Kerem İşkan

Kerem İşkan

Usta ve Çocuk..!

Usta ve Çocuk..!

Hep öldükten sonra mı kıymet bileceğiz… Bir dirinin arkasından yazacağız bugün… Belki de hayatta bakışımızı en çok o diriltmiştir

***

Parasızlıktan, Birinci içtiğim yıllardı…

***

Kimse parasızlığımızı anlamasın diye fiyakalı bir tabakada tutuyordum sigaralarımı… Entel-dantel bir görünüm de veriyordu ilk gençlik yıllarımızda bu…

***

Duble paça pantolonumun, üzerimdeki eğrelti görüntüsü ikinci kullanıcısı olduğumu ele veriyordu… 25 yaşında; “Seneye de giyer” düşüncesiyle Sümerbank’tan aldığımız palto sırtımda yük gibi duruyordu…

***

Yokluktan 25 yaşındaki adam büyür mü? diyememiştim…

***

 Tezgahtarı da mahcup etmek istemedim sanırım…

***

Abdestinde namazında Rahmetli Orhan Samur ve bir o kadar ters hayatlar yaşayan Rahmetli Hasan Hüseyin Korucu yoğunluklarından olsa gerek ancak birkaç çekiç darbesi vurmuşlardı bizi ona teslim ettiklerinde…

***

İlk kez bir komünistle çalışacaktım… Benim gibi İmam Hatip çıkışlı bir genç, bir kızıl komünistle(!) nasıl anlaşacaktı… Hadi beynimizi(!) yıkar, bizim de ayaklarımızı da kaydırırsa?

***

Yazı İşleri salonuna, ne kadar ezilerek girdiğimi hatırlıyorum…

***

Seksenlerin sonunda bile, 50’li yılların sosyetesinin takıldığı şehir kulübü gibiydi yazı işleri… Şık, erkekli bayanlı muhabirler, editörler, tashihçiler, dizgiciler…

***

Utangaç, cebinde Birinci sigarası, kafası koyu taassuplarla dolu, duble paça pantolonu üzerine eğrelti, paltosu sırtında yük gibi duran, varoşlardan geldiği bir koku gibi etrafa yayılan  bu çocuğu, elinde piposu, saçlarında briyantin, İngiliz kumaşından yelekli takım elbisesi ve  masmavi gözleri,  Âsri duruşuyla, numaradan çatık kaşlı bir adam karşılamıştı…

***

Karşında terlediğimi gördüğü anda, “Hoş geldin çocuk..” diye içimizi ısıtan bir tebessümle sanki yüreğime fısıldamıştı… O anda sevdim…

***

Hamdolsun, yetişmemiz için elinden bir an olsun o çekici bırakmadı… İnsanlık kalıbına döktü, gazetecilik çekiciyle, yüreklerimizi ısıttıkça dövdü… Özümüzü milim bozmadan, usta bir demirci gibi kalemlerimize çifte su verdi…

***

İnançlarımıza ve değerlerimize dokunmadan, onlarla alay etmeden bize dünyayı seyretmemiz için daha önce hiç görmediğimiz öyle pencereler açtı ki…

***

Asla komünist olmadım…

***

Ama insan sevmeyi ve yürek biriktirmeyi ondan öğrendik… Asla kafama onun gibi briyantin sürmedim, ama koyu, kör taassupların insanlığın en büyük düşmanı olduğunu kafama ilk o soktu…

***

Kuru bir kalem, nasıl kelama kesilir, bir kalem ile gönüller nasıl değiştirilir ondan öğrendik… Tüm dünya üzerine gelirken, dik durmayı da…Mızmızlanmadan bedel ödemeyi de… Allah ile ilişkileri, onun değimiyle bizim gibi, yüz göz değildi…

***

Ancak başı sıkıştığında belki, mahcup ve utangaç rahatsız(!) ediyordu o kapıyı…

***

Simyacı gibiydi bizim için… Dokunduğu şeyi yüreğe çeviren bir USTA

***

Ne o bizim tarafa geçti, ne de biz onun tarafına… Kula kulluk etmeden, körü körüne biat ederek, el etek öpmeden de adam olunabileceğini öğretti… Haşmetli bir yüreği, öykünülecek bir kalemi var hala…

***

Şimdi Antalya’da yaşıyor Haşmet Öyken… O tarafın erbab-ı kalemi…

***

Çocukta bu tarafta… Harfleri ehlileştirmeye vazifeli…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem İşkan Arşivi