Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Kork Hak’tan korkmayandan

Kork Hak’tan korkmayandan

Sahabe efendilerimiz gibi olamasak bile bizler de Cenâb-ı Hakk’tan korkmalıyız. O’ndan korkmazsak peki kimden korkacağız? En Büyük kim? En Aziz kim? En Şerefli kim? Kâinâtın mutlak sâhibi kim? Her cevap O ‘Kâdiri Mutlâk’ı haykırmıyor mu? Bilelim ki her kapı O’na çıkar. O en sağlam kulptur, kopmayan iptir. “Hepiniz toptan Allâh’ın ipine sarılın…” (1) denmiyor mu? Allah’tan korkan insan başkasından korkmaz, kula kul olmaz. O’ndan gereğince korkmayan ise her şeyden korkar. Ayrıca Allah’tan korkmayan her türlü çirkinlikleri, kötülükleri, şerleri, günahları rahatlıkla işler. O yüzden denmiştir ki: “Kork Allah’tan korkmayandan.” Çünkü öyleleri hiçbir kural dinlemediklerinden menfilikleri kolayca icra edebiliyorlar. Allah bizleri şerlerinden korusun bu tür insanlardan uzak etsin.

Allah Teâlâ’dan hakkıyla nasıl korkabiliriz? Sorusuyla muhatap olduğumuzda neler diyebiliriz acaba? Şimdi de bu husûsa cevap arayalım:

Yüce Yaratımız Cenâb-ı Hakk’tan O’nun istediği gibi korkmamız için en evvel kendimizi yâni nefsimizi tanımamız icap eder. Zira cisim itibârıyla et ve kemikten oluşan insanoğlu aklı ve idrâki sâyesinde yaratılmışların en şereflisi makâmına erişerek bütün mahlûkâtı en üstünü konumuna yükseltilmiştir. Böyle bir konumun sâhibi de elbette kendi terbiye edicisinin emirlerine itaat ettiği, Rabb’ini bildiği ve O’nu sevdiği ölçüde nefsinin isteklerine kapılmaz, şeytanın aldatmacalarına kanmaz. Neticede mümin yüce Yaratıcı’dan korkarak, haya ederek en üst makamlara yükselebilir. Bunun tersinde de esfeli safiliyne (aşağıların aşağısına) düşebilir. Burada içli Yunus’un şiirini hatırlamadan olmaz. Ne diyordu o güzel şâir; ‘İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendin bilmez isen. Bu nice okumaktır.’ Yâni ‘kendini bilen nefsini bilir’, değil mi?

Allah Teâlâ’dan korkmamız için bir diğer şart, O yüce Yaratıcıyı tanımamız gerekiyor. Allah Azze ve Cell’i tanıyacağız ki O’ndan hakkıyla korkalım ve O’nu sevelim. Kişi tanıdığını sever, tanımadığını sevemez. Tanıyacağız ki Mevlâmızı sevebilelim. O’nu sevince de hep O’nu memnun etme, O’nun istediklerini yerine getirme arzusuyla yanıp tutuşuruz. Seven sevdiğini üzmez, kırmaz, her dediğini yapar prensibinden hareketle bizler de kullar olarak isteyerek, severek O kâinâtın biricik sâhibi Rabb’imizin her dediğini bu bilinçle yapar, yapma dediklerini yapmaktan korkarız, çekiniriz, kaçınırız. Tabi bu korku, kendimiz içindir başkası için de olabilir. Sevelim ki korkalım. O’nu her şeyden ama her şeyden çok sevelim. O Rab Teâlâ bizim yaratıcımız. O’na çok şey borçluyuz. En güzel sevgiler O’nda odaklanır. O sevgi değil mi ki seher vakitleri her mahlûkâtı ‘Allah-Allah’ nidâlarıyla feryat ettiren… Bülbüllerin ötmesi, arıların kovanlarında bal yapması O sesten ötürüdür. Yine o ses denizdeki dalgaları ‘Yâ Cemîl, Yâ Celîl’ diye söyletir hal diliyle… Leyleklerin ‘Lek-Lek’leri aynı sesin yansımasıdır. Rüzgarların esişi, karın yağışı aynı nidânın dünyadaki seslenişleridir... Her şey O’nu sevmekte düğümlenir ve sonra da bu duygu derinliği O mutlak vâr olanın heybetinden, celâlinden, azâmetinden korkmayı berâberinde getirir. Müminin Allah’tan korkması, ahrette O’nun istemediği bir şeyi yapmaktan doğan kalbin hissettiği endişe ve yüreğin bundan dolayı yanıp yakılması hâdisesidir.

Bütün bunların yanında –Allah korkusu- ilim-hal ve amellerden meydana gelir. Burada ‘ilmi, hoşlanmadığın şeye seni sürükleyecek sebebi bilmen’ olarak değerlendirebiliriz. Gelecekte olabilecek tehlike sebeplerini bilmek kalbin yanıp, üzülmesine vesile olur. İşte –Allah korkusu- böylesi bir iç yangınıdır. İnsanlar bâzen yüce Allâh’ın zâtından bâzen kendi günahlarından korkar. Herkesin çekindiği şeylere göre korkuları değişebilir. Meselâ kimi mümin tövbesini bozmaktan, Cenâb-ı Hakk’a olan görevlerini hakkıyla yerine getirememekten, kalbinin kararıp katılaşmasından korkarken kimileri de alıştığı şehvetlere uymaktan, ileride ne halde olacağından, nasıl bir âkıbetle öleceğinden, ezelde hakkında yazılan yazıdan, geçmişte işlediği günahlarından dolayı affedilip-affedilmeyeceğinden ya da son nefesten korkar. İşte bu korku, insanı hayâtı yaşarken daha derli toplu daha mazbut yaşatır.

Hayâtı yüce Yaratıcı’mızın istediği gibi yaşamak temennisiyle, şimdilik hayırla kalınız efendim ancak diğer yazımızda konuya yine devam edeceğiz inşaALLAH.

---------------------

1) Âli İmran, 103

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi