Türkiye’yi ayağa kaldıran cinayet
1995 doğumlu Özgecan Aslan kızımıza yapılan cinayettir. Söz konusu kızımız, üniversitede okumaktaydı, evine gelirken, minibüste minibüs şoförü tarafından hunharca öldürülmüştür.
Bu cinayet, Mersin Tarsus İlçesi’nde 11 Şubat 2015 günü işlenmiştir. Öğrenci okuldan ayrıldıktan sonra evine gelmek için bir minibüse biner, minibüste tek başına kalınca cani, sadist ve psikopat minibüs şoförü, onun minibüste yalnız kalmasını fırsat bilerek ırzına tecavüz etmek ister, direnince hunharca öldürülür. Türkiye bunun üzerine ayağa kalkmış ve katili lanetlemiştir; tepkiler halen sürmektedir, süreceğe benzemektedir.
Türkiye bu cinayeti unutmamalı ve bir dizi tedbir almalı, aksi halde bunun arkası kesilmez, nice Özgecanlar hunharca bu şekilde öldürülür. Geleceğimiz de tehlikeye girer.
Bu ülkede neden Batı’da olduğu gibi azımsanmayacak sayıda sadist, psikopat ve cani yetiştirmektedir, neden bu ülkede Garp’ta olduğu gibi, “kadına şiddet” hat safhada? Neden caydırıcı tedbirler alınmamaktadır, neden harama ve cinayete giden yollar kapatılmamaktadır? Bu sorulara cevap aranmalı. Sadece tepki göstermek ve yürüyüş yapmakla bu işin üstesinden gelinmez.
Özgecan kızımız masum, Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil dilerim. Özgecanların bu şekilde hunharca öldürülmemeleri için “rahmet ve merhamet sahibi insan” yetiştirilmesi gerekir. Bu, bir devlet politikası olması gerekir. Garplılaşmanın faturası işte önümüzdedir.
Batı kültürünü benimseyen bir toplumda canilerin, psikopat ve sadistlerin sayısı çok olur; çünkü Garp kültürüne göre, “bir damla petrol bir damla kandan üstündür.” Siz bu zihniyetin kültürüyle çocuklarınızı yetiştirmeye devam ederseniz, daha çok Özgecanlar katledilecek demektir.
Bakın, soysal paylaşım sitesinde, “kadınlara şiddete hayır” diyoruz, “nikâhsız yaşamaya hayır” demiyoruz. Nikâhsız yaşamanın bir bedeli var, o da ölümdür. Mesela Antalya’da bir kız tartıştığı erkek arkadaşının aracından inmek isterken otomobilin altında kalarak hayatını kaybetmiştir. Bunun benzeri çoktur.
Günümüzde nikâhsız yaşamak normal hale gelmiştir. Resmi ideoloji bunu teşvik etmekte ve malum basın da beslemektedir. Arkasından cinayetler vuku bulunca, “kadına şiddete hayır” diye bas bas bağırıyoruz.
Bu yaşam tarzının arkasından tusunaminin gelebileceğini neden düşünmüyoruz? Düşünüyoruz; fakat garplılaşma politikası beynimizi dumura uğrattığı için bundan bir türlü vazgeçemiyoruz.
Sonuç olarak diyoruz ki, kısa vadeli tedbir olarak kadınlara karşı işlenen cinayetlere idam cezası getirilmeli. Uzun vadeli tedbir olarak Batılılaşma politikasından vazgeçilmeli ve özümüze dönülmeli.
Resmi ideolojiye karşı işlenen suçlara da idam cezası getirilirse zulüm başlar, çünkü bu ideoloji özümüze ve kimliğimize aykırı bir ideoloji olduğu için masum Özgecanları gözünü kırpmadan öldürebilecek sadist, psikopat ve caniler yetiştirmektedir. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.