sayıda bakarkör insanın görebilmesini sağlamadığı gibi; tuzağın ne olduğunu bilmek tuzağa düşmeyeceğimiz garantisini de vermiyor. Çünkü ne tuzağın nereye ve ne şekilde kurulduğunu ne de tuzağı kuranı biliyoruz.
“Baş edebilmek için onun başını bilmek gerekir” dedi, Üstad İsmet ÖZEL.
Şimdi insanlığa yeni bir bela musallat oldu ya da insanlık kendine yeni bir düşman buldu! Dünya çapında her inanıştan, her milletten olan insanların tek yumruk olup başlarına bela olan bu görünmez düşmana karşı güçlerinin yettiğince karşı koymaya çalışıyor. Kimileri maske takarak, kimileri evlerine hapsolarak, kimileri de tıp alanında antivirüs geliştirerek.
Bilim adamları laboratuvarlarda mesai harcayarak bu virüse karşı aşı bulacaklar muhtemelen. Belki de bu aşı onlara Nobel ödülü getirecek. Bilim adamlarına ödül getirecek buluşun insanlardan neler götüreceğini ve insanlığın başına neler getireceğini de ömrü olanlar görecektir…
“Bizim önümüze büyük bir problem atarlar. Biz kimyacılar aylarca o problemi çözmek için uğraşırız. Sonunda çözeriz, çok büyük bir buluş yaptık zannederiz. Aylar sonra anlarız ki onca şey, aslına bir füzeyi daha hızlı göndermek, yakıtı daha etkili kullanmak, yani insanları öldürmek için yapılmış. Siz ne kadar şer şeylere hizmet ettiğinizden bihaber çalıştıkça çalışıyorsunuz” dedi, Oktay SİNANOĞLU.
Garip bir dünyadayız!
Oyunun içinde oyunun olduğu bir dünyadayız!
Bir de şöyle düşünün! Dikkatlerden kaçan bir oyun ne hisseder?
“Dünya kendi eksininde dönse de” dedi, meczup ve şöyle devam etti sözüne; “Aslında kıyamete doğru yuvarlanıyor! Hem de dümdüz”.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.